Bölüm 27-Percy

249 20 5
                                    

 Percy yatakta döndü ve kollarını Annabeth’in beline doladı. Nişanlısı mayıs sıcağına rağmen uzun bir gecelik giymişti ki bu pek normal değildi. Percy onun daha çok sert prenses gibi olduğunu hatırlıyordu ama bir anne olarak büründüğü tutucu rol de hoşuna gitmişti. Onu her haliyle seviyordu.

 Yüce Tartarus aylar sonra onu yine rahatsız etmeye başlamıştı ve Percy onun bilincinin çok daha fazla olduğunu fark etmişti. Bunun kısa sürede uyanacağı anlamına geleceğini de biliyordu. Daha doğrusu, tanrı zaten uyanmış sayılırdı ama daha yeryüzüne çıkacak gücü toplayamamıştı. Belki de çıkamazdı, ilkeller, birbirlerinin bölgesine girebiliyorlar mıydı sahi? Gerçi, efsanelere (tamamen gerçeklerdi) göre Uranüs parçalanmak üzere yeryüzüne inmişti, yani, neden olmasın?

 Rüyası onu daha da geriyordu. En kısa sürede kampa gitse iyi olacaktı.

 Etrafı çok soğuktu. Percy donduğunu hissediyordu ama bir yandan da yanıyordu. Hem buz gibi hem de yakıcı olan rüzgar, yüzüne ve göğsüne vuruyordu.

 Gözlerini açtı. Karşısında bir daha asla görmek istemediği bir manzara duruyordu; ince bir toprak katmanının altında deriden oluşmuş bir zemin, tepeler, uzaklarda akan Ateş Nehri. Phlegethon’un yatağındaki ısıdan erimiş ve cama dönüşmüş kumlar.

 Merhaba, Perseus. Tavsiyemi dikkate almadığını görüyorum, haksız mıyım?

 Pek sevgili çukur tanrısı önünde belirdi. Aynen hep ona göründüğü şekildeydi; kırmızı ve mordan oluşan kaslı bedeni, zırhı ve hiçlikten bir karadelik suratı. Percy rüya formunun bile miğferinin altına uçup Kaos’a karışacağından korkuyordu. Sahi, orada buharlaşan Krios ve Hyperion’a ne olmuştu?

 Başını iki yana salladı. Sen kendi işine bak.

 “Ne istiyorsun, Tartarus?” diye sordu.

 “Ne mi istiyorum?” tanrının sesi kıkırdıyor gibi çıkmıştı. “İntikamımı istediğimi gayet iyi biliyorsun Perseus.”

 Percy donan ellerini ovuşturarak ısıtmaya çalıştı. “Yani, fazladan bir şeyler istemiyorsun ve benim rüyama giriyorsun, öyle mi? Eğer öyleyse, çıkabilir misin? Bak kibarca soruyorum.” Gerçi son kısım tehdit edercesine çıkmıştı.

 “Tabii ki çıkabilirim ama tahmin ettiğin gibi seni bir amaç için çağırdım. Ne istediğime gelince, sadece sana bir teklif yapmak istiyorum.”

 Kaderler bilir yine ne zırvalayacak, diye düşündü Percy.

 “Bana engel olma,” dedi tanrı. “Sana dokunmayacağıma söz veriyorum, tıpkı diğerlerine söz verdiğim gibi. Babamın üzerine yemin ederim.”

 Percy tereddüt etti. Tartarus yalan söylüyor olmalıydı ama o zaman Kaos’un üzerine yemin etmezdi. Peki ‘diğerleri’nden kastı kimlerdi?

 “Kime söz verdin?” diye sordu.

 “Kamptaki arkadaşlarına, elbette. Hiçbiri zarar görmedi. Sadece elçim eğitmenlerinin dikkatini çekti ve teklifimi iletti. Bana dediğine göre, sentor ona bana güvenmediklerini söyleyip göndermiş. Ama sen, bana güvenebileceğini biliyorsun. Melezlerin seni dinleyeceklerini de.”

 Percy bunu biliyordu ama ne olursa olsun Tartarus’a güvenmiyordu. Sadece tanrıları yok edip kabuğuna geri çekilse bile, dünya değişecekti. Percy merak etti, acaba Batı medeniyeti yok olsa ne olurdu? İnsanlar Luke’un belirttiği gibi mağaralara geri mi döneceklerdi?

Percy Jackson- Tartarus'un YükselişiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin