Bölüm 11-Annabeth

333 21 2
                                    

Annabeth odasına girdi ve oturup gözlerini kapattı. Bart'la Kath onu fazlasıyla yoruyordu. Her ne kadar Rose onlarla seve seve ilgilense de, Annabeth öğlen vardiyasında garsonluk yapıyor, çevrimiçi kurslara katılıp diplomasını almaya çalışıyor, eve geldiğinde de uyku düzeni nedir bilmeyen bebekleriyle zaman geçirmeye çalışıyordu. Her ne kadar kurslar onu hızlandırıp lisedeki kredilerinin de sayesinde bir sene sonra mezun olmasını sağlayacaksa da, diplomasını alıncaya kadar hiçbir mimarlık şirketinin onu işe almayacağını biliyordu. Bebekleri altı aylık olmuşlardı bile ama Annabeth onları her gördüğünde Percy'i hatırlamadan duramıyordu. Belki onu arıyordu ve her zamanki gibi başı çok büyük derde girmişti. Percy'i düşünmek ona eski evini ve dostlarını hatırlatarak suçluluğa boğuyordu.

Bir ağlama sesi onu zıplattı. Çabucak alt kata koştu. Rose Katarina'yı kucağına oturtmuş, elindeki bezi minik avucuna bastırmıştı onun. Annabeth'i görünce, "Yerdeki kıymığı alırken elini yardı," diye açıklama yaptı. Annabeth kızını kendi kucağına alıp salladı ama susmuyordu. Bart da annesinin bacağını çekiştiriyor, kardeşine ne olduğunu sorar gibi bakıyordu. Tanrılara şükür artık biri yaygarayı bastığında diğeri de koroya katılmıyordu.

Annabeth kollarında hala ağlayan kızını hızlıca lavaboya götürdü ve ıslanmış yüzünü yıkadı. Kath bir anda sustu ki, Annabeth bunu hiç beklemiyordu. Elini tutmaya çalışınca minik kız ağlamadı bile, aksine gülücükler saçıyordu. Avucuna baktı ve büyük bir şok geçirdi.

Küçük kızının avucundaki yara, sanki hiç olmamış gibiydi. İz bile yoktu. Bu olamaz, diye düşündü. Percy'den aldığı güçler bu kadar çabuk ortaya çıkamazdı, değil mi?!

Kafası allak bullak olan Annabeth banyo dolabından küçük bir yara bandı alıp Kath'in eline yapıştırdı. Yoksa Rose kalp krizi geçirebilirdi. Salona gitti ve bebeğini ikizinin yanına bıraktı, ikisi neşeyle ancak kendilerinin anladığı bebek diliyle muhabbet etmeye başladılar. Rose, Annabeth yanına otururken gülümsedi. "Kath iyileşmiş görünüyor." "Altı üstü küçük bir yaraydı," dedi Annabeth zoraki gülümseyerek. "Gayet iyi. Bence onun biraz özel ilgiye ihtiyacı vardı." "Kız çocukları hassas olur," dedi Rose başını sallayarak. "Bence de öyle. Bart'ın evdeki tek erkek olmasını kıskanmış da olabilir tabii."

Annabeth gülümsedi ve emekleyerek gelen oğlunu kucağına oturttu. "An... ann...anne!" neşeyle ellerini çırpan küçük oğlan, annesiyle bakıcısının afallamış ifadelerini görmezden gelerek kollarını ona uzattı. Annabeth de titrek bir şekilde gülüp Bart'ı öptü. "Aferin benim akıllı oğluma!" "Ih! Ann... ann... anne!" Kath o bebeklere has gülüşüyle gülüp hızla onlara doğru emekledi ve annesinin kucağındaki yerini aldı. Annabeth başını sallayarak bir kahkaha attı ve çocuklarını kucağına bastırıp gülümsedi.

Rose da yaşlı gözleriyle alkışladı ama o sırada odadaki telefon çalınca yaşlı kadın açmak için uzandı. "Evet, burada," dedi telefondaki kişiye. "Müsait, konuşabilirsiniz." Telefonu Annabeth' e uzattı. O da tereddütle alıp kulağına götürdü.

"Merhaba Athena'nın kızı." Ses Annabeth'i panikletmeye yetmişti. "Korkma. Seninle uğraşma derdi olan canavarlar değiliz, tabii istediklerimizi yapmazsan durum değişebilir." "Peki, nedir?" diye sordu Annabeth hırlama isteğini bastırarak. Rose'u endişelendirmek istemiyordu. "Basit aslında. Sadece Poseidon'un oğlunu istiyoruz. Eğer efendiye yerini söylemezsen... ortalık karışabilir." "Üzgünüm ama yardımcı olamayacağım," dedi Annabeth. "Kendisini neredeyse bir buçuk yıldır görmedim, nerede olduğuna dair hiçbir fikrim yok." "Yalan söylüyorsun!" dedi ses tıslayarak. "Rose," dedi Annabeth telefonu kulağından çekerek. "Acaba mutfağa bakabilir misin? Ajandamı orada bırakmış olabilirim." "Tabii," dedi yaşlı kadın gülümseyip mutfağa giderek. "Styks Nehrine yemin ederim ki dediğim doğru" Annabeth gök gürlemesini duyunca gülümsedi. "Demek... bilmiyorsun öyle mi? Peki o zaman. Eğer... yerini öğrenirsen söyleyeceksin Athena kızı. Hala babana değer veriyorsan tabii." "Bilmiyorum!" diye bağırdı Annabeth korkuyla. "Mesaj alındı anlaşılan." "Annabeth," diye seslendi Rose mutfaktan. "Ajandan burada değil." "Tamam, ben odama bakarım," dedi Annabeth ihtiyar kadın salona girerken. "Anladığım kadarıyla görüşmemiz sona erdi melez," dedi yılanımsı ses. "Şimdilik... hoşçakal." Bağlantı kesildi ama Annabeth "İyi günler," dedi ahizeyi indirmeden önce.

Koltuktan kalktı. "Ben odama gidiyorum Rose. Sen çocuklara bakar mısın? Aç gibilerdi. Meyve verebilirsin." "Ben halledebilirim Annabeth," dedi yaşlı kadın her zamanki sevecen tavrı ile. "Hadi Bart ve Kath, size biraz meyve vereyim." Annabeth üçü mutfağa gider gitmez hızla yukarı çıktı ve odasına koştu. Kapıyı kapattı ve yatağına oturup ağlamaya başladı.

Percy. Neredeydi? Annabeth ondan ve karşısına çıkmaktan ne kadar korksa da, hala onu seviyordu. Ah yosun kafa. Başını yine hangi belaya soktun? Gerçekten o aramasa da bela daima Percy'i buluyordu. Umarım kurtulursun. Annabeth onun şu an yanında olması için her şeyi yapabilirdi.

Okeanus önünde duran adamına baktı. "Melezin yerini öğrendin mi?" "Maalesef hayır efendim." Adam her an gelebilecek darbeyi beklercesine çok hafiften büzülmüştü. "Athena'nın kızıyla konuştum ve yerini bilmediğini söyledi. Styks Nehri üzerine yemin etti efendim."

Titan gürledi. "Ne! Bunun riske atılamayacağını biliyorsun. O salak tanrı Poseidon'u, artık neyle meşgulse o sırada saldırıp esir alacağım. Onları öldüremeyeceğimizi biliyorsun, o küstah oğlu Perseus Jackson'un neler yapabileceğini de. Onları serbest bıraksın mı istiyorsun!" "Ee... Bunu diğer tanrıların yapmasından endişe duymamız gerekmiyor mu Lordum?" "Hayır, seni beceriksiz! Hiçbir tanrı davet edilmeden denize giremez. Hiçbir melez de bu derinliklere ulaşamaz. Poseidon'un kahrolası oğlu hariç tabii."

Yanındaki adam gözle görülür biçimde irkildi. "Tayfanı topla Khrysaor, ya da Jackson'la karşılaşmandan sonra elinde ne kaldıysa işte. Sana yeni bir mürettebat oluşturman için izin vereceğim. Kardeşlerim o leş kokulu çukurda hapsolmuş olabilirler ama ben kendi krallığımı tekrar yükselteceğim. Deniz o hain yeğenim Zeus'un aldığı gökler gibi herkesin elini kolunu sallayarak dolaştığı bir yer değil. Tekrar kontrolü sağladığımda, hiçbir tanrı bana dokunamayacak ve eski şanlı asırlarımı tekrar gün yüzüne çıkaracağım!"

Konuşmasını bitiren Okeanus, Khrysaor'a çıkmasını işaret etti.

Percy Jackson- Tartarus'un YükselişiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin