Bölüm 14-Percy

323 24 0
                                    

 Percy içinden lanet okuyarak çalımla yürüyen Okeanus’u izledi. Öfkeden titriyordu ve ayak bileklerinden duvara bağlayan zincirler (ve tabii hücre demirleri) olmasa Titan’ı oracıkta parçalayabilirdi, kelepçeler olsun ya da olmasın. Babasına yaptıkları yetmiyormuş gibi sualtı krallığını da yok etmiş, her tarafa kendi bayraklarını diktirmiş ve halkı zorla kendi hizmetine almıştı. Aslında Poseidon Okeanus’la savaşsa onu yenebilirdi belki ama bu ilk yakalandıkları zaman için geçerliydi. İki ay. Percy başını iki yana salladı. Ona bir ömür geçmiş gibi gelmişti ama yaşlanmadığına göre bu elbette mümkün değildi.

 “Merhaba, Perseus Jackson,” dedi Titan. “Poseidon’un en çok sevdiği oğlu.” Titan hücresinin yanındaki sandalyeye oturdu ve gülümsedi.

 “Defol Okeanus.” Sesi hırıltılı ve tehditkardı. “Ama seninle konuşmalıyız. Umarım kabul edersin.” Percy, “ASLA!” diye haykırdı ama bir anda ağzı kapanıverdi.

 “Ne yazık ki seçme şansın yok melez, burada kuralları ben koyarım. Şimdi sessiz ol. Tanrıların melezlere bağlı olduğunu biliyorsundur,” sesi aniden yapmacık olduğu ortada olan ilgisiz bir tona bürünmüştü. “Bu bir türlü kurtulamadığım baban için de geçerli elbette. Onun en güçlü ve en zayıf tarafı sensin. Ölümlü dünya ile bağı olan tek çocuğusun, aynı zamanda en çok sevdiği. Efendimin memnun olması için bir tanrının aradan çıkarılması gerekiyor. Eh, eğer seni öldürürsem hem o kendini denizlerimin sahibi sanan tanrıdan intikam alırım, hem kardeşim Kronos ve annem Gaia’ya yaptıklarını ve savaşı kaybetme nedenimizi sana ödetirim, hem yolumuzdaki önemli bir engeli kaldırmış olurum, hem yüce kahraman Percy Jackson’u öldürdüğüm için itibar ve korkulma derecem artar, hem de Poseidon’u zayıflatıp yenilmesini kolaylaştırırım ki, zaten fazlasıyla zayıf durumda. Tanrıların en büyük adak kazandığı noktalarda, yani melez kamplarında, herkes kendi ebeveynine ya da atasına sunu yapıyor. Eh, onun da senden başka adak aldığı kişiler pek azdı zaten. Sen buna zorbalık diyor olabilirsin melez ama,” hücre kapısını açmış ve onu çenesinden kavrayıp kendisine çekmişti ve bu arada zincirlerini de kırmıştı, “ben buna bir taşla kuş katliamı diyorum. Uzun lafın kısası, seni öldürmem gerekiyor. Kişisel algılama derdim ama korkarım bu fazlasıyla kişisel.” Titan onu kedi gibi ensesinden tutup hücresinden dışarı sürüklemeye başlayınca Percy sevinçten neredeyse çığlık atacaktı. Tabii ağzının bağlı olması onu engelliyordu, ayrıca Titan’ın onu neden ve nereye götürdüğünü merak ediyordu. Elbette şikayet ettiği yoktu, bu ona plan yapacak fazladan zaman veriyordu ama Titan olduğu yerde işini bitirebilirdi, değil mi? Başka bir şeyler geçiyordu kafasından.

 Okeanus sorulmamış sorularına cevaben Percy’i babasının tutulduğu en alt kattaki hücreye götürdü. Ne yani, beni babamın önünde mi öldürecek?! Percy çok kızmıştı. Böyle bir işkence kimseye yapılmamalıydı. İster tanrı, ister ölümlü hiçbir ebeveyn çocuğunun ölümüne tanıklık etmemeliydi.

 “Poseidon! Bak sana kimi getirdim?” Okeanus onu boğazından tutup yere, hücrenin demir parmaklıklarının önüne fırlattı ve Percy birkaç kaburgasının kırıldığını hissetti. Babasının da öfkeyle o tarafa baktığını fark etti. “Okeanus!” her ne kadar Poseidon eskisi gibi sertçe konuşmaya çalıştıysa da Percy onun eski gücüne, hatta onun onda birine bile sahip olmadığını biliyordu. Okeanus silahını -yani gerçekten, kim silah olarak canlı bir yılan kullanırdı?- hücrenin demirlerine atınca Poseidon geri çekildi. Bir Titan’ın silahına (üstelik bir yılana) hedef olmak kimsenin isteyeceği bir şey değildi sonuçta.

 Okeanus ufak katın ışık almayan tarafına yürüdü ve Percy ellerindeki kelepçelere odaklandı. Onları nasıl çıkarabilirdi? Sonra yerde bir çatlak gördü. Tekrar kelepçelerine ve kenarındaki, takılan kişi çıkaramasın diye en dibe konulmuş açma kancasına baktı. Kanca. O an her şeyi planladı. Kancayı çatlağın dibine yerleştirdi ve kancayı yukarı kaldırmaya çalıştı. Dikkatle uğraştı ve ‘klik’.

Percy Jackson- Tartarus'un YükselişiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin