Haşrin bilimsel 20 delili:
1) Öncelikle bir gerçek var ki bizim şimdi var olmamız dâhi bir haşir eseridir. Ben nasıl doğum tarihimden bir yıl önce yoktum. Babam ıspanak yedi demir aldı, yemekte tavuk vardı protein aldı, canı çekti de yemekten sonra bir de portakal tattı, biraz su içti, yanında da bir iki dilim elma parçasını da ara öğünde midesine gömdü de spermine katıldı . Annemde aynı ve benzer besinleri yedi ve onda da yumurta hücresi oluştu. Sperm ile yumurta da cinsel birleşim ile döllenme gerçekleşti ve baştaki zigot halin hep annenin beslendikleri ile gelişti ve bu halini aldın.
2) Vücudunun şimdiki hâli de bir haşir ispatı demektir. Vücudumuzdaki 50-75 trilyon civarındaki her bir hücrenin sınırlı miktarda ömrü bulunmaktadır. Bu sürenin sonunda öldüklerinde, yerlerine yenileri gelir. Bu hücreler bir bütün olarak, harmoni içerisinde çalışsa da, teknik olarak kendi başlarına da bir miktar yaşayabilmektedirler. Bu sebeple, bedenen öldükten sonra hayatta kalan son hücrenizin ölmesi için genellikle 18-24 saat gibi bir süre geçmesi gerekir. Bu süre zarfında bedeninizde halen canlı hücreleriniz bulunmaktadır.
Her bir hücrenin ömrü birbirinden farklıdır. Örneğin, kırmızı kan hücreleri 4 ay kadar yaşarken, beyaz kan hücreleri 1 seneden uzun bile yaşayabilirler. Buna karşılık deri hücrelerimiz sadece 2-3 hafta ömre sahiptir. Bağırsak hücreleriniz her 4 günde bir ölürken, spermler sadece 3 gün kadar yaşayabilir. Bunlara karşılık sinir hücreleriniz ömrünüz boyunca hayatta kalır. Hücrelerinizin hemen hepsi öldüğünde yerlerine yenileri gelir; ancak beyninizin serebral korteksindeki hücreler ölecek olursa, yerlerine yenileri gelmeyecektir.
Vücutta meydana gelen bu sirkülasyon sürekli vücuda giren ve çıkan maddeler aracılığı ile devamlılığını sürdürmektedir. Bir insan bu sebepten susuz 7 gün, aç ise en fazla 70 güne kadar kalabileceği biliniyor. Eğer vücuda giriş engellenir ise, yani haşir olmaz ise, o vücuda giren maddeler birleşerek gerekli yapıyı oluşturulamaz ise insan işte o an ölüyor!
3) Bir insan envai çeşit sebze ve meyve tüketiyor. Yediklerinin bazıları kırmızı renkte bazıları mor, yeşillikleri de unutmamak, turunçgillerden de ayrı düşmemek gerektir. Bu kadar renk karmaşası içinde hâlâ tenimizin sürekli aynı tonda olması, renk paletlerine batmış gibi bir hâl içerisinde olmamız kesinlikle bir haşir ispatıdır.
4) Vücudumuza baktığımız anda görüyoruz ki Kur’an tabiri ile “Ahsen-i takvim” bir yaratılış üzerineyiz, yani yaratılmışların en güzeli ve üstünü. Kendimizi incelediğimiz de de ne noksanlık nede fazlalık bulunmayan vücudumuz için cidden de böyledir. Bunu dedim diye illâ burnumuzun tek, kulağımızın çift, parmak sayısı ve diziliş mucizesinden bahsetmeyeceğim, onlar çok daha külli yaratılış harikaları, ben sana vücudumuza mercek tutarak görünmeyen mucizelerimizden ve biz kendimiz bilmeden bizde olan haşir döngüsünden bahsedeceğim inşALLAH:
Vücudumuz için yapıcı ve onarıcı olan vitamin ve mineraller o kadar küçük parçalardır ki artık daha parçalanamaz olup vücutta direkt olarak öyle emilir. Bu kadar küçük yapıların bir eksikliği yahut fazlalığı sebepli kişide oldukça net fark edilen neticeler görülmektedir:
Mesela A Vitaminin eksikliğinde gece körlüğü görülür iken, fazlalığı çift görmeye sebep olabiliyor; B Vitamini eksikliği cilt hastalıkları(B1), ağız yaraları(B2), hafıza güçsüzlüğü(B12) iken fazlalığı durumunda ise baş ağrısı, ishal, çarpıntı ve hatta zehirlenmeye dâhi yol açabilmektedir; C Vitamini eksikliğinde büyümede duraklama, çabuk yorulma, halsizlik görülür iken fazlalığından ise bulantı kusma olup bu durum uzun süre devam eder ise böbrek taşlarına sebebiyet vermektedir...
Bu kadar nizam içerisinde ilerleyen bir vücudun girdiği ile çıktığının bir olması gerek ki nizam şaşmadan hâlâ sağlanıyor olsun. Eğer ki bu akılsız atomlar bir an olsun başı boş bırakılsa her şey mahvolurdu ve vücudumuzun her an yenilenen haşri meydana gelemezdi.
5) Tabiata baktığımız anda her ağacın yahut meyvenin çekirdeğinden başlayan bir hikâyesi vardır. Çürüyen bir meyvedeki çekirdek toprağa dikilince çekirdeğin vesilesi ile tekrardan var olmaktadır. Aynı şekilde koca bir ağacın dâhi başlangıcında bir ufacık bir çekirdek yatmaktadır. Sebebini sorguladığımızda ise o koca ağacın kendisinin tüm DNAsal kodlarının o küçücük çekirdekte var olduğunu, o bilgi ve atomlar gibi yapı malzemeleri varken ve ilahi kudretin iradesi ile bir çekirdekten koca ağaç çıkabilmektedir.
Aynı şekilde insanoğlunun da ölümünden kalan toprakta çürümeyen bizim bir nevi çekirdeğimiz olan kuyruk sokumumuzdan bir bölüm olan “Acb’üz Zeneb” bulunmaktadır. O çekirdek hükmündeki DNAsal yığın ise nasıl ki bir çekirdek ağacın çıkması kadar katidir, insanın da tekrardan o parçadan var olması pek tabiidir.
6) Sürekli meydana gelen suyun yaşadığı döngü de bir nevi haşre işaret etmektedir. Bir su damlası H2O olarak iki Hidrojen ve bir Oksijen atomundan oluşmaktadır ve vücudu bunlardan meydana gelmektedir. Ortamdaki ısıya bağlı olarak buharlaşan ve bunu o elementler arasındaki bağların çözünmesi sonucu meydana gelmesi bir nevi çürümedir. Su buharının bulutlarda birikmesi ve vakti gelince tonlarca yağmur damlasının yeryüzüne inmesi ise aslında toplu dirilmeye esaslı bir delil olmaktadır elhamdülillah.
7) Anne karnında çiğnenmiş bir et parçası iken annemizin yediği onca besinin emildiği kısmı ile halk edilmiş bir aciz varlık iken ve aylarca karnında bir yük ve kapalı sistemde yaşam sürer iken vakti gelip de artık oradan atılmamız ve orada daha duramayacak olmamız hiçliğe gittiğimiz anlamına gelmez, aslında dünyaya doğum demektir. Aynı şekilde insanın kabre konulması da ahirete doğum için bir aşamadır, üzerimize toprak atılması hiçbir zaman hiçlik ve son olarak adlandırılamaz!
8) Kocaman yıldızlar dâhi bir gün ölüyor ve kendi içine çöküyor. Kara delikler oluşuyor ve bir zaman sonra onlar da ömrünü yitirip patlıyor ve yok olan gökcismi yerine yeniden yıldızlar var olmuş oluyor. Dev yıldızlar dâhi yaşamın ve ölümün ve hatta dirilmenin her safhasına kadar bize balçıkla sıvanmayacak deliller sunuyorlar.
9) Aslında bizler her gün ölümün ve dirilmenin bir nevi ihtiyacen provasını yapıyoruz. Geceleri bedenimize yorgunluk çöküp de artık göz kapaklarımız kaldırılamayacak hâle gelince bir nevi yarı ölüm hâli olarak tanımlanan uyuma eylemine girişiyoruz. Uykuda iken belli bir seviyeye kadar duyma eylemimizi yitiriyor, derin uyku hâlinde ise yarı felç durumuna geliyoruz. Rüyalarımızda o kadar koşturmaca yahut kaçışma sürecinde hâlâ yatakta uyuyakalabiliyoruz. Yanı başımızda çalan bir alarm ile de hemen uykudan uyanıp uyanıyoruz. Bu uyanma hâli ile de bir nevi sûr’a üfleyen İsrafil meleğinin ardından yaşanacak dirilişe bir delil olmuş oluyor.
10) Bilindiği gibi dünya üzerinde nice orman yangınları oluyor ve ağaçlardan zerre dâhi kalmıyor lâkin hep de çöl olarak kalmıyorlar. Yağmurlar ile tekrar otlar yeşeriyor, ağaçlar filizleniyor. Bu da resmen haşre bir işaret teşkil ediyor.
11) Tırtıl kozasını örerken sanki ölüyor da kefenini kendine sarıyor olarak görüyoruz. Halbuki yeni bir beden, yeni bir ömür bahşedilmiş olunuyor bir kelebek olarak. Hatta ilk yaşamında olmayan sürünen vücudu uçma kabiliyeti kazanmış oluyor; SubhanALLAH. Bu örnek ile ölümden sonra dirilmeden öte Cennet’teki özel yaratılmış vücudumuza dâhi bir atıf mevcuttur.
12) Yazın yediğimiz leziz meyvelerin kışları kuruyan dallarını da görüyoruz. Örnek olarak bir kiraz ağacını düşündüğümüz de sanki kurumuş bir odun parçası ve yakacak için çalı çırpıdan ötesi olamayacak bir şey. Lâkin bahar geldiğinde can geliyor kendine, çiçekler açıyor her dalında, yaza yaklaşırken yine meyveler var oluyor. O dala da meyvelerin oluşmasına da bir haşir delili oluyor.
13) Dünya tarihine baktığımız zaman milletlerin doğuşu ve ölümü ve bir devletin yıkılıp başka bir devletin kurulması dâhi âdeta bir yaşam serüveni. Üç kıtaya hükümdar bir Osmanlı Devleti’nin yıkılışı Türkiye Cumhuriyeti’nin doğuşu, milletin tekrar dirilişi!
14) Dirilme ve haşir deyince aklıma bir orman kurbağası türü gelmektedir; Rana Sylvatica.
Orman kurbağalarının kış uykusu sırasında vücutlarında buz kristalleri oluştuğu keşfedilmiştir. Kışın don olaylarının görüldüğü coğrafi bölgelerde yaşayan bu canlılarda kış uykusuna yattıklarında hiçbir hayat belirtisi görülmez. Kalp atışı, nefes alışverişi ve kan dolaşımı tamamen durmuştur.
Buz, kurbağanın derisini, karnını ve kas liflerini tamamen kaplamıştır. Aort damarı kesildiğinde dahi kanama olmaz. Kalp ve diğer hayati organlar soluk bir renktedir. Kol ve bacaklar sert, gözler ise pusludur. Bu süreç yaklaşık olarak dört ay kadar sürer.
Buzlar çözüldükten sonra görülen ilk hayat işareti kalbin tekrar atmaya başlamasıdır. Hayvan ilk önce seri halde nefes alıp verir. Ağaç kurbağası gibi diğer canlılardaki en önemli özellik bol miktarda glukoz üretebilmektir. Glukoz, donmuş kurbağanın vücudunda oldukça önemli bir rol oynar. Hücrelerden su çekilmesini önleyip, büzülme olayını engellediği için kurbağanın hücreleri bu donma olayından hiçbir zarar görmez. Böyle bir mucizevi olayın diriliş için en kuvvetli bir delil olduğuna kimse karşı bir delil sunamaz!
15) Diriliş için doğadan başka pencereler arayan kimseye kış uykusuna yatan hayvanlara çevirmek istiyorum. Birçok memeli hayvandan, kuşlara, sürüngen ve böceklere kadar kış uykusuna yatan nice hayvanlar mevcuttur. Kış uykusunun ise normal uykudan önemli farklılıkları vardır;
▪ Kış uykusuna yatan hayvanların dış etkiler ile uyandırılması genellikle mümkün olmaz ya da uyandırılmaları vücutlarına zarar verir; ancak normal uykuya yatan hayvanlar dış etkenler tarafından kolayca uyandırılabilirler.
▪ Kış uykusundaki sıcakkanlı hayvanların vücut sıcakları ortam sıcaklığına yaklaşır; ancak normal uykuya yatan sıcakkanlı hayvanların vücut sıcaklıkları değişmez.
▪ Kış uykusuna yatan hayvanların birçoğunda beyin faaliyetleri oldukça yavaşlar; ancak normal uykuya yatan hayvanların beyin faaliyetleri çoğu zaman uyanık hallerine göre daha fazladır.
▪ Kış uykusuna yatan hayvanların sindirim ve boşaltım sistemleri durur; ancak normal uykuya yatan hayvanların daha yavaş da olsa sindirim ve boşaltım sistemleri çalışır.
▪ Kış uykusuna yatan canlıların oldukça sıra dışı koşullarda hayatta kaldıkları gözlemlenmiştir. Örneğin kış uykusundaki bir kirpi 15 dk'dan daha fazla nefes almadan hayatta kalabilir. Ancak normal uyku esnasında yalnızda 3-5 dk nefessiz yaşayabilir.
▪ Bazı hayvanlar kış uykusu esnasında tamamen donabilirler ve kalp atışları durur. Bazı hayvanların ise beyin faaliyetleri neredeyse tamamen durur ve kış uykusundan uyandırılmaları mümkün olmayabilir.
Kışları böyle bir ölüm provası yapan canlıların bahar ile dirilmiş gibi yerlerinden kalkmaları kesinlikle bir haşir delilidir.
16) Bizlerin saçları, tüyleri, tırnak yahut ölü dökülen derilerimiz olsun, hayvanların pençelerinden, boynuzlarından, postları yahut diğer herhangi bir teçhizatları olsun, hepsinin günler, aylar, mevsimler ve yıllar içerisinde yenilenmesi elbette ki gören gözlere mercekle büyütülmüş dev haşir delilleri olabilmektedir.
17) Yediğimiz besinlerin çürüdüğü toprağız bizler. İçimizde mekanik ve kimyasal olarak çözünüp sindiriliyorlar, emilip boşaltılıyorlar. Geriye kalan artıkları ile yediğimiz meyvenin-sebzenin gübresi olarak yeniden başka besinlere katılıyorlar, hayvanların yiyeceği otlara katılarak yine onların bedenlerinde yapılanıyorlar. Hatta başka insanların vücuduna katıldıkları dâhi olmaktadır.
18) Çevremize Kur’an emri ile bir bakınca ve varlığı tefekkür edince aslında insanın önünde nice pencereler açılıyor. Haşir adına bir delil isteyen yudumladığı suya bir baksın. Kaynağı yerin altından, barajın biriktirdiği dağın başından akan kaynaktan nice bu kadar bitmeyecek gibi akar durur. Yoksa bu atmosfer içinde, iklim koşulları arasında var olan bir devir daimle haşir mevcuttur da eksilen hemen ardından konuluyor, akana yenisi dolduruluyor da bu akarsular ve yeraltı kaynak suları bitmek bilmiyor; SubhanALLAH.
19) Bir başımızı kaldırsak ve milyon yıldır yanmakla sönmeyen, tutuşmakla eriyip küçülmeyen ateş topu olan, göğün lambası Güneş’i seyret. Hangi ocaktır ki bu kadar kaynağı kendi olarak yanacak ve sönmek bilmeyecek. Demek ki gözlerin görmedi bir perdenin ardından sürekli onu tutuşturacak metaryel ihtiyacını karşılayan var. Bu kadar da doldur-yak işlevi gören nizamın haşre mercek tutan balçıkla sıvanmaz bir hakikat var!
20) Dirilmeye ufak bir delil isteyene görmedikleri kocaman bir hakikati mercek ile biiznillah göstermek isterim. Ölüm dediğimiz şeyler çevreden hisleri koparmak; duymamak, görmemek, koklamamak, tatmamak, dokunsa dâhi hissetmemek, hareket edememek demek. Kalbin durması, nefeslerin artık olmaması olarak ifade edilir. Bedenden de ruh çıkmış gitmiştir.
Sağlık alanında baktığımızda ise dirilmeye nice deliller vardır raporları kanıt olarak sunulan. Demin saydığım nice durumu yaşamış, dakikalar, saatler ve hatta günler boyunca ölü bir vaziyette kalmış ardından eski yaşamına dönmüş kimselerden birer mucize olarak nice gazete, dergi, haber bültenleri, hatta resmi makalelerde dâhi bahsedilir. Öldükten sonra dirilmeye üzeri karalanamaz bir gerçektir bu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Deist Arkadaşa Tebliğ Mektubu
SpiritüelKYK'da kaldığım ve üniversiteye yeni başladığım zamanlarda odamdaki bir arkadaşın deist olmasını öğrendikten aylar sonra yazılmış GERÇEK BİR MEKTUPTUR 😊