48.BÖLÜM

201 49 13
                                    


Sabahın ilk ışıklarıyla Nasuh Babanın çiftliğine doğru yol almaya başlamışlardı. Nağme sessiz, Çakır tükenmişti. Gökçe ise sadece yolu seyrediyordu. Nağme Çakır'ı getirmeyi her ne kadar getirmeyi başarsa da aynı başarıyı Efe'de gerçekleştirememişti. Efe'nin nerede olduğundan hiç kimsenin haberi yoktu. Gökçe ise kendini bulma yolunda adım adım ilerlerken savaşmaya kararlıydı. Çevresinde bulunan herkesten kaybedeni olmayacak bu savaşına, mücadelesine saygı duymalarını psikolojik beklentilerini anlamalarını istiyordu. Gökçe içinde bulunduğu durumu, asıl olan duygularını ve hislerini yeni keşfetmeye başlamıştı. Kendini bulma yolunda ise keşfetmeye devam edeceklerinden vazgeçmeye niyeti yoktu.

Gökçe çocukluğunda zihnine yazdığı hayatının senaryoları yaşıyordu. Şimdi ise karşısına bambaşka biri çıkmıştı. Daha yeni tanıştığı Ela onu bu yolculuğa sürükleyen asıl karakterdi. Ve Gökçe yeni tanıştığı Ela ile sil baştan bir senaryo yazacak ve hayatını kendi elleri arasına alacaktı. Eğer bunu yapmazsa asla mutlu olmayacağını Ela ve Gökçe'nin sürekli çatışacağını ve huzur bulamayacağını çok iyi biliyordu. Gökçe böylesine derin düşünceler içinde yol alırken arabanın kapısının çarpma sesiyle bir anda irkildi. Dönüp baktığında ise Nağme'nin mahcup bakışlarıyla karşılaştı.

"Kusura bakma canım, Çakır birkaç defa sana seslendi ona cevap vermeyince öfkeden arabadan indi. Kendinde değil biliyorsun abinin durumunu, tam sana kavuşmuşken seni yeniden kaybetme fikri onu çileden çıkarıyor."

Gökçe anlayışlı bir gülümseme ile "Ben alışığım onun o hallerine Nağme, sen de kendini kötü hissetme. Had inelim baksana Nasuh amca bizi kapıda bekliyor." Dedi. Nağme olumlu anlamda kafa sallayarak arabanın kapısını açarak dışarıya çıktı.

Nasuh Baba, iki elini arkasına bağlamış olgun duruşu, anlayış dolu tebessümü ve yılların tecrübeli bakışlarıyla şimdi iki genç kadına bakıyordu. Çakır ise elleri ceplerinde gözlerini kaçırıyordu. Bakmak istemiyordu. İçinde patlamaya hazır bir volkan vardı. Nasuh Baba kollarını iki yanına açarak evlat bildiği gençlere kucak açtı. İki genç kadının gözleri dolarak koşup baba bildikleri adamın kollarına sığındılar. Nağme güven duyduğu sığınakta nefes almaya başladığı an daha fazla dayanamayarak hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Gökçe daha dirayetli arkadaşının gözyaşı sebebini çok iyi bilse de içini boşaltmasına ses çıkarmadı. Nasuh Baba onların dingin limanıydı burada, onun yanında evlat bildiği, aile saydığı hiç kimsenin başına bir iş gelmesine izin vermezdi. Nasuh Baba genç kızlardan biraz ayrılıp "Çakır Nağme'yi içeriye götür de elini yüzünü yıkasın da kendisine gelsin. Az sonra herkes gelir. Biraz kendisini iyi hissedince bahçeye kahvaltı hazırlattığım verandaya geçin." Dedi. Çakır hiçbir şey söylemeden Nağme'nin elinden tutarak onu çekiştirerek götürdü. Gökçe abisinin ona karşı tavrına hak verse de alınmaya başlamıştı bu duruma.

"Bana çok kızgın değil mi Nasuh Baba?"

"Alışacak kızım, o da diğerleri de, herkes kararlarına saygı duymayı öğrenecek. Artık hiç kimsenin sağa sola çekiştirdiği biri olmayacaksın. Senin hayatın senin kaderin, sen karar vereceksin."

"Umarım bugün en az hasarla buradan çıkmayı başarırım Nasuh Baba."

"Daha yola girmeden tereddüt edersen bu yola çıkamazsın Gökçe. Sen kendini bulmaya, tanımaya kararlı mısın? Önce buna karar ver."

"Kararlıyım Baba, ben bu yola tek başına çıkacağım. Senden de tek istediğim kimse nerede olduğumu bilmesin, öğrenemesin."

"Tamam o zaman sen kararlıysan istemediğin hiç kimse senin nerede olduğunu bilmeyecek de öğrenemeyecek de..." göz kırparak. Gökçe Nasuh Babanın sözünü teminat olarak görürdü. Çünkü o bir söz verirse tutmama imkânı yoktu. Çünkü gerçekleştiremeyeceği hiçbir söz dilinden cümle olarak düşmezdi.

DAYAN YÜREĞİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin