Buzdan Bir Ateş

383 63 45
                                    

- Bölüm 3 -

   Zaman, koca üç hafta boyunca hızla akıp gitmişti. Çocukların birer yetişkin olma yolundaki gelişimleri haricinde, durumlar pek değişmemişti. Yaşamları aynı günlük koşturmaca içinde ilerliyordu. Zaman zaman ufak saldırılar ve sis şeytanları dışında ciddi bir tehlike yaşanmamıştı. Zaten tüm bu olaylar, bu evrende yaşamın tam anlamıyla kendisiydi. Bu ufak aksiyonların olmadığı bir evren ise anlamsızdı. Bu üç haftalık dönem, nispeten sakin geçmişti.

   Damien ve Elieen, daha önce yaptıkları gibi çocukça birbirlerinden kaçma saçmalığına son vermişlerdi. Ancak aralarında kesinlikle bir şey olmadığını biliyorlardı. İlişkileri, bir isim bile koyulmadan sona ermiş gibiydi. Christopher bu durumdan memnundu; donuk yüzü artık daha sık tebessümle aydınlanmaya başlamıştı. Aria ise hâlâ bilindiği gibiydi, huysuz ve de asi. Sarı saçları hiç uzamıyor gibi görünüyordu, ama genç cadı saçlarını aynı boyutta tutmak için sürekli olarak kesiyordu. Ares, eskisine göre belirgin bir şekilde daha iyi durumdaydı fakat April şüphesiz altı çocuk arasında şu an en kötü olandı.

   Birkaç hafta önce babası kasabaya gelmişti. İkizler ve Bella bu adama yaklaşıyorlardı, ama April babasının yanına yaklaşmak için bir adım bile atmamıştı. April'ın bu tavırları sadece babasına karşı değildi. Aslında, annesiyle de hiçbir zaman yakın olmamıştı. En azından Elieen geldiğinden beri buna hiç tanıklık etmemişti.

   Belliydi ki April, annesinin yanında bir yabancı gibi hissediyordu. Kendi başına büyümenin getirdiği bir kırgınlık içinde mevcuttu. Eğer Bella, ikizlere olan ilgisinin yarısını April'a ayırsaydı, genç cadı bu durumda olmayabilirdi. Güçlü bir cadıdan doğan güçsüz bir çocuk, sevgiyi hak etmez miydi? April'ın hakkı vardı uzak durmaya, Ares'i kendisi için yeterli bir aile olarak görüyordu.

   "Tamam." dedi Bay Frey, Elieen'ın kesilmek bilmeyen sesine karşı yenik düşerek. Elieen, dediğini yaptırana kadar susmuyordu. Bay Frey ise sonunda mutlaka pes eden taraf oluyordu.
Yeni görev listeleri hazırdı, usta büyücü kasabasındaki büyücülerine görev dağılımı yapacaktı. Şüphesiz aklından geçen altı çocuğunu yine sis şeytanı avına göndermekti ama Elieen vampirlerin yaşadığı şu karanlık şehirde olan görevin kağıdını almış biz buna gideceğiz diye bağırıyordu.

   Elieen, o karanlık şehrin ait olduğu yer konusunda olan inancını keseli çok olmuştu. Sadece çocuklar gizli bir macera ile listelere daha Bay Frey'in odasındayken göz ucu ile bakmışlardı. Sis şeytanı avından sıkılan altı genç bu göreve gitme konusunda ısrarlıyken Bay Frey'i ikna etme görevini de Elieen üstlenmişti. Görev mühim değildi, yalnızca şehre gidip bir aksilik var mı diye kontrol etmek gerekiyordu. Altı çocuğu en tehlikeli büyülü canlılar olan vampirlerin yanında göndermek çok mantıklı bir seçenek değildi ama çocuklar artık birer yetişkin sayılacak kadar büyümüştü. Bay Frey onları nereye kadar tehlikeden uzak tutabilirdi ki?

   Başta Elieen'ın sesi olmak üzere onay cümlesinin ardından bir çığlık sesi duyuldu. Bu çocukların sevinç çığlığıydı. Büyüyorlardı ama içten içe hâlâ çocuktular. Sanki bir şeye çok aceleleri varmış gibi, "Hadi hazırlanalım!" diye bağırdı Damien. Usta büyücü oğlumun gözlerine baktı, "Daha erken." dedi. Sabahın erken saatlerinde çocukları göndermek istemiyordu, zaten onları yollamadan önce edecek çok nasihatı vardı.

   Aria tek kaşını havaya kaldırarak baktı, "Ne kadar erken gidersek o kadar erken döneriz." dedi. Tüm sözler daha erken gidebilmek için birer bahaneydi ve usta büyücü bir kez daha anlamıştı ki bu kanı deli akan çocukları yenmek mümkün değildi. Nihayetinde bir kez daha "Tamam." dedi.

Doğa'nın ÇocuklarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin