Timden şaşkınlık nidaları yükselirken odağımı hiç dağıtmadan gözlerini ona sabitledim. Hızla üzerimi gelip karnıma doğru hamle yapmaya çalıştı. Ben geri çekilirken çevik bir şekilde kolumdan tutup arkaya çevirdi. Canımı yakıyor hayvan.
"Ne oldu Üsteğmenim? Bir sıkıntınız var gibi?"
"Çok konuşuyorsunuz komutanım."Canım yanmaması için arkamı ona dönmüştüm. Boştaki kolumu kullanmalıyım. Önce iç bacağına tekme attım. Arkamda olduğu için çok güçlü olmasa da eli hafiflemişti. Vakit kaybetmeden dirseğimi karnına geçirince beni bıraktı. Aynı şekilde kolunu tutup arkaya çevirdim. Bu sefer ben onun yerindeydim. Diz kapağının arkasına tekme attığımda diz çöktü. Sinirle homurdandığını onun gibi yüzüne eğilip konuştum.
"Bir sıkıntınız mı var komutanım?"
Cevap vermeden kolunu kaldırdığında ben geri çekilemeden kolunu belime dolayıp hafif eğildi. Gözlerimi kapatıp gelecek hareketi bekledim. Kolunu iyice bana dolayıp kaldırması ile havalandım. Çok uzun sürmeden sırt üstü yere yapışmamla sağa dönmem bir oldu. Sırtım yanıyor!
"Ahh!"
"Dikkatli ol Üsteğmen. Bu kadar hafif olmam normalde."Ayağa kalkıp minderden çıktığında yüz üstü dönüp yavaşça ayağa kalktım. Gerçekten dediğini yapıp acımamıştı.
Öğle yemeği için lahmacun siparişi verme kararı aldığımız için herkes yemekteyken biz siparişleri bekliyorduk. Ayrıca hesabı da Serkan ödüyordu. Çünkü Emir ile dünkü atışmalarından sonra bugün güreşe tutuştular ve Serkan yenildiği için o ödüyor. Biz de yararlanıyoruz.
Yemekler geldiğinde masaya koyup tek tek herkes kendininkini aldı. Yeşilliklerden birini önüme alıp açtım ve tekrar ortaya koydum. Diğerini uzanıp onu da açtığımda nihayet başladık. Çağatay tam karşımda oturuyor. Bugün gerçekten ona daha çok bilendim."Komutanım siz yemeyecek misiniz?"
Hakan abi bana seslendiğinde kendimi toparlayıp ona bakmayı bıraktım.
"Yiyorum."
●●●
Eve gitmeden artık market alışverişini yapmam gerektiği için arabamı mahalleye yakın olan marketin önünde durdurdum. Dün hazırladığım eksik listesini elime alıp market arabası ile beraber her şeyi almaya başladım.
Araba yavaşça dolarken telefonum çalınca sinirle elini cebime attım. Böyle yerlerde meşgul olurken telefonum çalınca çok sinirleniyorum.
Ama arayanı görünce sinirim hemen geçti. Kardeşim Nazenin arıyor."Efendim canım benim?"
"Ablam!"
"Canım!"
"Neden hala gelmedin beni görmeye?"
"Yarın geleceğim canım benim. Okul çıkışı kısa da olsa görüşelim. Hafta sonu beraber bir şeyler yaparız olur mu?"
"Okula mı geleceksin?"
"Evet. Sen yurda kurstan sonra gidiyorsun değil mi?"
"Evet evet. Yaşasın!"
"Ne yapıyorsun bakalım?"
"Şimdi yurttayım oturuyorum bahçede. Bugün kurs yoktu. Sen ne yapıyorsun?"
"Ben de marketteyim canım. Eve bir şeyler alıyorum."
"Öyle mi? Tutmayın o zaman ben seni. Yarın gelmeyi unutma tamam mı? "
"Tamam tamam. Hadi görüşürüz."
"Görüşürüz!"Telefonu kapatıp işimi bitirdim ve evime döndüm.
Önce duş alıp kendime geldim. Sonra da aldıklarımı yerleştirdim. Kendime yemek yapmaya başladım son olarak.
Et yemeği, pilav ve mercimek çorbası yapıp hepsini masaya koydum. O sırada aklıma Çağatay komutan geldi. Götürsem mi acaba? Ne götüreceğim be ona!
Kendi kendime oflayıp mutfağa gittim ve her şeyden birer tabak hazırlayıp tepsiye koydum. Aşağı inip zili çaldığımda içeriden önce kırılma sesi sonra da bir bağırma geldi."Kimsin?"
Adama bak ya! Nezaket yoksunu dağ ayısı!
"Benim komutanım. Üsteğmen."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bordonun Aşkı
General Fiction" Ya oooff!" Bağırmam ile zilimin çalması bir oldu. Kim bu yaa şimdi, zaten sinirliyim ! Kapıya gidip bakmadan açtım. Karşımda baya uzun ve dağınık bir adam vardı. Evet dağınık. "Kimsin sen?" Bu soruyu benim sormam gerekmez miydi? "Ne?" ...