İçindeki huzursuzlukla dünyaya savaş açan insanlar vardır. Sevilmemiş, değer görmemiş, özgüveni eksik, empati duygusundan yoksun, şefkatin varlığından habersiz, her an zeytinyağı gibi üste çıkma çabası içinde olan ve kaybetmenin ihtimaline bile tahammülü olmayan, incitilmekten delicesine korkan ama incitmekten bir adım geri durmayan... Dünya onların etrafında dönerken dünyada var olan her şey onlara karşı olduğu için çevresindeki insanların nefes alıyor olmalarını bile kişiselleştirebilirler. Tüm yaşamları, hayat öyküleri nefret tohumları ile filizlenen insanlar gerçek sevgi ile hiçbir zaman tanışmamışlardır. Sosyal sınırları içinde sevgiyi tanımadıkları için umut kırıntılarını bile görmezden gelirler. Toplumsal kabul çizgileri normale asla yaklaşamaz. Sevgi onlar için sanki var olmamış bir değer olarak var olma ihtimali dahi silinip yok olup gider. Toplumsal ifade sınırları içinde kendilerini bencilce bir tutum içinde sergilemekten asla vazgeçmezler çünkü o insanların artık normali bu yöndedir. Melih... İşte tam bu kavramsal çerçevede büyüyen, sevgi görmemiş bir çocuklukta yaşam süren, intikam öyküsü içinde babasına iyi gözükmek adına Derya'nın hayatını mahveden Doktor Melih... Ne okumuş olması ne de mesleği onu yaptıklarına engel olmamıştı. Zahide Hanımdan Derya'nın geri döneceğini duyduğu andan bu yana ne bastığı yeri biliyor ne de nefes aldığının farkındaydı.
Melih, Derya'nın gülen yüzünü nasıl soldurduğunu o kadar net hatırlıyordu ki... O gün nikâh masasında tüm kasabanın gözleri önünde onunla evlenmeyeceğini söylemiş, babasının intikamını aldığını dile getirmişti. O an Derya'nın gözlerinde varlığının sonsuza kadar yok olduğuna şahit olmuştu. Gözünden akıp giden yaşlar Melih'in isimsiz mezarı olmuştu. Ertesi gün çekip gitmişti Derya. Melih Derya'nın gidişi ve yokluğundan derin sarsıntılar yaşadığı an aslında ne kadar büyük bir hata yaptığını anlamıştı. Pişmanlığından yanıp kavrulsa da ona bir türlü ulaşmayı başaramamıştı. Defalarca konserine gitmiş onunla konuşmak istemiş ama Derya'nın ekibi sayesinde her defasında oradan uzaklaştırılmıştı. En sonunda ise Derya'nın hiçbir konserine bilet bulamamış çünkü isminin geçtiği her yerde gizli bir ambargo konulmuştu bilet almasına. O gün bugündür Amasra'ya geri dönmüş, ailesiyle tüm bağlarını koparmış, küçük muayenehanesinde doktorluk yaparak geçimini sağlamaya başlamış. Belki bir gün Derya döner ve kendisini affeder diye şu an asla ulaşamadığı kıza memleketinde ulaşırım ümidiyle beklemekteydi.
Derya'nın geleceği haberi zamansız bir şekilde büyük bir etkiyle düşmüştü önüne. Eli ayağı boşalmış ne yapacağını bilememişti. Yıllardır onunla karşılaşma planları yapan adam bir anda onun nasıl karşısına çıkacağını bilemez hale gelmişti. Gün sabaha dönerken Melih Mevsim pansiyonunun önünden bir an olsun ayrılamamıştı. Belki gelir, belki görürüm diye geceden sabaha gidememişti kapısından. Gökçe'nin valizini Zahide Hanıma teslim etmiş sonrasında yine kovulmuştu. Ama gidememişti. Başta içten içe Gökçe'ye verdiği tepkilerden kızsa da şimdi o duruma şükür eder olmuştu. Eğer tepkisel bir harekette bulunup düşmese onun Derya ile olan bağlantısını asla çözemeyecekti. Belki Derya'nın dönüş haberini bile alamayacaktı. Zihninde yaşananlar bir bir canlanırken kulağına dolup taşan valizlerin tekerlek sesleri dikkatini sokağın başına döndürmesine sebep oldu. Arabanın girmediği sokağa el mecbur valizler ile ilerleyen birkaç kişinin sesleri ve gülüşmeleri geliyordu. Ve bu gülüşmeler adamın soluğunun hızlanmasına sebep oldu. İstemsizce hızlanan kalbinin üzerine elini götürdüğünde takatinin tükendiğini hissetti. Güç bela geceden bu yana oturduğu yerden kalktığında gözleri gülüşüne ölümüne hasret kaldığı Derya'nın çehresine sabitlendi. Aynı hızda bakışları yanı başında ilerleyen uzun boylu, esmer, kirli sakallı, hoşlanmadığı bir yakışıklılığı olan adamı buldu. O an kaşları çatılırken istemsizce iki elini yanlarında yumruk yaptı. Hakkı varmış gibi sahiplenmek istedi o anda Derya'yı ama ne cesareti ne de yüzü vardı. Derya yanındaki delikanlı ile gülüşüp şakalaşırken takip edildiğini hissetmişçesine gözlerini yolun diğer ucundaki Melih'e döndürdü. Göz göze geldikleri o an dünyadaki tüm her şeyin an be an silikleşmeye başladığını hissettiler. Melih'in gözleri pişmanlık ve özlemle, Derya'nın gözleri nefret ve öfke ile parlamıştı. Genç kız karşısındaki adamı bakışlarıyla bitirip tüketirken cebinden çıkardığı anahtarları yanındaki gence uzatıp "Caner sen geç içeriye ben hemen geliyorum. Büyük anneler biliyor senin de geleceğini." Dedi.
![](https://img.wattpad.com/cover/246609354-288-k219978.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DAYAN YÜREĞİM
Roman d'amourDÜNYA'NIN 6 KELİMELİK EN KISA ÖYKÜSÜNÜN BİR GÜN BAŞINA GELECEĞİNİ BİLEMEZDİ