Beşte beş... Silahı indirdim ve bir kez daha baktım hedeflere. Daha sonra yavaş bir şekilde döndüm yapışkana.
"Tanışalım istersen."
Silahı sol elime aldım. Sağ elimi ona uzattım.
"Üsteğmen Açelya Güneş. Tanıştığıma memnun oldum ya... Sare."
Donmuş bir şekilde bana baktı ve kaşlarını çatıp elini uzattı. Yüzündeki ifadeye bak. Çok meraklıyım sanki senin elini sıkmaya.
Silahı ona verdim ve döndüm arkamı. Herkes güler yüzle bana bakıyordu. Gülnur teyzeye göz kırptım ve Hakan abinin yanına gittim.
"Aferin kardeşim."
"Sen beni ne sandın? Kırıldım şu an."Gülerek kollarını omzuma sardı ve beni kendine çekti. Ben de bir elimi beline dolayıp diğerini cebime koydum.
Sare bana kızgın bakışlar atarken Çağatay da yanından kaçıp tam yanıma geldi.
"Aferin küçük."
"Küçük ne ya? Sensin küçük!"Sessizlik. O bana ben ona bakarken bütün herkes bize döndü. Ne var ya?
"Bana küçük demek için fazla kısasın. Küçük."
"Küçük deme bana! Elimin tersindesin bak."Çağatay güldü ve yürümeye başladı. Kalanlar da onun arkasından gidiyordu. Oflayarak ben de takıldım peşine.
Dağ bayır dolaşmayı bırakıp nihayet eve gelebildik. Önce güzel yemekler yedik sonra da çaylarımızı içtik. Bol bol sohbet ettik güldük eğlendik. Aile ortamında ağız yapanlar olduğu için bazen Çağatay da onlar gibi konuşuyor ve beni güldürüyordu çünkü onu daha önce hiç böyle görmemiştim. Trabzon'un bağrından kopup gelmiş Timur ise kim nasıl konuşuyor ise ona uyduğu için her önüne gelene ağız yapıyordu. Evet çok garip ama Timur öyle. Aynı sohbet içinde önce İstanbul ağzı ile soru sor sana sorduğun gibi cevap verir. Ama bir sonraki soruyu Karadeniz ağzı ile sorsan da bu sefer Karadeniz ağzı yaparak cevap verir. Nabza göre şerbet misali.
Saat gece yarısını bulunca herkes yataklarını hazırlamak için odalarına gitti. Ben Nuray ile onun odasında kalacağım. Çağatay kendi odasında bizimkilerden birkaçı ile kalacak. Geri kalanlar da misafir odasında. Benim dışımda diğerleri rahatsız olabilir yani ama beni ilgilendirmez. Biz iki kız bir odada rahat rahat uyuyacağız.
Pijamalarımı giyip yatağıma girdim. Nuray iyi geceler diyerek ışığı kapatınca telefonumu elime aldım ve bir süre oyalandım. Gelen mesaj ile hafif doğrulup mesajı açtım. Çağatay atmış."Keyfin yerinde mi? Rahat mı oralar?"
"Gayet iyiyim. Sen?"
"İyi olamayacak kadar çok kişi ile aynı odayı paylaşıyorum. Sence?"Ses çıkarmadan güldüm ve cevap yazmaya başladım.
"Tahmin edebiliyorum. Yerinde olmak istemezdim ama maalesef umurunda değilsiniz."
"İnsafsızsın."
"Biliyorum."Keyifle vereceği cevabı beklerken kafamı Nuray'a çevirdim. Uyuyordu sanırım. Odaya geleli yarım saat olmuştu ve o gelir gelmez yatmıştı.
"Dışarı çıkmak ister misin?"
"Bu saatte mi?"
"Evet. Sana göstermek istediğim bir yer var."Bana? Hayret.
"Hava çok soğuk."
"Üzerine bir şeyler giy ve kapıya gel. Seni bekliyorum."Of! Yataktan çıktım ve üzerime montunu geçirip telefonu cebime attım. Odadan sessiz bir şekilde çıktım. Kapıya geldiğinde Çağatay elleri cebinde beni bekliyordu.
"Manyaksın sen. Bu havada yaptığımız şeye bak."
"Çok şekilsin bu arada."Kafamı eğip üzerime baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bordonun Aşkı
General Fiction" Ya oooff!" Bağırmam ile zilimin çalması bir oldu. Kim bu yaa şimdi, zaten sinirliyim ! Kapıya gidip bakmadan açtım. Karşımda baya uzun ve dağınık bir adam vardı. Evet dağınık. "Kimsin sen?" Bu soruyu benim sormam gerekmez miydi? "Ne?" ...