Yeni bölümle herkese merhaba. Yazım yanlışlarına olabildiğince dikkat ediyorum ancak birkaç bin kelimenin içinde gözden kaçabiliyor illaki. Gördüğünüz yere yorum bırakırsanız düzeltebilmem için oldukça iyi olur. Oy vermeyi ve yorum bırakmayı da unutmazsanız çok sevinirim.Keyifli okumalar🐣
***
"Meteler, ailenizin yeni üyesi ile tanışın; Üsteğmen Laçin Boz."
Ortama bir şaşkınlık dalgası yayılmıştı. Kimsenin böyle bir şey beklemediği o kadar yüzlerinden belliydi ki hepsinin ağzı beş karış açıktı. Yalnızca biri hariç. Hayır abim değil o içlerinde en çok bu durumu beklemeyenleriydi. Ama abimin hemen yanında duran bir doksan boylarında olduğunu tahmin ettiğim asker, oldukça ifadesiz bakıyordu. Omzundaki yıldızlardan benim gibi üsteğmen olduğunu anladım ancak koyu kahve hareleri fazlasıyla soğuk ve ifadesizdi. Onu incelediğimi farketmişcesine gözlerimiz kesişti. Yeşillerimin gördüğü yalnızca birer boşluktu. İlk kez birinin gözlerinden geçen ifadeyi okuyamıyordum. Daha fazla göz teması kurmanın anlamsız olacağına karar verip gözlerimi farklı bir yöne çektim. Ancak o bunu hemen yapmadı. Soğuk bakışlarını bir süre daha üzerimde hissettim.
Ortamdaki garip havanın farkına varan albay, tekrar söze başlayacakken bir asker nefes nefese hangardan içeri girip selam vererek "Komutanım Genelkurmay'dan acil telefon var." dedi.
Albay, bir bana bir abime bakıp
"Kürşat, sen timini Üsteğmenimizle tanıştır. Ben de gidip bakayım yine kimin kuyruğuna basmışsınız." Daha sonra bana dönüp "Aramıza tekrar hoşgeldin Üsteğmenim." diyip hızla iki askerle beraber hangarda ayrıldı.Evet artık abimle yüzleşme zamanı gelip çatmıştı. İçimden bir ses bu kadar askerin önünde bir dünya azar yiyeceğimi bas bas bağırırken abim yüzündeki şaşkınlığı çoktan bir kenara bırakmış bana diyeceklerini hazırlıyormuşcasına gözlerime bakıyordu. O gözlerde çakan şimşekleri bir ben bir Allah biliyordu. İşte tam olarak şimdi sıçtığımın resmiydi. İçimden talihime kocaman bir küfür savurdum. Ben timimle tanışmayı hiç böyle plânlamamıştım.
Hangarın havası fazlasıyla ısınırken abim yerinden hareketlenip iki adımda yanıma ulaştı. Artık hangarın duvarları üstüme üstüme gelirken kollarını göğsünde birleştirmiş tek kaşı burada ne aradığımı sorarcasına havalanmıştı.
Derin bir nefes alıp artık susmanın ortamı daha da fazla germesine fırsat vermeden söze girdim.Hafif tebessümle "Yüzbaşım." dememe karşılık yüzünde en ufak bir mimik oynamaksızın düz bir sesle "Üsteğmenim" demekle yetindi. Bu bir nevi 'çabuk dökül' demekti. Olayı daha fazla çıkmaza sokmamak için tam söze girip durumu anlatacakken "Lan bu işte size anlattım ya, yengemiz." demesiyle ben sıçmıştım, Yavuz da iyice sıvıyordu.
O kadar garip bir durumun içine düşmüştük ki daha fazla batıramazdım herhelde. Tekrar yanındaki bir başka askere dönüp biz yokmuşuz gibi "Yalnız ben anlamadım komutanım. Komutanım bizden habersiz evlenmiş mi?" diye sorarken abim artık sabrının sonundaydı.
Hışımla arkasını döndü. Buyrun cenaze namazına.
"LAN SİK KAFALI NE YANGESİNDEN BAHSEDİYORZUN SEN?"
Abimin kükreyişinin bütün tugayı inlettiğine yemin edebilirim. Ben dahil nerdeyse herkes irkilmişti. "Şey komutanım sizin evde-" demesine kalmadan abim aynı şiddetle "BACIM LAN O BENIM GERİZEKÂLI." demişti.
Artık ortama yeni bir şok dalgası hakimdi. Garip bir şekilde tekrar bütün bakışlar bana döndü. Sanki yengeleri olsam daha az şaşırırlardı. Bu duruma bir türlü anlam veremedim. Neyse nasıl olsa biraz sonra onuda anlardık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
METELER: Sert Adamlar Sert Oynar!
AçãoBabasının intikam arzusuyla yanan küçük bir kız çocuğuyken içindeki ateş onu güçlü bir savaşçıya dönüştürmüştü. O ateşin onu ve çevresini bir bilinmeze sürekleyeceğini bilseydi yine de o ateşi harlamaya devam eder miydi? Zayıf kadınların anlatıldığı...