Uzun ve zorlu bir görev daha bitmişti nihayet. İki haftayı geçen bu görevde ailem ile hiç irtibata geçemedim çünkü görev bunu gerektirdi.
Raporları verdik ve Albay bizi bir kez daha tebrik etti. Teşekkür ederek odadan çıktık. Arabama binmeden önce banklardan birine oturdum ve telefonumu aldım. Nazenin'i arayacağım sırada üzerime düşen gölge ile kafamı kaldırdım."Merhaba! Ben Aylin. Tanışalım mı lütfen? Burada pek kız yok çünkü."
Kim yahu bu?
"Açelya."
"Çok memnun oldum. Ben Yılmaz Albayın kızıyım. Sen kimsin?"
"Subayım ben. Üsteğmen Açelya Güneş."
"Ay ne güzel burada bir kız görmek!"
"Komutanım, Çağatay komutan sizi çağırıyor. Söyleyecekleri varmış ve herkes çıkmadan konuşmak istediğini söyledi."
"Tamam."
"Merhaba! Benim adım Aylin. Sen kimsin? Seni daha önce görmedim sanırım."
"Astsubay Emir Sarar."Emir kıza bakmadan cevap verdi ve bir adım geri çekildi.
"Vaay, kaslara bak!"
Aylin Emir'in kolunu tuttu ve iki eliyle sarıldı. Resmen sarıldı.
"Ne yapıyorsunuz?"
Emir hemen kolunu kurtardı ve bir adım daha geri çekildi.
"Neden kaçıyorsun benden?"
Aylin tekrar yaklaştı ve tekrar kolunu tuttu.
"Kimsin sen? Daha önce görmüş olmam lazımdı. Yeni mi tayin oldun buraya?"
Emir derin bir nefes aldı ve Aylin'in elini tutup kolundan itti.
"Hayır. Yeni tayin olmadım."
Emir kaçmaya çalıştıkça Aylin üzerine gidiyordu. Emir yüzüne bile bakamıyorken Aylin koluna sarılıyordu. Burası böyle işte. Bir kadın görünce komutanın kardeşidir, eşidir, kızıdır diye yüzüne bakmaya bile çekiniyordu.
"Neden bakmıyorsun bana? Ahh tabii ya! Komutanım kızıyım diye değil mi?"
Emir şaşırarak bana baktı. Bilmiyor muydu? Hay aksi!
"Astsubay."
"Emredin komutanım."
"Takip et beni."
"Emredersiniz komutanım."Koşarak arkamdan geldi hemen. Canını kurtardım. Mükemmellim.
"Çok sağolun komutanım."
"Önemli değil. Gözüne gözükme pek, senden etkilendi."
"Tövbe deyin komutanım, ölmek için çok erken. Hem ölürsem de dağda olmalı."
"Hangi komutanın kızı sence?"
"Bilmiyorum ki komutanım. Ben de daha önce görmedim."
"Albay Yılmaz'ın kızı."
"Ne?"Bağırdığı için hemen susup etrafa baktı ve biraz daha yaklaşarak sessizce konuşmaya başladı.
"Komutanım ne olur kurtarın beni. Yılmaz Albay duyarsa öldürür beni."
"Emir sen bir şey yapmadım ne diye korkuyorsun? Kızacaksa kendi kızına kızsın, tanımadığı adamın koluna giren o sonuçta."Emir cevap vermeden etrafı kontrol ederek arkamdan yürümeye devam etti. Kıyamam ya nasıl korktu. Neyse canım buradan sonrasına ben karışmam. Ne yaparlarsa yapsınlar.
Oturduğum masada arkama yaslanıp Çağatay'a baktım. Uykusuzluk sinirlerimi kötü etkilerken onun bir de konuşmuyor olması daha da sinirlerimi bozuyordu.
"Komutanım artık konuşacak mısınız?"
"Tim, biliyorsunuz burada daha önce Metin vardı. Yüzbaşı Metin."
"Bilmez miyiz komutanım. Sizin akraba!"
"O işte. Düğünü var onun. Evleniyor. Hepinizi davet etti. Düğün Rize'de. Zaten görevden geldik ve üst üste iki görev olduğu için iznimiz de kısa olmayacak tabii ki."
"Ooo nihayet evleniyor mu yani Metin yüzbaşı. Ne zamandır bunu bekliyorduk."
"Öyle. Benim erkenden gitmem gerekiyor, isterseniz siz de benimle gelin. Oraları gezmiş görmüş olursunuz."Hepsi Çağatay'ı onaylarken ben sıkıntı ile üfledim. Bana ne ki bundan? Tanımıyorum adamı! Beni niye çağırdın buraya? Zaten uykum var!
"Ben gidebilir miyim artık. Zaten sizinle gelmeyeceğim."
"Senin de gelmen lazım."
"Neden lazım olsun. Tanımıyorum ki düğünü olan kişiyi."
"Senin şeyden gelmen lazım."
"Benim neyden gelmem lazım?"Çağatay bana sen ciddi misin bakışları atarken ben kafamı ne oldu anlamında iki yana salladım. Niye lazım olayım yav ben oraya? Allah Allah!
"Sen beynini dışarıda bırakıp öyle mi girdin bu odaya?"
"Ne var ya?"Ben hala anlamadığım için cevap beklerken Çağatay diğerlerine döndü.
"Çıkabilirsiniz."
Hepsi odadan çıkarken biz yalnız kaldık.
"Neden gelmem lazım söyle bakalım?"
"Sence annem senin gelmediğini öğrendiği zaman ne yapar akıllı kız?"
"Ya bana ne ya! Benim mi annem? Sen düşün!"
"Açelya sinirlendirme beni. Geliyorsun diyorsam geleceksin."
"Hadi ya? Sen mi karar vereceksin buna?"
"Ben vermeyeceğim. Ama başkası verecek."Elini üzerinde gezdirmeye başladı. Ne arıyor bu. Cebinden telefonu çıkarınca kaşlarımı çattım.
"Ne yapıyorsun?"
Cevap vermedi ve birkaç yere basıp telefonu kulağına götürdü. Annesini mi arıyor yoksa?
"Hayır! Çağatay hayır dedim! Ver şunu!"
Ben telefona uzanınca elini kaldırdı. Kolunu tutup indirmeye çalışırken bir yandan da telefona uzanmaya çalışıyordum.
"Açelya ne yapıyorsun?"
"Kapat şunu arama tamam."
"Ne oldu? Az önce çok kararlıydın."
"Ya arama işte kapat şunu!"
"Kapata..."
"Çağatay?"Al açtı işte! Of ya of!
"Annem?"
"Oğlum, döndüm mu sonunda? Oh şükürler olsun. İyisin değil mi?"
"İyiyim iyiyim. Bir şey söylemek için aradım."
"Çağatay kötü bir şey..."
"Yok yok bir şey olmadı. Hani şu Metin'in düğünü var ya..."Telefonu tutup uzaklaştırdım hemen.
"Sus artık, zorla mı götüreceksin ya?"
"Ben zorlamazsam annem zorlayacak."
"Oğlum ne oluyor orada. Konuşsana doğru düzgün!"
"Bir şeyi haber verecektim."
"Çatlatma da söyle artık!"
"Hani biz düğüne topluca tim olarak gelecektir ya."
"Ya söyleme, sus lütfen sus."
"Kim o yahu?"
"Kimse annem, televizyon açık onun sesi geliyordur."
"Eee."
"İşte Açelya gelemiyor."
"Off!"Sinirle koluna vurdum bir tane.
"Ahh!"
"Ne oldu?"
"Yok bir şey."
"Çağatay ne oluyor orada? Kim var senin yanında?"
"Kimse yok ya anne. Ayağımı masaya çarptım."
"Neden gelmiyor Açelya?"
"Söyleme sus. Kapat şunu!"
"Tanımıyorum gelemem dedi."
"Çağatay kapat şunu hadi, sus artık!"
"Olur mu canım öyle şey? Ver bakayım sen bana onun telefon numarasını."
"Hayır. Hayır hayır hayır olmaz asla. Tamam. Geleceğim bak söz. Kapat şunu çabuk!"
"Oğlum bak biri var senin yanında!"
"Annem ben seni birazdan arayacağım."
"Numarayı atmayı unutma."Nihayet kapattı telefonu.
"Niye aradın şimdi?"
"Aramadan da oraya gidince senin göremeyecek ve bunlar yine yaşanacaktı zaten."
"Rize'den kalkıp beni getirmek için buraya gelmezdi herhalde değil mi?"
"O gelmezdi ama sen gelene kadar başının etini yerdi."
"Off!"Odadan ve binadan çıktım, hızlı bir şekilde arabama bindim. Konferans yapıp Nazenin'i, Cihan'ı ve annemi aradım. Babam zaten annem ile beraber. Eve gidene kadar yolda onlarla konuştum ve eve gelince hızlı bir duş alıp yattım.
Gece uyandığımda sinirle yatakta döndüm önce. Niye uyandım ki ben şimdi ya? Daha uyanmam çok zaman var!
Karnımdan gelen sesler ile uyanmamın sebebini anladım ve kalkıp elimi yüzümü yıkadıktan sonra mutfağa gittim. Basit bir tost yapıp odaya gittim ve televizyonu açtım. Bir an önce yemeğimi yeyip geri uyumak istiyorum. Evet bunu yapabilirim. Uyuyabilirim. Televizyondaki saçma programı kınayan bakışlar ile izlerken dışarıdan gelen sesle duraksadım. Sonra hemen kumandayı alıp sesi kapattım ve dinlemeye başladım. Şimdi bir ses yok. Tam tekrar televizyona ses verecekken bir şeylerin düşme sesi geldi. N'oluyor yine ya? Ayağa kalktım hemen ve silahımı aldım. Yavaşça yürürken Çağatay'ın bağırma seslerini duyunca resmen koşarak çıktım evden. Neler olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu ama birilerine bir şey olduğu kesindi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bordonun Aşkı
General Fiction" Ya oooff!" Bağırmam ile zilimin çalması bir oldu. Kim bu yaa şimdi, zaten sinirliyim ! Kapıya gidip bakmadan açtım. Karşımda baya uzun ve dağınık bir adam vardı. Evet dağınık. "Kimsin sen?" Bu soruyu benim sormam gerekmez miydi? "Ne?" ...