Poseidon yabasını indirdi ve gururla oğluna baktı. Tek melez çocuğu, yarı kardeşi Kheiron’la konuşuyordu. Poseidon onlara doğru ilerledi. Kardeşleriyle yeğenlerinin çoğu çocuklarının yanına gitmiş, geri kalanlar ise Olimpos’a dönmüşlerdi.
“Oğlum.”
Percy arkasına döndü ve ona gülümsedi. “Baba! Nasılsın?”
Güldü. “Gayet iyiyim, evlat. Seninle konuşmak istedim sadece.”
Kheiron ikisine de gülümsedi. “Lord Poseidon, Percy, izninizle ben gidip diğer kampçıları kontrol edeyim. Size iyi sohbetler.” Önünde hafiften eğilerek uzaklaştı.
“Tebrikler, evlat.” Poseidon önündeki oğlunun omuzlarını okşadı. “Seninle gurur duyuyorum.”
Oğlunun yüzünde beliren gülümseme, taşları bile eritebilirdi. “Ben... sağol, baba. Gerçekten.” Ellerini sıktı.
“Ne demek. Seni seviyorum.”
Percy’nin gözleri dolmuştu. “Ben de seni, baba.” Aniden ona sarıldı. Poseidon afalladı ama oğlunu sıkıca kavrayıp göğsüne bastırdı.
Birden melezler bağrışmaya başladı. Percy panikle kollarının arasından sıyrılıp arkasına döndü ve etrafına baktı. Sonra kafasını hızla ona çevirdi. “Neler oluyor, baba?”
“Bilmiyorum.”
“Geliyor!” diye bağırdı bir melez. Ardından, kalabalık ikiye ayrıldı ve kızıl saçlı, ağzından burnundan yeşil dumanlar çıkan bir kızı Poseidon’un gözleri önüne serdi. Bu, Delfi Kahiniydi! Kız ağzını açtı ve sözcükler dökülmeye başladı:
En eskinin gücü tekrar dirilecek
İzleri olmayan avcılar yola düşecek
Çığlıkları düşmanlarını öldürecek
Yedisi de tek bir kişiye eğilecek
Olimpos ya yükselecek ya da çökecek
Öldürülemeyen avcılar saklananın karşısına dizilecek
Birini elde etmeye çalıştığında diğerleri takipçilerini yok edecek
Genç rahibe yere yığıldı. İki melez onu yakalayıp uzaklaştırdılar.
Melezler bağrışmaya başladılar, Poseidon ise olduğu yerde kalakaldı. Denizler aşkına, Tartarus’un açtığı savaş daha beş dakika önce bitmişti! Ve Kaderler de sanki gerilimi artırmak istiyorlarmış gibi bir kehaneti önlerine bırakıvermişlerdi. Çok gevşemeyin, der gibiydiler. Daha en kötüsüyle karşılaşmadınız.
Bir melez, elindeki not defterini sallayarak Kheiron’a koştu. Muhtemelen kehaneti yazmıştı- ne de olsa, şu sinir bozucu kahinler bir dediklerini iki etmiyorlardı. Kötü anlamda.
Poseidon daha önce de kaderden nefret etmişti ama şu anda gerçekten o ihtiyar kadınları birer kaşık suda boğmaya hazırdı. Neyse ki önünde durmuyorlardı da üzerlerine atlayıp kendi ipini berbat ettirmiyordu.
Percy telaşla ona baktı. “Bu da neydi?!”
“Yeni bir kehanet. Galiba kader tanrıçaları bizi tetikte tutmak istiyor.” Oğlunun omzunu sıktı. “Kolla kendini.”
Ardından rüzgara karıştı.
Taht odasına ışınlandı ve balıkçı koltuğuna oturdu. Yanında, platinden tahtındaki kardeşi kendi kendine mırıldanıyordu ama Poseidon’un dikkatini asıl çeken şey kardeşinin ona attığı kaçamak bakışlardı. Yani, Poseidon’la ilgili -ve anlaşılan o ki çok da hoşuna gitmeyecek- bir şeyler planlıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Percy Jackson- Tartarus'un Yükselişi
FantasyPercy kendisiyle ilgili yeni şeyler keşfediyor. Gerçekte kim olduğunu, sevgilisinin neden kaçtığını, yerin kat kat altında gün yüzüne çıkmaya hazırlanan tehlikeyi... Peki kargaşa sona erdiğinde ne olacak? Olimpos kurtulacak mı? Annabeth'in herkeste...