"Abla bak bu Su. Benim en yakın arkadaşım. Okula bu sene geldi. Ve senin gibi subay olmak istiyor."
"Öyle mi? Ne güzel. Memnun oldum Su, ben de Açelya."Elimi uzattığımda hızla gülümseyip elimi tuttu ve konuşmaya başladı.
"Ben de çok memnun oldum Açelya abla. Üsteğmensin değil mi?"
"Evet. Rütbeleri biliyor musun?"
"Hem de erden mareşale kadar hepsini!"Heyecanla konuşması ve yerinde durmaması beni güldürürken genç bir kızın asker olmaya bu denli hevesli olması beni gururlandırdı.
"Hadi gelin bir kafeye gidelim. Böyle ayakta mı kalacağız?"
"Evet abla, Su hadi gidelim."
"Anneme haber vermedim ki?"
"Sen arayıp izin al. Vermezse bir de ben konuşurum."Kafasını sallayıp annesini aradı. Benim konuşmama gerek kalmadan izin vermişti. Biz de çok geçe kalmayalım diye hemen okulun yakınlarında bir kafeye gittik.
"Açelya abla subaylık çok mu zor? Çünkü kime söylesem sen kızsın yapamazsın diyorlar."
"Öncelikle evet kolay değil ama sana yapamazsın diyenler asıl cesareti olmayanlardır. Kız ya da erkek olman bir şey değiştirmez sen istediğin her şeyi başarabilirsin. Tabii ki erkeklerin anatomisinde kızlardan daha güçlü oldukları söz konusu. Ama bilinmeyen bir gerçekte var ki, kızlar duygusal olarak erkeklerden daha dayanıklı. Yani eğitimlerde psikolojik baskı yaptıklarında sen onlardan daha önde olacaksın."
"Biliyorum. Hepsi boş konuşuyor zaten. Ailem arkamda ama söz hakkı olmayan kim varsa bana karışıp yapma, yapamazsın, kızdan asker olmaz diyorlar."
"Kimmiş olmaz diyen, ben neyim o zaman?"İkisi de gülerken sipariş ettiğimiz tatlılar geldi ve sohbet eşliğinde tatlı yeyip içecekleri içtik.
Kızları eve ve yurda bıraktıktan sonra ben de eve geldim. Rutinim olan duş ve yemekten sonra televizyon karşısına geçtim. Kanalları hızlı hızlı geçerken kapı kaldır küldür çalınmaya başlayınca hızla ayağımı sehpadan indirip silahımı aldım. Kapı hala çalarken emniyeti açıp kapıya geldim ve delikten baktım. Off! Bu adam tam bir baş belası oldu artık.
Kapıyı açıp sinirle ona baktım. Elindeki silahı görünce garip garip bakaya başladı."Ya siz manyak mısınız? Bir askerin evine gelince kapı öyle mi çalınır?"
"Açsaydın sen de!"
"Kaç dakika beklediniz Allah aşkına?"
"Telefonuna bakmadın, ne yapsaydım? "
"Belki müsait değilim? Hem insan merak ettiyse bir çağırır. Adımı seslenir. Sizin gibi vurmaz kapıya."
"Çok mu korktun Üsteğmen, niye bu kadar sinirlendin?"
"Pardon ama kapım düşman surlarına vurulur gibi vurulduğundan elimde silah olmadan çıkmak salaklık olurdu!"Elimi kapıdan çekip silaha uzandım ve emniyeti kapattım. Manyak herif!
"Niye geldiniz?"
"Gelemez miyim?"
"Gelir misiniz?"Sorum ile biraz bekleyip sırıttı ve kapıya yaslandı.
"Pek de misafirperversin."
Oflayarak kapıyı biraz daha açıp içeri girmesi için yol verdim. İçeri girip ezbere oturma odasına geçti.
Koltuğa oturunca geçip karşısına oturdum."Annem yine seni sordu."
"Anneniz beni falan sormadı. Sizin evinize getirdiğiniz bir kız var mı diye sordu!"
"Sensin işte o."
"Ya siz iyi misiniz? Dün beni zorla konuşturmaya çalıştınız şimdi de seni sordu diyorsunuz."
"Dün sesini duymuş."
"Ne yapabilirim?"
"Söyleyim dedim. Haberin olsun yani, bir anda çıkıp gelirse falan habersiz kalma."
"Anneniz gelecekse bundan benim haberimin olmasına gerek yok. Ben dün size sadece yemek vermeye geldim."
"Hadi bunu anneme de söyle."
"Çok korkuyorsanız söylerim tabii ki!"Kaşlarını çatıp yerinde doğruldu.
"Korktuğum için değil, annem bu konuda gerçekten ısrarcı olduğu için."
"İnanın umurumda değil. Dün siz annenize ve bana büyük bir saygısızlık yaptınız ve kadın tabii ki de yanlış anladı. Ama ben sizin arkanızı toplamayacağım."
"Anneme o kızın sen olduğunu söyleyebilirim biliyorsun değil mi?"
"Ben de olmadığımı söyleyebilirim. Ağzım var ve konuşma yetisine de sahibim çok şükür."
"Peki sence bana mı inanır sana mı? Bir hatırlatma yapayım ben oğluyum."
"Öncelikle bana inanır çünkü bu konuda ısrarcı olduğuna göre sizin işin içinden çıkmak için yaptığınızı anlar. İkincisi ise, size ne oluyor da beni annenize evine getirdiğin kız olarak tanıtıyorsunuz? Bu konuda bu kadar ısrar etmemizin sebebini anlayamadım. Biraz daha beni anneniz ile konuşma konusunda sık boğaz ederseniz bana aşık olduğunuzu ve bu sayede ayak yaptığınızı düşüneceğim."
"Sen hiç aynaya bakmıyorsun sanırım?"
"Ne dedin sen?"Sinirle solurken sorduğum soru ile keyifle gülümsedi.
"Ben de ne zaman kalkacak bu resmiyet diyordun."
"Çık evimden."
"Ne?"
"Çık evimden! Sen kimsin de benim evinde benimle alay edebileceğini sanıyorsun? Benim sinirlerimi bozma seni yere sermek bir hareketime bakar!"Konuşmamın sonunda gözlerini vücudunda gezdirdim. Yaptığım imayı
anlamış olacak ki gülümseyen yüzü ciddileşti."Doğru konuş benimle, ben senin komutanınım."
"Hayır değilsin. Şu an sen sadece evime gelmiş sorunlu alt komşumsun."
"Böyle konuşmaya devam edersen yere serilen ben olmayacağım. Ve bu evde de iki kişiyiz."Tam ağzının payını vermeye devam edecekken telefonum çalınca sinirle sehpadaki telefona baktım. Cihan arıyor. Kardeşim.
"Sesini çıkarma!"
Uyarıyı yapıp telefonu aldım ve açıp kulağına götürdüm.
"Efendim?"
"Ne yapıyorsun evimin en sevdiğim üyesi?"
"Evinin en sevdiğin üyesi olsaydım şimdi değil birkaç gün önce arardın. Ne istiyorsun?"
"Ne oluyor ya? Sen yine birine kızmışsın ve sinirini benden çıkarıyorsun."
"Cihan ne oldu? Hadi yorma beni ve söyle."
"Müsait misin?"
"İnanır mısın bilmiyorum ama hiç değilim."
"Tamam o zaman ben seni daha sonra ararım. Dikkat et kendine, seni seviyorum. Görüşürüz."
"Sen de dikkat et ve ben de seni seviyorum."Telefonu kapatıp hala karşımda oturan adama baktım.
"Ne kadar da laf anlamaz birisin ya! Git diyorum evimden!"
"Niye sinirlendim bu kadar?"
"Ya sana ne! Sana ne oluyor da her yaptığım şeyi sorguluyorsun?"
"Bak, buraya sana bir şeyleri söylemek için geldim ve..."
"Ve geldiğinden beri sadece beni sinir edecek şeyler söylüyorsun. Eğer söyleyeceğin şeyler buysa yeterince dinledim."Sinirle oturduğu yerden kalktı. Kapıya doğru gittiğinde ben de kalkıp arkasından gittim. Nihayet.
Arkasından kapıyı kapatıp odama gittim.•••
Ankara artık gerçekten soğuk olmaya başlamıştı. Kamuflajların üzerine büyük kalın parkamı giyiyordum. Bir de açık havada eğitim olursa soğuk yüzümüze çarptıkça kesiliyormuş hissi veriyordu.
Çağatay hariç bütün tim olarak bir masada oturmuş çayları içiyorduk. Çağatay, komutan çağırdığı için yanımızda değil.
"Alp timi."
Hepimiz ayaklandık ve Çağatay'ın söyleyeceklerini bekledik.
"Gidiyoruz."
"Emredersiniz komutanım!"Kamuflajların üzerine hücum yeleğin giydim ve her şeyin tam olduğunu bir kez daha kontrol ettim.
"Komutanım nereye gidiyoruz?"
Ateş sorduğunda hepimiz Çağatay'a döndük.
"İl sınırına. Buraya TSK için getirilen mühimmatları taşıyan aracın yoluna pusu kurmuşlar. Sessiz halledeceğiz."
Herkes onayladığında dışarı çıktık ve helikopterin gelmesini bekledik. Geldiğinde herkes sırayla önce çantaları içeri attı sonra bindi. Ben koltuğa oturuyordum ve hemen ayağımın yanında, yerde, Serkan oturuyordu.
"Komutanım ben coşabilecek miyim?"
"Bakacağız."
"Barış sen bixi mi kullanıyorsun?"
"Evet komutanım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bordonun Aşkı
General Fiction" Ya oooff!" Bağırmam ile zilimin çalması bir oldu. Kim bu yaa şimdi, zaten sinirliyim ! Kapıya gidip bakmadan açtım. Karşımda baya uzun ve dağınık bir adam vardı. Evet dağınık. "Kimsin sen?" Bu soruyu benim sormam gerekmez miydi? "Ne?" ...