Tanrılar birer birer taht odasına ışınlanırken Poseidon büyüyerek balıkçı koltuğu tahtına oturdu. Oğlu, ona doğru yürümüş ve ayağının dibine oturmuştu. Zeus bu ikisinin haftalardır neler karıştırdığını merak ediyordu, hatta kardeşinin cezasını düşünmeye başlamıştı bile. Kardeşinin yargısı için bol şahit iyi olurdu, hatta Hades’i dahi çağırmıştı bunun için. Acaba ne olmalıydı? Tartarus mu? Belki onu bir çöle ya da başka nefret ettiği yere sürgüne gönderebilirdi. Ölümlülük? Pek sevdiği oğlunun yanında olabilirdi böylelikle. Bir dakika, Poseidon’un bir sanık sandalyesinde oturması gerekmiyor muydu? Ne hadle gelip bu konseye ihanet etmemiş gibi tahtına otururdu?!
Tam Poseidon’a bağırıp bir sandalyeye oturmasını emredecekti ki, en çok sevdiği çocuğu, gözleri aynen ona benzeyen ve aptal ağabeyiyle ebedi rakip olan biricik kızı, Athena, ona döndü ve konuştu. “Baba, neden bizi buraya çağırdın? Ayrıca, bu melezin ne işi var burada?” Poseidon’un ayağının dibine sanki kendi de onların tartışmasına katılacakmış gibi kurulmuş deniz veledini işaret etti. Ne küstahlıktı! Sinir bozucu kardeşi ‘Deniz hükmedilmeyi sevmez’ deyip dururdu, sanki küstahlığına mazeret buluyormuş gibi.
“Durum şu ki kızım, bu işe yaramaz amcan ve onun dalkavuk oğlu, iki aydır gizlice Olimpos’un kuyusunu kazıyorlar!” Bütün tanrılar anında aralarında şok olmuş ifadelerle birbirlerine bağırarak durumu tartışmaya başladılar. Tamam, Zeus bunu ispatlamış değildi ama bu Poseidon’a verebileceği cezanın oyunu artıracak bir girişti.
Zeus’un projesi başarıya ulaşabilirdi ama melez kıpkırmızı bir ayağa fırlayıp yumruğunu sallayarak bir çuval inciri berbat etti.
“Ne! Sen bunları sadece uyduruyorsun! Böyle olmadığını söyledim ve hiçbir kanıtın da yok!” Perseus Jackson haddini aşmıştı.
Zeus tam küstah ölümlüyü parçalarına ayıracaktı ki Hera “Bu doğru mu kocam?” diye sordu. Poseidon araya girip, “Kesinlikle doğru söylüyor,” dedi. “Korkarım Zeus biraz acele etti ve her zamanki gibi ne olduğunu anlama konusunda çuvalladı.” Zeus’un kendi çocukları, mesela Hephaistos, Apollon, Hermes Hades’le beraber sırıttı. Hayırsız evlatlar ne olacak.
“Bunun doğru olduğunu nasıl kanıtlamayı düşünüyorsun İstiridye Sakallı?” dedi gururu Athena. “Şuna ne dersin, oğlumun da benim de Olimpos’a karşı hiçbir şey yapmadığına Styks Nehri üzerine yemin ederim.” Gök gürledi ve ardından hiçbir şey olmadı. Yani -ne yazık ki- kardeşi doğruyu söylüyordu. “Bu yemini de bozmadığını nereden bilebiliriz Poseidon?” dedi Athena pis pis Poseidon’un ayaklarının dibine kurulmuş meleze baktı.
“Bozamaz çünkü geçmişte yaptığı ya da yapmadığı bir şey üzerine yemin ediyor. Gelecekte olacak bir şey için değil.” Apollon pişmiş kelle gibi sırıtıyordu.
“Dediğim gibi böyle bir şey olmadı. İki aydır ortalıkta olmama sebebimiz de...” ayağının dibine ona kafasını sallayan çocuğuna baktı. “Okeanus aniden saldırdı. Üzerime büyülü bir ağ atıp kaçmamı engelledi, sonra da zindana tıktı. Percy’i de adamları ilaçla bayıltıp getirdiler. Sonra oğlum onun dikkatini dağıtıp kaçtı, beni de serbest bıraktı. Ben de Titan’ı Tartarus’a gönderdim ve yaralı olduğu için Percy’i Apollon’a götürdüm. Sorusu olan?”
“Evet, kardeşim,” dedi Hades sırıtarak. “Neden deniz Titanı geri dönmeye çalıştı?” Yüzü ciddileşmişti.
“Çünkü,” dedi Poseidon, “Çukur tanrısı geri dönmeye çalışıyor ve belli ki Okeanus’a ortaklık teklif etti.” “Evet, tıpkı Kronos’un yaptığı gibi. O da Okeanus’u yollayarak babamı Tayfun’a karşı yardımınıza gelmekten alıkoymaya çalışmıştı,” dedi Jackson.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Percy Jackson- Tartarus'un Yükselişi
FantasyPercy kendisiyle ilgili yeni şeyler keşfediyor. Gerçekte kim olduğunu, sevgilisinin neden kaçtığını, yerin kat kat altında gün yüzüne çıkmaya hazırlanan tehlikeyi... Peki kargaşa sona erdiğinde ne olacak? Olimpos kurtulacak mı? Annabeth'in herkeste...