Hz. Muhammed'in (s.a.v) Peygamber Olduğunun Mantıki Delilleri 2

5 0 0
                                    

Elhamdülillah sayfalar dolusu ALLAH’ın (C.C) varlığı ve birliği konusunda konuştuk ve deliller sundum, mantığa yatacak cinsten aklen de ispat etmeye gayret gösterdim. Bir Yaratıcı’nın(C.C) varlığından bahsettiğimiz gibi onların yarattığı mahluklar için bir rehberin gerekliliği ile peygamberlerin geliş amacına değindim. Her peygamberin farklı bir tebliğ metodu, mucize göstermesi, toplumca hoşa giden ve kabul gören yanı olduğu gibi hepsi bir kavme gönderilmişti. Hz. Muhammed (s.a.v) ise tüm kavimlere bir peygamber olarak ondan önceki tüm nebilerin özelliklerine sahiptir, sahip olması gerektir. Kur’an-ı Kerim’den önce indirilen sahife yahut kitap olsun, önceden gönderilmiş nebiler olsun hepsi tarafından haber verilmiş, geleceği tasdiklenmiştir. Geldiği anda da birçok devrin din adamları tarafından da “Bu beklenen peygamber” diyerekten de ayrı bir tasdik ve kabul görmüştür.

Bu zâtın düsturlarıyla ve terbiyeti ve tebaiyetiyle ve arkasında gitmeleriyle hakka, hakikata, kemalâta, keramata, keşfiyata, müşahedata yetişen binler evliya vahdaniyete delalet ettikleri gibi; üstadları olan bu zâtın sadıkıyetine ve risaletine icma' ve ittifak ile şehadet ediyorlar. Ve âlem-i gaybdan verdiği haberlerin bir kısmını nur-u velayetle müşahede etmeleri ve umumunu nur-u imanla ya ilmelyakîn veya aynelyakîn veya hakkalyakîn suretinde itikad ve tasdik etmeleri, üstadları olan bu zâtın derece-i hakkaniyet ve sadıkıyetini güneş gibi gösterdiğini gördü.

Bu zâtın ümmiliğiyle beraber getirdiği hakaik-i kudsiye ve ihtira' ettiği ulûm-u âliye ve keşfettiği marifet-i İlahiyenin dersiyle ve talimiyle, mertebe-i ilmiyede en yüksek makama yetişen milyonlar asfiya-i müdakkikîn ve sıddıkîn-i muhakkikîn ve dâhî hükema-i mü'minîn, bu zâtın üssü'l-esas davası olan vahdaniyeti, kuvvetli bürhanlarıyla bil-ittifak isbat ve tasdik ettikleri gibi; bu muallim-i ekberin ve bu üstad-ı a'zamın hakkaniyetine ve sözlerinin hakikat olduğuna ittifakla şehadetleri, gündüz gibi bir hüccet-i risaleti ve sadıkıyetidir. Meselâ: Risale-i Nur yüz parçasıyla, sadakatının bir tek bürhanıdır.” (Mektubat, 19. Mektup, sayfa 216)

Peygamberimizin ümmi olduğu unutulmasın isterim. Yani okuma-yazma bilmiyor. Okuma-yazma bilmeyen bir kimseden kim bekler ki kimsenin belagatine yaklaşamadığı bir kitabı tüm kainata duyursun? Nice cevher var ki daha şimdi bile yeni yeni keşfediliyor olsun? Hadisleri ki her devre ayrı bir ilaç ve devrin şartlarına ayak uyduran, beşeri bir kelam olmayıp da ilahi bir buyruk dinlenmesi sonucu mübarek dudaklardan dökülüyor olduğu belli olmasın? Şaşarım böyle kimselere!

Abdulfettah Ebû Gudde’nin izahı ile de O’nun (s.a.v) peygamberliğini delillendireyim;
Evet, Allah onu ancak bir muallim olarak göndermiştir. O, beşeriyette ondan daha büyüğü bulunmayan büyük bir eğitimci, terbiyeci, hidayete götüren ümmi-basiretli bir insan ve beşeriyetin önünü aydınlatan bir tebliğci, bir elçidir. Dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşayan çeşitli milletler onun öğretisini ve terbiyesini din olarak uyguluyor, pek çok halk ve topluluklar onu yüceltiyorlar. Onun inananları yüz milyonlarla ifade ediliyor. Bu insanlar onun sözüne boyun eğiyor, getirdiği hidayetle yollarını buluyor ve ona uyup tabi olarak Allah'ın rızasını kazanmaya çalışıyorlar.

Arapların tabiatlarındaki kabalık, sert yapı, mizaçlarındaki uyumsuzluk karşısında Resulullah sallallàhu aleyhi ve sellemin onlara ne güzel bir yaklaşım sergilediğini, onları nasd islah ettiğini, yaptıkları zulümlere nasıl katlandığını, ezalarına nasıl sabrettiğini, sonunda ona nasıl boyun eğdiklerini, etrafında nasıl kenetlendiklerini, onun önünde ve ardında kendileri için en kıymetli insanlar olan babaları ve akrabalarıyla nasıl savaştıklarını, onu kendi nefislerine nasıl tercih ettiklerini, ona itaat edip isteğine uyarak dostlarını, vatanlarını, kavimlerini ve kardeşlerini nasıl terk ettiklerini, bunların hepsinden daha da önemlisi, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin eğitim durumunu, onun okuyup yazmayı bilmeyişini, daha öncekilerin yazdıklarını, geçmiş eğitimcilerin haberlerini vb. şeyleri mütalaa etmemiş oluşunu düşünen bir insan. Evet, bunları bir düşünen insan, akıl penceresinden baktığında, Hz. Peygamber sallallàhu aleyhi ve sellemin ilk muallim, Allah tarafından gönderilmiş bir peygamber ve ålemlerin efendisi olduğunu hemen anlar Allah'ın salat ve selamı onun üzerine olsun.

Carile, Araplar hakkında şöyle demektedir: "Araplar çöllerde gezen, asırlar boyu önemsenmemiş bir topluluktu. Ancak ne zaman ki Arap bir peygamber geldi ve o zaman ilim ve irfanda tüm bakışların üzerlerine yöneldiği bir kıble oldular. Sayıları önceden az iken çoğaldılar, zillet içinde yaşıyorlarken aziz oldular. Bir asır geçmeden dünyanın her bir tarafı onların akıl ve ilimleriyle aydınlandı."

Deist Arkadaşa Tebliğ MektubuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin