Kadehi labaratuara gönderdiğimizde gerçekten sülfürik asit olduğunu öğrenmiştik. Hangi ruh hastası birinin kadehini sülfürik aside bulardı ki? Birinin canını en kötü yollardan biriyle alacak kadar ne sinirlendirirdi bir insanı? En önemlisi,kendinde birini öldürme hakkını nasıl görürdü insan? Canımızı Tanrı vermişti ve sadece o alabilirdi. Hiçkimsenin hiç kimseyi öldürmeye hakkı yoktu. Ne olursa olsun böyle birşey yapmaya yeltenmemeliydi. Her canlının,herkesin yaşamaya hakkı vardı.
Seokjin ne yapmıştı bilmiyordum ama kesinlikle cani birine bulaşmıştı. Bunun başka bir açıklaması olamazdı. Düşünme yetisini bırakın, kalbi olmayan birini oldukça kızdırmış olmalıydı. Böyle birini daha önce görmüştüm. Bizi yetiştiren adam. C. Diye bahsedeceğim ondan. Çünkü öyle ki, bizi büyütürken efendim harici bir kelimeyle her ona seslenişimizde dövmekten beter ederdi bizi. Kaç gün, kaç gece aç uyuduğumu bilmiyordum. Artık bayılma noktasına gelene kadar hiçbir besin vermezdi.
Daha önce birkaç kez dışında C'nin duygu gösterdiğini bile görmemiştim. Çok sevdiği eşi öldürülene dek her gün ifadesiz olan yüzü onun ölümünü izlediğinde nasıl da öfkeyle dolmuştu. Onun bir cani olduğunu hep bilirdik ama o günden sonra bunu kanıtlamıştı. Ailem ve claude'un ailesi trafik kazasında ölmüştü. Benim babam ve onun annesi en yakın arkadaşlardı. Hiçkimsemiz kalmayınca C bizi yetimhaneden almış ve yetiştirmişti. Eski bir ajandı. Bizi de o şekilde yetiştirmişti.
Aşçı olmak istediğimde ancak kendisi ölürse bunun olabileceğini söylemişti. Çünkü eşi de öyleydi. Başlarda çok sert biri değildi. Bize bazen çikolata bile alırdı. Daha sonra bulaştığı adamlar yüzünden eşi tehdit edilmeye başladı. Ardından bir daha ne çikolata ne de ilgi görmedik. Eğer iyi bir ajan olma yolunda bir adım attıysak istediğimiz birşeyi alarak bizi mükafatlandırırdı. Eğer başaramadığımız birşey olursa bizimle ne konuşur ne de bizi beslerdi.
Götün tekiydi ama çok iyi bir ajandı. Çok zekiydi. Çok güçlüydü. Yetiştirdiği çocuklar yalnızca biz değildik ama en çok bizimle ilgilenirdi. En iyiler olduğumuz için bizi kayırırdı. Mesela ben, okulda sınavlarımda birinci olup, üstüne bir de taekwondo dalında altın madalya kazanmasaydım asla aşçılık okuyamazdım. Claude tam bir dövüş makinesi olduğu için yine sporla alakalı bir bölüm okumasına izin vermişti.
Diğer çocuklardan hiçbirinin isteklerini dinleme tenezzülünde bile bulunmazdı. Bana sorarsanız, böyle bir caniliği ancak onun gibi biri yapabilirdi. Ya da direkt o. Ama seokjin gibi birini ciddiye alıp da böyle birşey isteyerek bizi çözmek için yollamazdı. Onun zekasını bizim alt edemeyeceğimizi düşünürdü. Ben tam tersini düşünüyordum. O tekti. Bizden başka büyüttüğü kimi karşımıza getirirse getirsin yeneceğimizi biliyordu. Ya o tek çıkacak ve yenilecekti. Ya da birini yollayacak ve yenilecekti. Düşündüğüm şey saçmaydı. C böyle birşeyle ilgilenmezdi. Ama bunu yapan kişiyle ilgileniyor olabilirdi. Davayla ilgili öğrendiğim herşeyi aktarmamı istiyordu. Ama ben bir kuş değildim ve haber uçurmazdım.
Eğer o ararsa üstünkörü bilgilerle geçiştiriyordum. Bunun dışında benden olayı çözene dek bilgi alamazdı. Bu en önemli kuralımdı. Kendinden ve yardım ettiğin kişiden başkasına bilgi verme. Aleyhine kullanılabilir. İki haftadır orada çalışıyordum ve herkesin güvenini kazanmıştım. Bazen şef yalnızken neden seokjin ve grubun yanında kaldığımı soruyordu ama ona yalanlar söyleyip manipüle ediyordum. Şef kötü biri değildi. Ama çok merak adamı ipe götürürdü.
Şimdiyse üstümde mavi uzun hırka, beyaz kazak ve açık mavi pantolonumla seokjinin kapısında dikiliyordum. Beyefendi dışarı çıkmak istemişti. Dışarıda yemekten hoşlanıyormuş. Canı tehlikede olan birine göre fazla cesur hareketler sergilemesi sinirlerimi bozuyordu. Kapılarını çalmam ve onun ortağımla birlikte dışarı çıkması bir oldu. Üzerinde pembe bir hoodie ve siyah kot vardı. Pembe ona yakışmıştı. Nasıl giyineceğini bilen bir adamdı.
"Beni kırmadığın için teşekkür ederim Stella-sshi. Böylece sana karşı olan önyargılı tutumum için de özür dileyebileceğim." Direkt özür dileyecek biri olmadığını zaten anlamıştım ama özür beklediğim de yoktu. Onu ciddiye bile almıyordum. Yalnızca koruyacaktım o kadar.
"Özre gerek yok. Gidelim." gözlerini devirse de sözümü ikiletmeyip yanımda yürümeye başladı.Bir restorana girmeden önce 5-6 yaşlarındaki bir çocuk bize doğru koşup elindeki kağıdı bana uzattı.
"Bunu sana vermemi isteyen bir ağabey var noona. Peşimden gelirseniz onu bulamazmışsınız." Sonra aynı şekilde koşarak gitti. Elimdeki kağıda üçümüz de öcü gibi bakarken ikisi etrafımı sarıp kimsenin okuyamamasını sağladı. Kimden geldiğini anlamıştım. Bunu ancak bay C yapabilirdi. Demek ki telefonları dinleniyordu ve güvenli olan tek yolu seçtiğine göre acil bir haberdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zehirli Kadeh|Kim Seokjin
Fanfiction*YETİŞKİN İÇERİK Oyun üstüne oyun. Saldırıya savunmayla karşılık vermek gereksizdi. Saldırıya daha güçlü bir saldırıyla karşılık vermeliydik ki,aldığımız hasarın bir anlamı olsun. Onun atacağı her adımı tahmin edebilmiştim. Tahmin edemediğim şey,bi...