Deistlikteki “Yaratıcı sadece yarattı ve bizi bıraktı” gibi küfür bir söz, aslında sadece bunu anlattırmakla kalmıyor. Bu inanışın altında nice yoldan çıkaran ve daha başka şeyleri inkara götüren haller var!
Bu yanlış algıyı deliller ile izah etmek istiyorum ve bunu Risale-i Nur’dan sadece yarım sayfalık bir metin üzerinden bahsederek yapacağım biiznillah;
“Her bir zerre; bir nefer gibi askerî dairelerinin her birinde, yani takımında, bölüğünde, taburunda, alayında, fırkasında, ordusunda her birisinde bir nisbeti, o nisbete göre bir vazifesi ve o vazifeye göre nizamı dairesinde bir hareketi olduğu gibi...”
Bediüzzaman Said Nursi burada bir tanecik askerden koca bir orduya giderek âdeta bir zerreden koca bir nizama doğru mercek küçülttü.
“Hem meselâ: Senin gözbebeğindeki o camid zerrecik dahi, senin gözünde, başında, vücudunda ve kuvve-i müvellide, kuvve-i cazibe, kuvve-i dafia, kuvve-i musavvire gibi deveran-ı deme ve his ve harekeye hizmet eden evride ve şerayin ve sair a'sablarda, hem senin nev'inde, ilâ âhir.. birer nisbeti, birer vazifesi bulunduğunu, bilbedahe bir Kadîr-i Ezelî'nin eser-i sun'u ve memur-u muvazzafı ve taht-ı tedbirinde olduğunu, kör olmayan göze gösterir.”Önceki paragrafta parçaların bir bütün oluşturduğu hâlde karmaşa, çarpışma, bozukluk ve nizamsızlık olmadığını kanıtladığı gibi bu ordu düzenini insan vücudu içinde küçük bir organ olan gözün, küçük bir kısmı olan irisin, pupillasının küçük bir çizgisi olan haresine ve onun da zerre kısmına değindiğimizde o zerrenin işini tam ve lâyıkı ile yaptığını görüyoruz.
Önceki örnekte ordu ve içindeki her bir asker canlı, şuurlu, irade sahibi, gören, kudret ile gücünü gösteren şahıslardı; fakat bir gözün küçücük parçasına gidince mesele çok farklı bir bakış açısı gerektiriyor. Çünkü hiçbir zerre bir asker yeteneğine sahip değil, canlı dâhi değil. Burada çözülmesi gerekilen mühim bir denklem var.
“Havadaki her bir zerre, her bir çiçeği, her bir meyveyi ziyaret edebilir. Hem her çiçeğe, her meyveye girer işleyebilir.”Bir adam düşünelim ki ona istediğini yapma yetkisi verilsin. O adam bir gün eczacı olmak istiyor ve bir hastalığa anında yeni bir ilaç keşfediyor, ertesi gün cerrah olmak istediği için hastaneye gidiyor ve ne mucize bir şeydir ki ameliyat ettiği her hasta iyileşiyor. Gün sonunda canı sıkılıyor ve istifa edip de ertesi gün belediyeye gidip mali işlerle ilgileniyor ve kendisine ait mecranın gelir ve giderlerini yanlışsız bir şekilde hesaplıyor, uygulattırıyor. Bu işten de sıkılıyor ve sonrasında da bir tarım mühendisi olmak istedi ve verimli koca bir tarım arazisi oluşturuyor.
Önceki verilen örnekte olduğu gibi bir tefekkür gözlüğü ile bakacak olursak durum şudur ki; bir atom düşünelim ki herhangi bir meyvenin içinde ve hastalıklara ilaç gibi şifa oluyor, insan o atomu alsa doktor olup da iyi etmeye vesile oluyor, bir maliye müşaviri gibi vücuttaki yararlı besinler kalıyor, gitmesi gerekenleri uzaklaştırıyor, vücuda gerektiği kadarını aldırıyor. İşi bitip de vücuttan atıldıktan sonra ise yeniden nice bitkilere birer gübre oluyor. Hepsi tamam da; bunlar nasıl oluyor?
Bir insan örneğine bakınca yaptığı işlerin hepsi birbirinden alâkasız ve fiiliyata dökülen sonuç ise bir mucize niteliğinde. İnsan için bile olmayacak bir husus hakkında konuşurken, yaptığı mesleğin gerektirecek ilim, seçim gücüne bağlı irade, gücünün yetebileceği kudret, canlılık ve görme hususunda dâhi şüpheler aklımızda barınırken bunların hepsini mikro ölçekte mikro ölçekli bir atom yapabiliyor ve deminki insan örneği gibi masal anlatılmıyor, hepsi bizzat kanıtlarla gerçek olduğu ispatlanıyor. Peki, bu iş nasıl işliyor??
“Eğer her şeyi görür ve bilir bir Kadîr-i Mutlak'ın memur-u musahharı olmasa; o serseri zerre, bütün meyvelerin, çiçeklerin cihazatını ve yapılmasını ve ayrı ayrı san'atlarını ve onlara giydirilen suretlerin terziliğini ve hıyatat-ı kâmile-i muhita-i san'atını bilmek lâzım gelir.”
Deminki soruların birer cevabı oluyor bu kısa paragraf. Demek bir ordu nasıl nizam ile hareket ediyor, her üyesi şaşmaz bir emir ile yönetiliyor ki bu olaylar bu kadar kolay olabilsin. Eğer ordunun bir komutanı olmaz ise tüm bunlar olmaz, kargaşa olur. Tüm bunları yapmak ise güçten öte imkânsız olur. Her er kendini bir komutan gibi hisseder, ne kendini nede çevresindeki erleri yönetmeye gücü yeter.
Demek ki gözün içindeki en ufak atomun dâhi bir emir ve plan içinde olması gerek ki görme olayı gerçekleşebilsin. Yoksa en ufak bi nizam körlük demektir. Bilindiği gibi sinirsel bağlar ve görme olayı tamamen nizam içinde ilerlemek zorundadır.
“İşte şu zerre, bir güneş gibi bir nur-u tevhidin şuâını gösteriyor. Ziyayı, havaya; mâi, türaba kıyas et.”
Demin bahsettiğimiz her şey sadece ufacık bir zerre içindi ve daha insan kafası olsun, vücudu olsun, yaşadığı ev, mahallesi, ilçesi, şehri, ülkesi, kıtası, dünyası, güneş sistemi, galaksisi ve daha niceler olsun ki hep bu sistem ile ilerlemektedir. Yani bizim şimdi bunca bahsettiğimiz dâhi bir odadaki görünmeyen toz zerresi!“Zâten eşyanın asıl menşe'leri, şu dört maddedir: Yeni hikmetle müvellidü'l-mâ, müvellidü'l-humuza, karbon, azottur ki, bu anasır evvelki unsurların eczalarıdır.”(Sözler, 22. Söz, sayfa 297)
Koca bir hikmet daha var çünkü bu kainatın oluşmasında her şeyde dört unsurun nizamlı birleşmesini sağlamakla sağlanıyor; oksijen, hidrojen, karbon, azot... Söyler misin; bu her an bir Yaratıcı’nın (C.C) gözlemi olmadan, ALLAH’ın (C.C) varlığının bir an yokluğu demek her şeyin yok olması, esas kaos ve O’nun (C.C) varlığının vacip ve gerekliliği elhamdülillah tam olarak izah edilmiş olundu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Deist Arkadaşa Tebliğ Mektubu
SpiritualKYK'da kaldığım ve üniversiteye yeni başladığım zamanlarda odamdaki bir arkadaşın deist olmasını öğrendikten aylar sonra yazılmış GERÇEK BİR MEKTUPTUR 😊