Bölüm 1-Annabeth

980 36 7
                                    

Annabeth yaşlı gözlerini kapattı ve hastane yatağına gömüldü. Şimdi ne yapacaktı? Nereye gidecekti? Artık onu isterler miydi? Ya Percy ne derdi? Ah Yosun Kafa... Annabeth ne yapmalıydı?

Flash-back

Annabeth üvey erkek kardeşlerinin ortaokul mezuniyetlerine katılmak üzere uçağa atlayıp Kaliforniya eyaletindeki evine gitmeliydi ama Percy "Hadi ama Bilmiş Kız!" "Ben de gelmek istiyorum!" tarzı laflarıyla engelliyordu onu. Hele o deniz yeşili gözler... Off, ona karşı koymak neden bu kadar zor olmak zorundaydı ki? "Olmaz Percy! Senin annenin yanında kalman gerek. Kız kardeşin doğacak, heyecanlı değil misin?"

"Eee... Öyleyim tabii!" dedi Percy. "Ama kız arkadaşımı tek başına ülkenin diğer ucuna göndermek de istemiyorum!" "Sorun çıkmayacak Yosun Kafa," diye söz verdi Annabeth. Valizini kapıp uçağının kapısına koştu.

Eve geldiğinde babası ve kardeşlerine sarılıp üvey annesiyle de kibarca selamlaştı ve üst kattaki odasına çıktı. Eşyalarını yerleştirince biraz dışarıda yürüyüş yapmaya karar verip dışarı çıktı.

Yarım saat kadar sonra yolu çöplerle dolu bir sokaktan geçti. Koku öyle güçlüydü ki Annabeth başının döndüğünü hissetti. Dengesini kaybedip yere düştü. Ağzını burnunu koluyla kapatmış, altmışlarında bir adam onu görüp yanına koştu. "Kızım, iyi misiniz? Beni duyuyor musunuz?" diye sorarken bir yandan da Annabeth'i sarsıyordu ama kızın hareket etmeye bile mecali yoktu. Zaten uçakta türbülansa girdiklerinde başlayan mide bulantısı ve baş dönmesinden konuşamıyordu bile. Ağzını açıp konuştu "Ben..." ardından öyle bir kustu ki, herhangi bir şekilde konuşması mümkün değildi. Zaten adam da cevap beklemeyi bırakıp telefonuna sarılmıştı. Annabeth bayılmadan önce ancak adamın bir canavar olabileceğini düşünmeye vakit bulabildi.

Gözlerini açtığında bir hastanedeydi. Koluna serum takılmıştı ve içeride yaka kartında doktor olduğu yazılı otuzlarında genç bir adam vardı. "Ah, uyanmışsınız!" dedi neşeyle. Annabeth adamın iyi haberler vereceğini sezdi. "Sizi iyi görüyorum-" Annabeth adamın sözünü kesip "Ne oldu?" diye sordu ona. "Ah, sorun değil, sadece küçük bir mide bulantısı. Daha hafif beslenmelisiniz ve kendinizi kollamalısınız, bu bebeğinize de size de iyi gelir..." Doktor adının anons edilmesi üzerine koşarak odadan çıktı.

Annabeth başını yastığa gömdü. Kendini berbat hissediyordu. Bebeği... bebeği mi vardı? Ailesi ne düşünecekti? Babası bunu hoş görmeyebilirdi, ayrıca üvey annesi her ne kadar yumuşamışsa da böyle bir olayı onaylama olasılığı çok düşüktü. Aniden karnına bir yumruk yemiş gibi oldu. Percy ne düşünürdü?

Yan yataktaki kadın düşüncelerini böldü: "Merhaba genç bayan," dedi kadın. "Adınız nedir?" "Selam" dedi Annabeth. "Adım Annabeth. Sizinki nedir?". "Ginger," dedi Ginger. "Neden geldin?" "Sokakta mide bulantım arttı ve yere yığıldım, yaşlı bir adamda beni buraya getirdi. Hamile olduğumu öğrendim." dedi Annabeth. "Evli değilsin diye düşünüyorum," dedi Ginger. "Sana şunu söylemeliyim, erkek arkadaşım hamile olduğumu öğrenince 'ya bebek ya ben' demeye başladı. Tek başıma çok zor geçiniyorum zaten, babam da bebeği aldırmazsam beni kovacağını söyledi. Başka seçeneğim yoktu, ben de kürtaj için buraya geldim." Ginger bir hemşirenin tekerlekli sandalyeyle onu almaya geldiğini görünce acı acı gülümsedi, Annabeth'e bol şans diledi ve odadan ayrıldı.

Annabeth titreyerek yatakta döndü ve hafifçe kıvrıldı. Ginger'in söyledikleri onu çok korkutmuştu. Ne yapacağını bilmiyordu ve bu bebekle ilgili ne düşüneceğini bilemiyordu.

Ya Percy? O ne düşünecek? Ya bebeği istemezse? Percy ll. Argo'da iken ona Jüpiter Kampı'ndan bahsetmiş, orada Yeni Roma'da melezlerin üniversiteye gidebileceğini, güvenli sınırlar içerisinde yaşayabileceğini, hatta evlenebileceğini ve bir aile kurabileceğini söylemişti. Şapşal erkek arkadaşı bundan bahsederken hem onu hem kendisini kızartmıştı. Sonra... oraya düşmüşlerdi, kargaşa sona erene ve Gaia tekrar uyuyana kadar bu konuyu doğru dürüst konuşamamışlardı. Percy şimdiden bir aile kurmak ister mi? Daha on sekiz yaşındalardı ve Annabeth Percy'nin bir bebekle uğraşmak istediğine emin değildi. Ayrıca, Olimpos ne düşünecekti? Athena kızının Poseidon'un torununu doğuracak olduğunu öğrense çıldırırdı. Percy'i öldürür ve bebeğin doğmasına dahi müsaade etmezdi, üstelik Percy'nin annesi hoş karşılasa bile babası bundan memnun olmayabilirdi. Hayır. Percy'i böyle bir durumda bırakamazdı.

Bebekten de vazgeçmek istemediğine göre, kaçmak zorundaydı. Ama nereye gidecekti? Olimposlular onu her yerde bulabilirdi. Kheiron Roma tarafındaki melezlerden eski bir hikaye anlatmıştı; buna göre iki rakip Roma tanrısının çocukları evlenmiş ve doğan çocukları her iki tanrının gücüne de sahip olmuş, her ne kadar bahsi geçen tanrılar küçük tanrılar olsalar da, torunları neredeyse Üç Büyüklerin çocukları kadar güçlü hale gelmişti. Bu olaydan sonra Romalılar eş seçerken ebeveynlerine dikkat etmeye başlamışlardı. Bu Annabeth'i daha da korkutuyordu çünkü Zeus -ya da bu olayda Jüpiter- çocuğa zor tahammül etmişti. Kheiron bu şekilde anlatmamıştı elbette ama başka neden çocuğa Olimpos'a sadık kalması için Styks Nehri üzerine yemin ettirsindi ki Jüpiter?

Yanıt zihninde belirdi- Alaska. Tanrıların ötesindeki diyar onu ve bebeğini koruyabilirdi. Percy kuzey topraklarından bahsederken... huzurlu demişti. Alaska'nın vahşi, dizginlenmemiş, ama saf ve el değmemiş bir havası vardı ona göre. Her ne kadar Annabeth erkek arkadaşıyla şapşal olduğu için dalga geçse de Percy'nin içgüdüleri genellikle hedefi on ikiden vururdu.

Annabeth ayağa kalktı. Kararını vermişti. Kimsenin onu engellemesine izin vermeyecekti. Bu durumda New York'a dönemezdi. Tanrılardan çok, Percy'le yüzleşmek korkutuyordu onu.

Çabucak giriş kattaki ana masaya gitti ve ayrılmak için form doldurdu. Evine gitti ve babasını salonda tek başına otururken buldu. "Baba, müsaitsen konuşabilir miyiz?" "Tabii" babası gazetesini katlayarak toparlandı. "Ayrılmak istiyorum, baba. Tek başıma biraz huzurlu bir hayat istiyorum," dedi. Babası ona baktı. "Ama... Nereye gideceksin Annabeth?"

Annabeth söylemeyi düşündü. Yani Percy veya Kheiron babasını aramayı düşünebilirdi elbette ama ona Alaska'da ulaşamazlardı. Tanrıların ötesindeki topraklar uçsuz bucaksız bir yerdi. Orayı senelerce arayıp onu bulamamaları - özellikle de İris mesajları, telefon aramaları gibi şeyler yapamayacaklarını düşününce- gayet mümkündü. Söylemeye karar verdi. "Alaska."

Babası ona baktı. "Alaska mı? Alaska'da ne varmış?" dedi Bob. Peşinde Matthew ve anneleriyle salona giriyorlardı. "Annabeth Alaska'ya gidip biraz... huzurlu bir hayat sürmek istiyormuş," diye haberi verdi Frederick. "Öyle mi?" Üvey annesi Annabeth'e baktı. "Orada tek başına ne yapacaksın?" sorusu mantıklıydı. "Ama yanımızda kalıp bize törende destek vereceğine söz vermiştin Annabeth!" diye sızlandı Matthew. "Hemen gitmeyecek ki," diye onu rahatlattı Frederick. "Ablanız size yardımcı olacak, kısa bir süre sonrada... Yeni evine gidecek," "Evet, evet," dedi Annabeth. "İkinizle de gurur duyuyorum. Merak etmeyin, yanınızda olacağım." "Peki o zaman," dedi anneleri tereddütle. "Şeyy... yardım ister misin, Annabeth?"

Annabeth, bir hafta içerisinde kardeşlerinin törenini atlatmış, eşyalarını toparlamış, küçük evini satmaya çalışan bir kadınla konuşmuş ve babasından bir miktar borç alıp Alaska için hazırlanmıştı. Eve bırakacağı bir mektup yazdı, bütün arkadaşlarına ve özellikle Percy'e veda ediyordu. Yüzlerini görmeye korkmuştu.

Mektubu yatağının üzerine bıraktı. Eğer Percy veya herhangi birisi gelirse kolaylıkla görebilmesini istiyordu. Belki isteğini anlar ve onu rahat bırakırlardı. Arkadaşlarını seviyordu ama Zeus'tan, dolayısıyla da tanrılardan uzak olacaksa onları geride bırakmak zorundaydı. Bunu bebek için yapıyorsun, dedi kendi kendine. En azından Percy'e söylemesi gerektiğini biliyordu. Bilmeye hakkı vardı ama Ginger'la konuşmak korkularını artırmıştı. Percy'nin uzun bir süre onu arayacağını biliyordu -mektubundaki ricasına rağmen- ama belki bir gün ona saygı gösterir ve isteğine uyardı. Ama kendi çocuğunu taşıdığını öğrenecek olursa, hayatının sonuna kadar peşini bırakmazdı.

Percy Jackson- Tartarus'un YükselişiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin