Bölüm 22

46.7K 2.2K 57
                                    

Çaylar içilirken hala sohbet devam ediyordu. Soru cevap şeklinde ilerlediği için konuşan taraf genelde Çağatay oluyordu.
Uykum geldiği için kafamı koltuğun tepesine yasladım ve herkese baktım tek tek. Bu adam gitmeyecek mi acaba?

Cihan yakında askere gideceği için sürekli saçma sapan sorular soruyordu. Sanki ben asker değilmişim de gördüğü tek asker Çağataymış gibi!

"Cihan?"
"Efendim abla?"
"Sussan mı artık? Bunlar ne saçma saçma sorular ya?"
"Nesi saçma ya?"
"Nesi mi saçma? Silah görecek miyim diye sordun az önce. Uzun dönem askerlik yapacaksın. Sence?"

Cihan her zamanki gibi Zehra'nın elini
İki elinin arasına alıp parmaklarıyla oynamaya başladı.

"Ne olacak yani? Merak ediyoruz."
"Merak ettiği şeye bak."

Çağatay alttan alttan gülerken ona ters bir bakış attım hala gitmediği için. Uykum birçok şeyden önemliydi benim için.

••••••

Elimdeki çayı tabağına koyup koltukta biraz kaydım ve ayaklarımı sehpaya uzattım.

"Kız! İndir o ayaklarını, ne o öyle?"
"Anneciğim burası benim evim ve ben bunu hep yapıyorum biliyorsun değil mi?"
"Ben buradayken yapamazsın! İndir hemen."

Ağır bir şekilde ayaklarımı indirdim. Kendi evimde de istediğimi yapamıyorum. Annemler de yarın gidiyor. Cihan ve Zehra ile beraber tabii ki. Nazenin hala burada, annemler gidene kadar burada kalacak.
Telefonum çalmaya başlayınca etrafa bakıp nerede olduğunu bulmaya çalıştım. Nerede bu telefon.

"Hayırdır inşallah bu saatte?"

Annem bulduğu telefonu bana doğru getirdi.

"Kim?"
"Yüzbaşı yazıyor. Çağatay mı?"
"Evet."

Elimdeki bardağı masaya bırakıp telefonu aldım ve açtım hemen.

"Aşağı in. Göreve. Beş dakikan var."

Telefonu kapatınca hemen kalktım ayağa.

"Ben gidiyorum."
"Kızım, ne oldu? Bir şey mi olmuş?"
"Yok öyle değil. Gitmem lazım."

Koşarak odama girdim ve hazırlandım hemen. Dışarı çıktığımda hepsi kapıda bekliyordu.

"Çıkıyorum ben."
"Kızım çok dikkatli ol tamam mı?"
"Tamam."

Herkese kısa kısa sarılıp dışarı çıktım ve aşağı indim. Kapıda Çağatay ile karşılaştık.

"Ne oldu?"
"Karargaha gitmemiz gerek. Göreve gideceğiz. En geç sabah."
"Anladım."
"Benim arabamla gidelim."
"Tamam."

Arabayı açtığında yolcu koltuğuna geçerken kafamı kaldırıp balkona baktım. Hüzünlü bakışlar görmeyi hiç sevmiyorum. Gülümsedim ve el salladım onlara. Önüme dönüp arabaya bindim hemen.

Karargaha gelip herkes toplandığında görev konuşuldu. Polis özel harekat ile beraber yöneteceğimiz bir operasyon olacaktı. Daha doğrusu, polis özel harekat destek istiyordu ve onlar için desteğe gidiyorduk. Hendek operasyonlarından biriydi ve basit görünse de değildi. Sınır dışında değillerdi ama sınıra da yakın bir yerdeydiler. O yüzden helikopter değil de zırhlı araçlarla gidecektik.

Dışarı çıkıp komutandan son talimatları aldıktan sonra araç bin emrini aldık ve araçlara yöneldik hemen. Son anda komutanın arkasında gördüğüm kişi ile kaşlarımı çattım. Gerçekti değil ki bu?

"Ne oldu?"
"Emir seninki gelmiş."
"Anlamadım komutanım?"
"Albayın kızı, seni görmeye gelmiş sanırım. Selam verseydin binmeden önce."

Bordonun AşkıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin