1.BÖLÜM

1.9K 169 18
                                    

"Kıyamet gibi bir gece, uğursuz bir haber

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Kıyamet gibi bir gece, uğursuz bir haber..."

Ferit olanca hızıyla arabayı sürüyordu. Deli gibi yağan yağmur görüş alanını kısıtlasa da onun duracak, sakin olarak gidecek bir dakikası bile yoktu. Elleri direksiyonu sıkıyor, yüreği parçalanıyordu. Eve gelip de Gökçe'yi bulamamak onu derinden sarsmıştı. Bu duyguyu izah etmek mümkün değildi. Yüreği ağzında atıyor bir yandan da akmaya hazırlanan gözyaşlarını geri itelemeye çalışıyordu. Şüphe tohumları ekilmişti sevdiğinin masum körpecik yüreğine. Ne kadar çaba sarf etse de Ferit hiçbir şeyi eskiye döndürmeyi başaramamıştı. Gökçe bebeğini kaybettikten sonra asla eskisi gibi olamamış bu travmayı bir türlü atlatamamıştı. İlişkileri giderek kötüye gitmiş, kadın ağzını günden güne tek bir kelama döndürmeden kelimelere kapatmıştı. Cennet bahçelerinde nefes alırken, yaşamları izbe bir hayata ansızın dönüşüvermişti. Bu akşam eve geldiğinde gördüğü manzara ise adamın yüreğinde sarsıcı depremlerin yaşanmasına sebep olmuştu.

Biliyordu. Onu nerede bulacağını hem de çok iyi biliyordu. Fakat bu kıyamet gibi yağan yağmurda gecenin bir vakti onun orada tek başına olma düşüncesi delicesine onu korkutuyordu. Bir an önce gitmeli onu kollarının arasına alıp derince kokusunu içine çekmeliydi. Bu kötü günlerin geçip gideceğini yine bebeklerinin olacağına dair hayallerini ona anlatmalıydı. İnanmalıydı kadın, inanmak zorundaydı. Yoksa bir gün başına kötü bir şey gelecek ve Ferit engel olamadığı için kahrından yok olup gidecekti. Ferit arabayı durdurup aceleci adımlarla aylardır ezbere adımladığı yolu tekrar yürüdü. Nefes nefese kalan adam sonunda varmak istediği yere geldiğinde beklediği gibi bir manzara ile karşılaştı.

Gökçe... Sevdiği kadın, şu dünyada gözünden akıp gidecek tek bir damla da her yeri cehenneme döndüreceğini bildiği karısı bebeklerinin mezarının toprağını kucaklamış, adeta kucağındaki bebeğine sarılır gibiydi. Yağan yağmur bedenlerini sırılsıklam yapmışken adam bu manzaraya daha fazla dayanamadı. Hızla Gökçe'nin yanına gidip onu omuzlarından tutarak ayağa kaldırdı. Gökçe çok iyi bildiği bu dokunuşu hissettiğinde midesinin kasıldığını hissetti. Ayağa kaldırıldığı an adamı kollarından tutup onu kendisinden uzaklaştırmak adına sertçe geriye doğru ittirdi.

"Dokunma bana, sakın bir daha o kanlı ellerini bana sürmeye kalkma." Diye gözyaşları içinde haykırırken gözlerindeki öfke sesinde de hissediliyordu. Ferit onun bu tavrına artık dayanamıyordu. Eğer bir kayıp var ise bu Ferit'in de kaybıydı. Onunda canı yanıyor ama adamın yas tutmasına dahi izin vermiyordu. Ne olduğunu anlamıyor her şeyi yaşadığı şoka bağlıyordu. Sakin olmaya çalışıyordu.

"Gökçe, tamam Allah aşkına bir dur sakin ol lütfen." Dedi derin bir nefes bıraktı. Elleriyle yüzünü sıvazlayarak suratından aşağıya akan yağmur damlalarını temizledi.

"Niye geldin buraya, katili olduğun bebeğimi burada da mı rahat bırakmayacaksın?"

"Gökçe yeter artık, ben bunları hak edecek ne yaptım? Çıldırmış gibi davranıyorsun. O bebek yalnız senin bebeğin değildi, ikimizden bir parçaydı. Ama sen sadece senin canın yanıyor gibi davranıyorsun. Benim ne halde olduğumu düşünmüyorsun? Sen bir kere yanarken ben bin kere ölüyorum. Kaybettiğim bebeğime mi yanayım, karımın aklını yitirircesine davranıp kendisini benden uzaklaştırmasına mı yanayım? Söylesene bu zor zamanlarımızı birlikte atlatamayacaksak nasıl atlatacağız? Sen benim karımsın, sen benim hayatta nefes alma sebebimsin, sen benim her şeyimsin. Görmüyor musun? Duymuyor musun? Ne istiyorsun Gökçe? Senin için daha ne yapayım ben?"

DAYAN YÜREĞİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin