Bölüm 24-Annabeth

274 23 10
                                    

 Annabeth Hades bir anda önünde belirince irkildi. Tanrı yalnız da değildi, yanında nişanlısı ve...

 “Ben sizi yalnız bırakayım da konuşun.” Ölülerin tanrısı çabucak çocukların olduğu arka tarafa geçti. Belki de ikisinin arasında birden oluşuveren gerilimi o da hissetmişti ki, Yeraltı Dünyası’nın efendisini  dahi geren bir durum onları parçalara ayırabilirdi. Neyse ki ikisine de -üçüne de- bir şey olmadı.

 “Percy!” Annabeth kendini onun kollarına atardı ama duraksadı. Kucağında bir bebek vardı çünkü. Üstelik bu bebek ona çok benziyordu. “Percy? Kim bu bebek de böyle?”

 “Bu mu, eee, şey, bu Rhodantha. Şey, onu cadı Kirke yarattı,” diye geveledi Percy.

 “İsmi kaya anlamına mı geliyor? Kim koydu?” “Eee, ben. Ve Thals.”

 “Ne?! Thalia mı? Ama tanrı Hades ikinizin de kayıp olduğunu söylemişti.”

 “Çünkü kayıptık. Şöyle oldu: ben ve Thals Avcılar tarafından kaçırıldık! Sonra Avcılar bize birkaç sefer uyuşturucu iğne yaptı, zaten bizi yakalamaya çalışırken bayağı bir yapmışlardı ya, neyse. Meğer biz sekiz gün falan uyumuşuz ama bizi büyülü bir zindana hapsetmişler, o zindanda da zaman çok hızlı geçiyormuş. Sonra uyandık, oradan kaçtık ve Kirke’nin eline düştük, o da kanımızı döktü ve bir panda yaratıp bizi yok etmek istedi, sonra da... dedi ki, yanlış kelime kullanmış. Her neyse, bu tatlı kız oluştu, ona bu adı verme nedenimiz de, gelecekte taş gibi olacağını düşündük! Sonra, Thalia Artemis’le beraber gitti ve Hestia belirip beni buraya getirdi.”

 Annabeth bir an donakaldı. Eğilip bebeğe baktı, ne düşüneceğini bilmiyordu. Percy’nin, ondan olmayan bir kızı vardı, ama... nişanlısı onu aldatmamıştı. Başını kaldırıp tekrar Percy’e baktı ve bakışlarında endişeyi fazlasıyla net gördü.

 Ya bebek? Ona her zaman kendi çocuğu olmadığını hatırlatacaktı. Ancak aklına kendi çocukluğu geldi. Üvey annesi ondan nefret eder, hiçbir şey yapmasına izin vermezdi. Onun gibi olmak istemiyordu. Ayrıca, Percy’i (ve Thalia’yı) de bir seçim yapmak zorunda bırakmak istemiyordu, çünkü eğer Percy bebeği almazsa onu Thalia’nın büyütmesi, dolayısıyla da çok sevdiği Av’dan ayrılması gerekecekti. Öbür türlü... hayır, Annabeth bebeğin anne veya babası olmadan büyümesini de, ikisinin kalbinin kırılmasını da istemiyordu.

 Derin bir nefes aldı. “Yosun Kafa?”

 “Evet?” dedi Percy hemen.

 “Onu alabiliriz.”

 Percy’nin yüzündeki ifade inanılmazdı. Eğilip onu öpüverdi. “Sen dünyanın en iyi nişanlısısın!” diye bağırdı. “Bu ufaklığın bizde kalmasına izin verdiğin için çok teşekkürler!”

 Annabeth güldü. “Adı ne demiştin?”

 “Rhodantha.”

 “Zavallı şey. Verdiğiniz ada bak.”

 “Yani, o kadar mı kötü!”

 Percy dudaklarını sarkıtıp ellerini birleştirdi. “Özür dilerim.” Annabeth kahkahadan kırılacaktı neredeyse. Onu suratından itti. “Kes şunu!” nişanlısı neşeli bir kahkaha atıverdi. “Seni seviyorum hayatım!”

 Annabeth kızardı. “Percy!”

 Percy o kendine has sırıtışıyla sırıttı.

 “Of, koca bir çocuktan farkın yok.” Annabeth Rhodantha’yı kucağına aldı. Zavallı bebek. Melezler tarihinde olabilecek en çılgın anne babaya çatmıştı. (tuhaf olansa, babasının ölümcül hatası sadakatti ve bir başkasıyla nişanlıydı, üstelik annesi bakireydi!) ama kader, kaderdi. Eh, bu zavallı şeyin de büyüyünce nasıl olacağı belliydi.

Percy Jackson- Tartarus'un YükselişiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin