ALLAH(C.C) Kâinatı Neden Yarattı?

21 7 10
                                    

Deistlik sadece bir fikir akımı mı sence? Yani sadece yaratılış mevzusuna kendince bir açıklama getirmiş ve mesele bitmiş mi? Yani tüm gayeleri tek bir cümlelik izah mı?

Katiyen hayır! Deistlik aslında üzerine zimmetli vazifeden kurtulmak için inkâr yolunu seçmiş, “Daha yaratılış yok,” diyerekten sümme haşa Rabb’imizi istirahate çekildi maksadıyla imtihanı reddediyor. İmtihan reddedilir ise ahiret de hiç oluyor. Ahireti haber veren melek, Kur’an, peygamberler de yalancı zannı veriliyor! “İmtihan yok,” diyorsa günah ve sevaplar da yoktur, o vakit bunların mükafatı olan Cennet’te olmayıp, cezası olan Cehennem’i de inkâr ediyorsunuz!! Sen bunca şeyi gerçekten inkâr ettiğini biliyor musun???

Şimdi ulaşamadığın bir gerçek için inkâra sapıyor, büyük hata ediyorsun. Süte karıştırılmış zehir damıtılarak temizleme olmaz. O vakit seni her şeyin başlangıcına kadar, ilahi kaynaklarla bilinen ana kadardan günümüze bir zaman yolculuğuna çıkarayım.

Öncelikle yaratılış bahsi geçince akla gelen ilk sorudan yola çıkmak güzel bir başlangıç olur düşüncesi içindeyim;
Sual:ALLAH-u Teâlâ, kainatı neden yarattı?”
El-Cevap: “Bu söz, Hak Sübhânehu Teâlâ’nın, ihtiyacı yok iken, bu kâinatı niçin yarattığının beyanındadır. Sen bil (Gil) ki ALLAH-u Teâlâ, bu yarattıklarının, kendisine ibadet etmelerini buyurmuş, onları denemek, sınamak için yaratmıştır.”
Burada ibadet etme ve zikredilme hususu tüm mahlûklar için geçerli olup sınanmadan kasıt olunan da insanoğludur. Gerisinde de yazar insanoğlu üzerinden sorunun cevabını izah eder.
“Onların ellerine (Cüz'i ihtiyar), küçük bir seçim hakkı vermiştir. “Bunlardan: Kim ibadet eder? kim etmez? Kimden ibadet, kimden isyan gelir?” Bunların hepsini kadim ilmiyle bilirdi. Lakin Allah'in hikmeti, bunlar, gayb âleminden sedet âlemine, görünen dünyaya getirmesi, kudretinin kemalini göstermesi iktiza etti. Bunlardan zâhir olan, görünen şeyler kadim ilminde mevcuttu. Nitekim Hak Teâlâ Kur’an-ı Kerîm'inde şöyle buyurmaktadır:
"Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım. Ne buyurursam onu işlesinler. Ben onlardan rızık ummuyorum. Onlara rızık veren benim. Güç ve kuvvet sahibi olan Allah’tır." (ZÂRİYAT/55-57)
Ve yine Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
"Onların tâat ve ibadetinden benim mülkümden hiç bir şey artmaz. Eğer onları ben yaratmasaydım, bana hiç ziyan yoktu ve şimdi ki yarattığım, eğer ibadet etmeyip, buyruğumu tutmazlarsa bana hiç bir ziyan erişmez. Eğer itaatli olurlarsa benim saltanatımdan hiç bir şey artmaz, fazlalaşmaz."
Ve bir ayette ALLAH-u Teâlâ şöyle buyurdu:
"Eğer inkâr ederseniz bilin ki Allah sizden müstağnidir. Kullarının inkârından hoşnud olmaz. Eğer şükrederseniz sizden hoşnut olur." (ZÜMER/7)
Eğer ALLAH-u Teâlâ bu cihanı yaratmasaydı. O'na yararsızlığı ziyanı yoktu ve şimdi ki yarattıklarından O'na hiçbir fayda gelmez. O'nun mülkünde ve padişahlığında hiçbir şey artmaz. ALLAH-u Teâlâ, önce cihan, sonra da cihan halkını yarattı. Yaratılanlar, O'nun ibretlerini ve kudretlerini görsün diye onlara göz verdi. İlmini, hikmetini de işitsinler diye kulak verdi.”
Rabb’imiz hikmetli bir yaratıcıdır ve yarattığı her şeyi de hikmet ile yaratması “El-Hâkim” isminin bir tecellisidir. O (C.C) bütün kainatı yaratmış ise ve “Sanatkâr, sanatını göstermek arzu eder,” kaidesiyle de bakacak olur isek evrende en ufak bir toz zerresi dâhi olmasın ki hayretlik, şükür ve hamd ile karşılanmasın. Deminden de denildi ki; “ALLAH-u Teâlâ, önce cihan, sonra da cihan halkını yarattı.” sözü ile kainatı bir sergi gibi hazırlandıktan sonra yarattığı mahlûklara seyrettirdi. Şimdi burada da bir mantık çerçevesine oturtacak olur isek ALLAH- u Teâlâ sonsuz sanatını sergiletmek için evreni yarattığı gibi sayısı kendisinde saklı seyircisini de yaratmıştır. Başta demek istediğim gibi büyük yıldızlardan tutulsun da toz zerrelerine kadar her şey şükür ve zikir ile izleyenler ve bu yücelik karşısında ibadete tutunan ve bırakamayan mahlûklar vardır, eğer bu olmasaydı ve ufak bir toz zerresi kadar da olsa orayı bilmeyen ve şahit olmayan olsa idi o vakit (sümme haşa) hikmetsiz bir iş yaratılmış olunacaktı. Bizde bu kainatın her toz zerresine kadar müşahede ederek Rabb’imize şükür, zikir ve taatte bulunan varlıklara “Melekler” diyoruz.
“Yine ALLAH-u Teâlâ buyuruyor ki:
"İşte biz bu alâmetleri, nişaneleri (âyetleri) gösteriyoruz. O kişiler ki benden başka hiç kimsenin elinden bunları yaratmak gelmediğini bilirler."
ALLAH-u Teâlâ bu nimetler ve halkı yarattıktan sonra o nimeti yarattıklarına verdi. Onlara şükretmeyi buyurdu. Şöyle dedi;
"Ben size büyük nimetler verdim. Eğer şükrederseniz (onlar) arttırırım. Eğer şükretmezseniz ve nankörlük ederseniz, benim hışmım ve azabım şükretmeyenlere, küfran edenlere son derecede şiddetlidir." (İBRÂHİM/7)
Bilinmeli ki, her kim nimet hakkını bilir ve şükürde bulunursa, ALLAH-u Teâlâ bu dünyada o kişinin nimetini arttırır. Bu dünyadan göçünce de öteki cihanın nimetlerine ulaştırır. O kişiyi, her zaman nimet içinde tutar. Fakat kim ki şükrünü yerine getirmezse, nankörlük ederse bu cihanda onu nimette, ama kıyamette o kişiyi, azaba uğratır.
Allah bizi bu azaptan korusun. Ben bu kitapta beyan ederim ki, ALLAH-u Teâlâ bu cihanı yarattığı zaman önce kimi ve neyi yarattı ve ben işte bu kitapta Âdem'in(a.s) zamanından bu vakte kadar her bir peygamberi ve her ümmeti, her padişah, her birinin devrini, siyret ve ahlakının ne yolda olduğunu anlatmaktayım. Bunlardan kim ALLAH-u Teâlâ'ya şükretti, kim nankörlük etti, ALLAH-u Teâlâ da kâfirlere ne yaptı, onları ne yolda ortadan kaldırdı, şükredenlere ne mükâfaat verdi, açıklamakta, bildirmekteyim. Sen de bilmelisin ki, ALLAH-u Teâlâ her ne yaptı ise adaletle yaptı. O zulümden ırak ve münezzehtir. Hemde bilmelisin ki, bu cihan ve mahlûkatı, salih kişileri zalim kişilerden ve iyi kişileri kötülerden seçile ve her birisine cezasını veren. İyilik edene iyilik ve kötülük edene kötülük eder. Nitekim Kur'ân'da şöyle buyurulur;
"Gökte ve Yer'de bulunanların hepsi Allah’ındır. Allah, kötülük yapan kişilere kötülüğünün karşılığını verir. İyi davranıp da kötülükten uzaklaşan kişilere de daha daha güzeliyle mükafat verecektir." (NECM/31)”(Tarih-i Taberi, cilt 1, sayfa 17-18)

Her cemal ve kemal sahibi, kendi cemal ve kemalini görmek ve göstermek istemesi sırrınca; o sultan-ı zîşan dahi istedi ki, bir meşher açsın, içinde sergiler dizsin; tâ nâsın enzarında saltanatının haşmetini, hem servetinin şaşaasını, hem kendi san'atının hârikalarını, hem kendi marifetinin garibelerini izhar edip göstersin. Tâ cemal ve kemal-i manevîsini iki vecihle müşahede etsin.”(Sözler, 11. Söz, sayfa 120)

İnsanlar boşluklarını doldurmak için üretirken Allah, varlığının ihtişamını göstermek için yaratır. Bir eksikliğin tamamlanması, bir noksan sıfatın güzellikle örtülmesi değildir O'nun(C.C) yaratması. İstiridyenin içine kaçan taşın sedefle kaplanması değildir sanatı. O(C.C) bütün eksikliklerden beridir çünkü. "Yaratanların en güzeli Allah ne yücedir."(MÜ'MİNÛN/14)”(A. Ali Ural/Ay Tiradı, sayfa 118)

Cenab-ı Hakk'ın esma-i hüsnasının hadd ü hesaba gelmez enva'-ı tecelliyatı var. Mahlukatın tenevvüleri, o tecelliyatın tenevvüünden geliyor. O esma ise, daimî bir surette tezahür isterler. Yani, nakışlarını göstermek isterler. Yani nakışlarının âyinelerinde cilve-i cemallerini görmek ve göstermek isterler. Yani, kâinat kitabını ve mevcudat mektubatını ânen fe-ânen tazelendirmek isterler. Yani, yeniden yeniye manidar yazmak ve her bir mektubu, Zât-ı Mukaddes ve Müsemma-yı Akdes ile beraber, bütün zîşuurların nazar-ı mütalaasına göstermek ve okutturmak iktiza ederler.”(Bediüzzaman/Mektubat, 18. Mektup, sayfa 86)

Deist Arkadaşa Tebliğ MektubuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin