12.BÖLÜM

698 119 136
                                    

"Mezar Başında

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Mezar Başında..."

Tan yeri ağarmak üzereyken geceden bu yana aralıksız yağan yağmur acımasızca damlalarını yeryüzüne indirirken Ferit'in tüm bedenini istila ediyordu. Kalbi günahın bin bir tonunu kuşanmış doğrudan sapmış duygularının esiri olmuştu. Geceden bu yana Eylül'ün isminin yazılı olduğu mezar taşına bakıyor, sorgusuzca toprağın üzerine kıvrılıp yatmak isterken onu bir başına soğuk toprağın içinde yapayalnız bırakmak istemiyordu. Kadını toprağa emanet etmek sevda meydanlarında ihtizar etmeye eşdeğerdi. Yorgundu bedeni, ruhu darma duman olmuş, gözleri ağlamaktan kızarmış, yüzü acıların ruh halini yansıtırcasına şişmişti.

Eylül'ün cenazesinde kimseler yoktu. Bir imam, arkadaşı Sude ve kendisi... Başka kimsecikler yoktu. Tanımadığı insanlardan yardım istedi tabutunu cenaze arabasına taşırken. Mezarlığa kadar cenaze arabasında başındaydı. Mezara kefenlenen bedenini kendi elleriyle yerleştirdi. İlk toprağını bedenine acı çekerek attı. Sude giderken eline bir kâğıt tutuşturdu.

"Kızın Ecem adreste bulunan Çocuk esirgeme kurumunda. Ona, Eylül'ün emanetine sahip çık." Dedi ve tek bir söz daha etmeden oradan uzaklaştı. O vakitten bu yana mezarın başında ölümün karşısında nasıl aciz kaldığını, çaresizliğini daha iyi hissetmişti. Yaşayamadıkları, geride emanet bıraktıkları, kederi, acısı... Şimdi küçük bir çocuk gibi o da toprağın altına yatarak kıvrılmak onu burada yapayalnız bırakmak istemiyordu. Bir hafta önce bunları yaşayacağını, bu duyguları hissedeceğini söyleseler asla inanamazdı. Canı yanıyor, düşünceleri çaresiz kalıyordu. O artık yoktu. Önceleri terk edilse de nefes aldığını bilmek bile kendisini rahatlattığını şimdi daha iyi anlıyordu. Artık nefes almak bile zor geliyordu. Mezarın yanı başında dizleri üzerine çökmüş hayatını hesaba çekiyordu. Nasıl bir yol izleyecek, ne yapacak onu düşünüyordu.

Eylül'ün ölümünün ardından ailesini arayarak durumu açıklamıştı. Ailesinin bu durumu ve kızını kabullenmesi zor bir ihtimal gibi gözükse de onlardan yardım istemişti. Her ne kadar suratına sert bir şekilde telefon kapatılsa da biliyordu ki yardım elini ona uzatacaklardı. Ama şimdi nefes almaya ihtiyacı vardı. Gökyüzünden yağan yağmur tanelerine inat ayağa dimdik kalktı. Gözlerini kapadı. Yaşadığı her şeyin büyük korkunç bir kâbus olmasını diledi.

"Bazen şaşırıyorum biliyor musun? Teyzem nasıl olur da senin gibi bir şerefsizi yetiştirmiş olabilir? Senin varlığın onların yüreklerine azaptan başka bir şey getirmedi."

Ferit duyduğu sesi tanısa da gecenin bu vaktinde mezarlıkta görmeyi beklediği en son kişiyi, kuzeni Çakır'ı görmek hiç de olasılıkları içinde değildi. Ferit kaşlarını çatarak arkasında kendisine öfke ile bakan kuzenine baktı.

"Senin ne işin var burada? Beni nereden buldun?"

"Seni bulmak için Eylül'ün bıraktığı işaretleri takip etmek yeterli Ferit. Bak işaretler nasıl da beni sana getirdi."

DAYAN YÜREĞİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin