Bölüm 28-Nico

259 20 7
                                    

 Nico kuzenini gördüğüne sevinmişti. Her ne kadar ölümünü hissetmemişse de, bundan kötü şeyler de olabilirdi. En azından Percy gayet iyi görünüyordu.

 Büyük Ev’e vardıklarında içeriden toynak sesleri geldi ve yaşlı öğretmenleri verandaya çıktı. Tekerlekli sandalyesinde olmadığı için, o anda beyaz bir ata binmiş bir profesöre benziyordu, profesörün bacakları ve atın kafasının olmaması dışında. Saçları yine tiftik keçisi gibi dağınık, sakalı yine oldukça bakımlıydı.

 “Percy!” diye bağırdı ve elinden geldiğince hızlı bir şekilde ona doğru ilerledi. Percy ona sıkı sıkı sarıldı.

 “Selam Kheiron.”

 “Merhaba oğlum.” Kheiron onu geriye çekip iyice bir inceledi. “Aylardır neredeydin?”

 Percy eliyle kapıyı işaret etti. “İçeride konuşalım.”

 Dördü de içeri girdiler ve leopar kafası Seymour’un horuldadığı boş oturma odasında oturdular. Will onun elini tutup kanepeye oturdu, Kheiron arkalarında dikilmeyi tercih etti. Percy ise karşılarındaki tekli koltuğa geçti ve dirseklerini koltuğun kolçaklarına koyarak ellerini kavuşturdu.

 “Eveeeett,” diye dedi kendine has bir şekilde sırıtarak. “Ne anlatmamı istiyorsunuz?”

 “Bunca zamandır hangi cehennemde olduğunu?” dedi Nico.

 “Kızma Hayalet Kral.” Percy sırıttı tekrar. “Aman canım, sakin ol biraz. Buradayım işte!”

 “Belki de kendine bakmalısın Balık Surat,” diye homurdandı Nico dudaklarının arasından.

  “Nico.” Belli ki Kheiron atışmalarından memnun olmuyordu.

 “Peki. Size kaçırıldığımı, Thals ile beraber kaçtığımızı ve Kirke’nin bizi öldürme girişimi sonrasında adasını denize gömdüğümüzü söylesem yeter mi?” yüzündeki sırıtışı daha da genişledi. Nico o aptal ifadeyi bir yumrukla yerle bir etmek istiyordu.

 “NE!!” diye bağırdı Kheiron ve Will aynı anda.

 “Bu açıklama fazlasıyla yüzeyseldi Jackson.”

 “Anlaşıldı, anlaşıldı,” Percy tembel bir ifadeyle ayaklarını yerde uzattı. “Size her şeyi anlatacağım, değil mi?”

 “Evet, Jackson,” dedi erkek arkadaşı.

 “Tamam, başlıyorum o zaman. Şöyle oldu; ben kulübeme gittiğimde Thalia da geldi, konuşmaya başladık. Sonra içeriye Artemis’in Avcıları daldı-”

 “Ne?” diye sordu Nico.

 “İzin ver anlatayım Neeks. İçeriye daldılar ve ilaçlı dartlarıyla bizi bayılttılar, sonra gözümüzü bir hapishanede açtık.”

 “Sonra?” diye sordu Kheiron.

 “Ben tavandan sarkan zincirlere bağlıydım, Thalia da bir hücredeydi ve elleri ayakları birbirine bağlıydı. Sonra bizi kaçıran tipler geldi ve saçma sapan şeyler söylediler -yani gerçekten, sırf bir erkekle konuşuyor diye teğmen mi kaçırılır?!”

 “Eee, sonra?” Nico sabırsızlanıyordu. 

 “Sonrası Bay Gölge, kızlar beni konuşmam için uyardılar ve ben Thals’ı savunmaya çalışınca da... çenemi kapadılar diyelim.” Yüzünü buruşturarak sırtını gerdi.

 “Kamçıyla mı?” Kheiron dehşete düşmüş gibiydi.

 “Ben iyiyim Kheiron,” dedi Percy. “Neyse, sonra kafama kırbaçla vurdular ve ben de bayıldım. Thalia kelepçeleriyle iki kızı da bayıltmış, benim de zincirlerimi kesmiş, ben de merdivenlerin yukarısında, Kirke’nin odasında uyandım.” Nico bir an nefesini tutmuş olabilirdi.

Percy Jackson- Tartarus'un YükselişiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin