Peygamber Gelmeyen Kavme Ne Olur?

7 1 0
                                    

Sual: Düşünelim ki her kavme bir peygamber gelmedi. Vahiyden yoksun kavimler de bulundu. Bu hâlde bildiri ve uyarı gelmemiş bir kavme yahut kimseye ahirette nasıl bir muamele ile karşı karşıya kalır?

El-Cevap: Ayet-i kerimede de açıktır ki “Biz,  bir peygamber göndermedikçe  azap edici değiliz.”(İSRÂ/17)
Bununla beraber ayetin tefsirine de bakacak olur isek konuyu daha izahlı anlamış oluruz İnşALLAH;
Allah insanları iyiyi kötüden ayırmalarına yarayacak yeteneklerle donatmıştır; ancak yine de–merhametinin sonucu olarak– bir peygamber göndermedikçe azap etmeyecektir.
Bu hususta şu üç nokta önemlidir:
a) Peygamberin gönderilmesinden maksat, onun getirdiği dinî davet hakkında insanların yeteri kadar bilgi sahibi olmalarına elverişli bir ortamın sağlanmasıdır.
b) Ayetin bu kısmı, bilinmesi, anlaşılması ve inanılıp uygulanması ancak bir peygamberin açıklamasına bağlı olan, insanın beşerî aklı ve bilgisiyle aydınlanamayacağı salt dinî konularla ilgilidir.
c) Kanunsuz suç ve ceza olmaz. Ayetin, on dört asır önce suçun ve cezanın kanunilik ilkesini bu kadar açık ve kesin bir şekilde ifade etmesi ilgi çekicidir (peygamberler gelmediği dönemlerde yaşayan veya bulundukları yer ve durum itibariyle peygamberlerin tebliğlerini alamamış, bunlarla yeteri kadar ilgi kuramamış bulunan insanların sorumlulukları ve uhrevî kurtuluşları konusunda bilgi için bk. Bakara 2/62; Nisâ 4/48, 165 ).”(DİB/Kur’an Yolu Tefsiri, cilt 3, sayfa 470)

Değinilmesi gerekilen diğer hususlar açısından da şunları demek mümkündür;
• “Hıristiyan ve Yahudilerin hepsi Cehennemliktir,” demek doğru olmaz, sebebi ise daha İncil, Tevrat ve Zebur olsun kendisine indirilmiş peygamberlere inanan kendi ashabları Hakk dine inanmış oluyorlar. Bir peygambere ve henüz peygamber sözleri ve kutsal kitapları tahrip edilmemiş iken inanmak bir kulu nasıl direk Cehennemlik edebilir ki?

• Bilindiği gibi her toplum İslamiyet’e sıcak bakmıyor. Dini ve Peygamberimiz’i(s.a.v) yalanlama ve kötü gösterme propagandaları sergiliyorlar. Eski zamanlarda araştıracak bir yer, soracak ehli sünnet bir kimse olmadığı anda kişilerin ne yazık ki İslâm karşıtı düşüncelerle büyümesi de bir bakıma kavimler hususuna girmektedir. Şimdiki zamanda ise terörist komploları ile sadece kafa kesen adamlar olarak basına lanse ediliyorlar. Bu devir için yine internet gibi bir mecra varken eski devirdeki kimselerin mağduriyetini yaşamak pek mümkün değil çünkü dünya avuçlarımızın içindedir.

• Biraz zor görünse de bu zamanda önümüzdeki birkaç yüzyılda ve hatta Asr-ı Saadet devrinden Peygamber Efendimiz(s.a.v) yaşarken O’nu(s.a.v) bilmeyen ve hiç duymamış kişiler de bulunması mümkündür . Bu zamanda ise daha çok bu durum teknoloji ve ilerlemeden uzak bir şekilde, geri kalmış yerli kabilelerdeki kimseler için geçerli olabilir. Bu kimseler için de fetret devrindeki kimselere benzeyen bir durumdur. Bu husus ise başka bir maddede anlatılacak ayrı bir konuyu da içermektedir.

• Fetret denilince hepimizin aklına, Hz.İsa (a.s.)'ın getirdiği dinin bozulması ile Resulûllah Efendimize (a.s.m.) vahyin tebliği arasında geçen dönem gelir. Ancak, bu tabir bir peygamberin getirdiği dinin nurundan haberdar olmayan her fert ve her dönem için kullanılabilir. Fetret devri olsun yahut da peygamberden uzak ve bilgisi olmadığı bir durum yahut zamanda yaşamış olsun bu hususta bize bir ışık tutan ayet-i kerime mevcuttur;
İnkâr edenler grup grup  cehenneme sevk  edilirler.  Cehenneme vardıklarında oranın kapıları  açılır ve  cehennem bekçileri onlara şöyle derler:  “Size içinizden, Rabbinizin âyetlerini size  okuyan ve  bu gününüze  kavuşacağınıza dair sizi uyaran peygamberler gelmedi mi?” Onlar da, “Evet geldi” derler.  Fakat inkârcılar hakkında azap sözü gerçekleşmiştir.”(ZÜMER/71)

Fetret devri hakkındaki fetva için hem kaynak hem de içtihat isteyenler için İmam Gazali’yi örnek gösterebilirim;
İmam Gazali şöyle demektedir:
"Peygamber'in bi'setinden sonra (inanmayan) insanlar üç sınıftır:
Birinci Sınıf: Peygamber (s.a.s.) 'in da'vetini duymamış, kendisinden haberdar da olmamıştır. Bu sınıf kesin olarak Cennetliktir.
İkinci Sınıf: Peygamber (s.a.v)'in da'vetini, gösterdiği mu'cizelerin durumunu ve güzel ahlâkını duymuş olmakla beraber imån etmemiştir. Aramızda bulunan ehl-i küfür gibi, bu sınıf kesin olarak Cehennemliktir.
Üçüncü Sınıf: Biz Müslümanlar, Deccal'in ismini duyduğumuzda nefret ettiğimiz gibi (haşa) onlar da Peygamber'in isminden öylece nefret ediyor. (Çünkü onlar, Peygamber’in (s.a.v) aleyhinde yapılan menfi propagandalardan başka bir şey duymamıştır.) Kimse onlara doğruyu söyleyip onları heveslendirmemiştir. Bunların da ehl-i Cennetlik olacaklarını umarım.”(Alusi, Cilt 15, sayfa 42)

“İtikat imamları, fetret dönemiyle niçin bu kadar ilgilenmişler?” diye bir soru hatıra gelebilir. Benzer sebepler benzer sonuçları doğurur. Fetret bir semboldür. Her ne kadar belli bir dönem için kullanılmışsa da benzer durumların vuku bulması hâlinde yine fetret hükümlerinin geçerli olacağında şüphe yoktur.

Ve bir husus daha var; bilinen bir şeydir ki fiili cihad yaklaşık olarak bir asırdır gerçekleşmiyor. “Cihad” dedim diye de direkt olarak kafa kesmek anlaşılmasın ikazımı yenilemek isterim. Cihad mevzusu çok yanlış anlaşılan bir husus olduğu için esas kaidesine yer vermek istiyorum;
İslâm daveti ulaşmayan kimselerle, Müslümanlığa davet edilmeden savaşmak caiz değildir. Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in askeri komutanlara olan her tavsiyesinde; “Onları Allah (Azze ve Celle)'dan başka tanrı bulunmadığına şahitlik etmeye davet et” diye buyurdu. Hem de bizim onları Müslümanlığa davet etmemizle, gözümüzün mal ve canlarında olmayıp sadece Müslüman olmalarını istediğimizi anlar ve bunun üzerine belki Müslümanlığı kabul ederler de onlarla savaşmak külfetinden kurtulmuş oluruz. Şayet bir askerî birlik onları Müslümanlığa davet etmeden onlarla savaşırsa -bundan nehyedildiği için- günâh işlemiş olur.”(El-Hidaye, Cihad Bahsi bölümünden)

Şimdi bu bilgi ile düşünürsek ki; Amerika'da yahut Avrupa'da yaşayan Müslümanlar, cihat âyetiyle amel etseler, bir anda yeryüzünden silinmezler mi? Hâlbuki, maksat onların ortadan kalkmaları değil çoğalmaları değil mi? O hâlde ne yapacaklar?

Kafirûn Suresi’nde bir kolaylık sağlayan ayet-i kerime var; “Sizin dininiz size, benim dinim de banadır.”(KÂFİRÛN/6)
Ayet-i kerimeyi daha iyi anlamak için de tefsir kaynaklarına baktığımızda denilen şudur;
Ayetten din, vicdan ve ibadet özgürlüğünün esas olduğu, kimsenin herhangi bir dine girmeye zorlanamayacağı anlamının da çıkarılabileceğini düşünen bir kısım müfessirler bu âyetin müşriklere karşı savaşılmasını emreden âyetle  neshedildiğini yani hükmünün kaldırıldığını ileri sürmüşlerdir. Ancak bizim de katıldığımız görüşe göre âyetin hükmü kaldırılmamıştır; çünkü burada bir emir veya yasak değil, bir vâkıanın tesbiti ve ifade edilmesi (haber) söz konusudur; haber ise Allah’tan olduğu için gerçektir, hükmü değişmez (bk. Şevkânî, V, 600). Bu âyet, bir vâkıa tesbiti olduğu ve Müslümanların zayıf durumda bulundukları bir dönemde indiği için ondan din ve vicdan özgürlüğü anlamının çıkarılamayacağı da düşünülebilir. Kuşkusuz İslâm’da din, vicdan ve ibadet özgürlüğü vardır; ancak bu özgürlükler Medine döneminde inen âyetlerde ifade edilmiş, Müslümanların hâkim oldukları zaman ve mekânlarda uygulanmış, hayata geçirilmiştir.”(DİB/Kur'an Yolu Tefsiri, cilt 5,  sayfa 704-705)

Demin verdiğim misâlimizde olduğu gibi, günümüzde hâlen fetret karanlıklarında yaşayan insanlar varsa, onlara uygulanacak hüküm de fetret hükmü olacaktır. Bediüzzaman’dan bir demeç ile bu konuya da son noktayı koymayı arzu ederim;
Âhir zamanda madem fetret derecesinde din ve din-i Muhammedîye (asm.) bir lakaytlık perdesi gelmiş ve madem âhir zamanda Hazret-i İsa'nın (a.s.) din-i hakikîsi hükmedecek, İslâmiyet'le omuz omuza gelecek. Elbette şimdi, fetret gibi karanlıkta kalan ve Hazret-i İsa'ya (a.s.) mensup Hristiyanların mazlumlarının çektikleri felâketler, onlar hakkında bir nevi şehadet denilebilir.”(Kastamonu Lâhikası)

Görülüyor ki bu kadar adil, dürüst ve yüksek makamlı zatlar olan peygamberler bize apaçık doğruyu iletmek için vazifelendirilmiştir. İlahi nizam ile her ince detay düşünülmüştür.

Deist Arkadaşa Tebliğ MektubuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin