Güçlü bir büyü ile canından birini koparıp Ares'e vermek, Hunter'ın bedenini yormuştu. Soluk alıp verişi düzensiz ve olması gerekenden hızlıydı. Yerinde doğrulmaya çalışırken göğsünden gelen öksürük sesleri ve hırıltısı ayaklanmasına engel oluyordu. Elini göğsüne yaslayıp bir an bekledi.
Ares hâlâ kara büyünün etkisinde ateşler içinde yanarak titriyordu. Hunter, derin bir nefes alıp yorgun gözleriyle ona baktı. Yavaşça ayağa kalktı, belli belirsiz bir titremeyle Ares'e doğru adımlarını attı. Adımları dengesiz ve bitkindi. Dudağından süzülen kanı hafifçe elinin tersiyle sildi ve ardından Ares'in bedenini yerden kaldırmak için kolundan tutarak sırtını yattığı yerden ayırdı.
Aria, put gibi donmuş bir şekilde bekleyen arkadaşlarına ve neden yardım ettiğini anlamadığı Hunter'a sesini yükselterek, "Ne oluyor burada?" diye sordu. Hunter yan gözle Aria'yı süzüp göz devirdi. "Dedim ya, canımın birini çıkarıp ona verdim. Arkadaşınızı ısırdılar ve onu ellerinden alabilmek için öldürmek zorunda kaldım." diyerek olanları açıkladı. Elieen, "Onu sen mi öldürdün!" diye tepki verirken April acı çeken Ares'e bakıp, "Lütfen susun ve Ares'i kurtarın." diye yalvardı. Şu an hiçbir şeyi sorgulamak istemiyordu, yalnızca Ares'in kendine gelmesini istiyordu.
Christopher, kendisini bile ayakta zor tutan Hunter'a yardım edip Ares'in tek kolunu kendi omzuna attı. Damien, durumu daha da karıştıran iki kızın arasına girip işaret parmağıyla sus işareti yaptı. Ancak Aria, susmayıp tekrar Hunter'a bağırdı: "Bir şey yapsana, Ares neden senin gibi kendine gelmiyor?" Hunter, Ares'in omzuna binen yüküyle, tıslar gibi bir ses çıkarıp yüzünü ekşitti. Canının acısı ve siniriyle Aria'ya döndü: "Sizin gibiyim ben de, mucize değilim." dedi.
Bu durumda Hunter'ın yapabileceği bir şey yoktu. Ares'in bir an önce kanının vampir zehrinden temizlenmesi gerekiyordu. Hunter, "Kanını burada temizleyemeyiz. Ares'i ve sizi buradan uzaklaştırmam lazım." diyerek sözüne devam etti. Kendisinden çok fazla açıklama bekleyen bu kızlardan gözlerini ayırıp April'a baktı: "Bana yardım etmeni istiyorum." dedi.
April tedirgindi ve titriyordu. Diğerleri gibi soracak soruları yoktu. Tek isteği Ares'in kendisine gelmesiydi. Ürkekçe Hunter'a yanaştı. Hunter, göz ucuyla pelerininin cebini işaret etti, "Orada bir kağıt var, onu çıkarmanı istiyorum." April başı ile onayladıktan sonra katlanmış kağıt parçasını çıkarıp açtı. Bu elle çizilmiş bir haritaydı. Haritada içinde bulundukları karanlık şehir ve onun konumuna yakın siyah bir kulübe göze çarpıyordu. Hunter tekrardan pelerinin cebini işaret etti. April önce onun gözlerine baktı ardından tekrar elini cebine sokarak küçük sivri bir bıçak çıkardı. "Bu bıçakla siyah kulübenin üzerine birer damla kan akıtın, oraya ışınlanacağız."
Bu sefer çocuklar, sorgulamadan ya da itiraz etmeden verilen talimatı yerine getirdi. Her biri kendi tenine bıçakla küçük bir kesik açtı ve akan kanlarını haritadaki siyah kulübenin üzerine damlattı. Sıra Hunter'a geldiğinde genç adamın gözleri yine April'dan yardım istiyordu. Damien dudakları arasından sert bir nefes üfleyip elindeki bıçağı April'a vermek yerine, Hunter'a yaklaştı. Bileğindeki pulların altındaki derisini kesip akan kanı kağıda damlattı. Hunter önce lanet sözcükleri okudu ve ardından "Lumospectralis Radiophotum!" diye haykırarak kendisini ve altı büyücüyü şehrin dışına, siyah kulübenin önüne ışınladı.
Çocuklar, sessiz ormanın derinliklerinde, gizemli bir aura ile çevrili siyah ahşap bir kulübenin önünde kendilerini buldular. Kulübenin etrafındaki ağaçlar, ormanın doğal yeşilinden tamamen farklıydı. Siyah gövdeleri ve koyu renkli yapraklarıyla ağaçlar, adeta ormanın içinde gizlenmiş karanlık gölgeler gibiydi. Çimenler bile siyah bir örtüyle kaplıydı. Etrafta görünen birkaç çiçek tüm rengini yitirmiş, çevresindeki her şey gibi siyaha bürünmüştü. Gökyüzü gece gibi koyuydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doğa'nın Çocukları
FantasíaEğer paralel evren gerçekse ve sihir yapmak mümkünse ne olurdu? Elieen içinde saklı olan güçleri daha fazla saklayamadı. Bir cadı olduğunu bilmiyordu ama rüzgar parmakları arasında kendisine itaat ediyordu. Bu evrende sihir ve büyüye kimse inanmazdı...