Bölüm 2-Percy

459 26 4
                                    

Percy apar topar Büyük Ev'e koştu. "Ne oldu Kheiron? Neden beni çağırdın?" sentorun yüzü üzüntüyle doluydu ve bu Percy'i endişelendirmişti. "Çünkü bilmen gereken şeyler var Percy. Ne yazık ki... Annabeth aramızdan ayrıldı." Percy'nin ne dediğini idrak etmesi için bir kaç saniye geçmesi gerekti.

"NE!!! Kheiron, sen ne dediğinin farkında mısın?! Annabeth... öldü mü? Ama daha geçen hafta ben Kaliforniya'ya giderken havalimanına götürdüm onu!" Percy elleriyle saçlarını sıvazladı. Kafası altüst olmuştu.

"Hayır, hayır! Percy sen yanlış anladın. Annabeth ölmedi, yalnızca kayıplara karıştı. Nerede olduğunu bilmiyoruz." Yaşlı sentor eliyle işaret ederek muhtemelen Percy'i duymuş ve neler olduğunu merak etmiş olan Nico'yu yanına çağırdı. Hades'in oğlu Büyük Ev'in verandasına çıkmıştı ki Percy yakasına yapıştı. "Annabeth öldü mü? Hemen söyle!" zavallı kuzeni öyle afallamıştı ki konuşamıyordu bile. Derken Kheiron araya girdi. "Percy! Biraz sakin ol. Nico, kusura bakma. Kötü haberler aldı..." eğitmen elleri titreyen ve yüzünde inanamaz bir ifadeyle verandanın döşemelerine çökmüş Percy'i işaret etti. "Sorun değil." Nico kendini toparlamışa benziyordu. "Annabeth'e gelince... hayatta kesinlikle. Hatta fazlasıyla hayatta. Ruhu artmış gibi hissediyorum ama... neyse, gayet iyi. Neden sordun?" yerde önüne bakan kuzenine döndü.

"Ben... Kheiron..." Percy konuşamıyordu. Kheiron açıklama yapmaya girişti. "Durum şu ki, Annabeth ortadan kayboldu Nico. Babası erken saatlerde bana bir e-posta yolladı. Dediğine göre, Annabeth kardeşlerinin töreninden sonra evden ayrılmış ve ailesiyle vedalaşıp kendi başına yaşamak için yola çıkmış. Gel Percy, seni oraya götüreyim." Sentor onu ayağa kaldırırken Percy kendisini boş hissetti. Annabeth gitti mi? İyi ama... ben? Beni nasıl bırakabildi? Birden aklına geldi. Annabeth uçağına binmeden önce ona en kısa zamanda geleceğine dair söz vermişti. Eğer ortadan kaybolmayı planlasa böyle yapmazdı değil mi? Ama Annabeth asla plansız iş yapmazdı. Percy başını salladı. Aklı karışmıştı. Peki o zaman neden ve nereye gitti?

Kheiron ofisinin kapısını açıp onu içeri davet etti. Kamptaki tek bilgisayar Kheiron'un ofisindeydi. Bu yüzden odanın her yeri bronzla kaplıydı. "Gel evlat, şunu oku." E-postanın üzerine tıkladı ve içindeki eklentiyi açtı. Percy eğildi ve (neyse ki) Yunanca yazılmış kısmı okumaya koyuldu.

Sevgili Percy,

Benim, Annabeth. Bazı acil durumlar sebebiyle derhal kamplardan ayrılmam gerekti. Ne yazık ki dertlerimi kimseye açamam ama lütfen beni anlamaya çalış. İlk zamanlar beni sürekli arayacağını biliyorum ama yapmanı istemiyorum. Seni seviyorum ama sen benim yaptıklarımın bedelini ödemek zorunda değilsin. Birisiyle tanış, Yeni Roma'ya taşın ve üniversiteye git, bir aile kur, mutlu ol. Geçmişe takılıp kalma Yosun Kafa. Beni sevdiğin için çok mutluyum ama ben artık kalamam. Benden sonra kendini harap etme Percy. Styks Nehri üzerine yemin ederim ki seni her zaman seveceğim. Annabeth

Percy dünyanın döndüğünü hissetti. Annabeth onu terk etmişti. Peki neden? Onu üzecek bir şey mi yapmıştı? Bildiği kadarıyla hayır. Ayağa fırladı ve baş dönmesinden dolayı yalpaladı. İki kol onu yakalayıp sıkı sıkı tuttu. "Percy!" Jason onu endişeyle tekerlekli sandalyesinde onları takip eden Kheiron'un ofisinden çıkardı ve verandaya götürüp yere yatırdı. Bir yandan nefes almakta zorlanan Percy'nin başını ve ensesini kavramış yukarıda tutuyor, bir yandan da Apollon kampçılarına sesleniyordu. Çok geçmeden Will ve kardeşi Austin ellerinde katlanır bir sedyeyle gelip Percy'yi yatırdılar ve revire götürdüler.

"Kardeşim." Jason Percy'nin elini sıktı. "Ben... ne diyeceğimi bilmiyorum. Sonra seninle konuşuruz, olur mu? İyice dinlen." Omzunu okşayan kuzeni arkasına döndü ve bağıra çağıra meraklı kampçıları uzaklaştırmaya başladı. Percy kendine gelince ona birkaç teşekkür etmeyi aklına not etti. Bununla beraber, gözlerinin karardığını hissetti.

Percy arabayı durdurdu ve camını açıp başını dışarı çıkardı. "İyi akşamlar baylar! Bir sorun mu var acaba?" öndeki polis memuru, "Yolda bir çökme oldu," dedi söylediklerini prova etmiş gibi dümdüz bir ses tonuyla. "Korkarım şehre gidemezsiniz. 100 metre kadar geride bir otoyol moteli var, geceyi orada geçirebilirsiniz. Özür dileriz." Sinek kovarcasına arkalarını işaret etti. Percy yanındaki kız arkadaşına baktı. "Hadi gidelim. Fazladan paran var mı? Bende pek kalmadı da." "Sanmıyorum Yosun Kafa," dedi Annabeth. Motele vardıklarında Percy arabayı park etti ve aşağı indiler. Bar olarak kullanılan alt kata girdiklerinde ortalıkta kimse yoktu. Percy Annabeth'in elini tuttu ve tezgaha giderek boğazını temizledi. "Şey, affedersiniz. Yukarıda kalacak yeriniz var mı acaba?" "Tabii, var." Barmen arkasına dönerek hesap defterini eline aldı ve ilk sayfayı açıp baktı. "Hımm. 1 numaralı odada kalabilirsiniz. İçki ister misiniz?"

Annabeth gülümseyerek kadına baktı. "Tabii. Ama önce odamıza çıkalım ve çantalarımızı bırakalım. Hadi gel Percy." Onu sürükleyerek arka taraftaki merdivenlerden üst kata çıktı. Koridora girer girmez Percy'nin başını döndüren koku kayboldu ama hemen karşıdaki 1 numaralı odaya girdiklerinde iyice sarhoş olduğunu hissetti. Ayakta durabilmek için küçük odadaki çift kişilik yatağa oturdu. O sırada gayet tuhaf davranan ama aklının almadığı biçimde rahat görünen Annabeth de çantalarını kanepeye atıyordu. "Annabeth." Percy'nin başı zonkluyordu. "Burada bir gariplik var." "Bence her şey normal Yosun Kafa. Sen sadece ilk kez içeceğimiz için heyecanlısın o kadar. Hadi, aşağıya inelim." Percy'nin itiraz etmesine kalmadan onu bara sürükledi. Barmen içkileri hazırlamıştı bile. "Buyurun, size hafif bir şeyler ayarladım. İlk kez içenler dikkat etmeli," dedi ve hafiften sırıttı. Percy uzanıp bardağı aldı ve bir yudum içti ama Annabeth tamamını kafaya dikmişti bile. Bunda yanlış bir şeyler vardı ama Percy dumanlanan kafasıyla ne olduğunu idrak edemiyordu. Annabeth elini tuttu ve onu yukarı çıkardı.

Percy gözlerini açtı. O geceyi hatırlayınca midesi bir tuhaf oldu. Yani hiçbir şey hatırlamıyordu ama sabah ne olduğu açık bir şekilde anlaşılıyordu. Bu olaydan sonra ikisi de birbirine biraz uzak davranmaya başlamış, birbirlerini gördükçe utanır olmuşlardı. Percy, Annabeth Kaliforniya'dan döndüğünde aralarının normale döneceğini ummuştu ama Annabeth kaçmıştı. Acaba o... hayır hayır, Annabeth'i hamile bırakmış olamazdı değil mi? Neden olmasın? Diye karşılık verdi iç sesi. Korunmadınız, yani böyle bir şey gayet mümkün. Ama melezlerin çocuğunun olması çok nadirdir, diye tartıştı Percy. Ne yani, sebebi kısırlık mı? Fazla yaşamamaları. Ayrıca senin dediğin gibiyse neden Roma Kampının çoğu ikinci ya da üçüncü nesil melez? Percy buna verecek bir cevap bulamamıştı.

Kapı açıldı ve Jason içeri girdi. Endişeli görünüyordu ama Percy'i uyanık görünce rahatladı. Yavaş yavaş yürüyüp yanına oturdu. "Nasılsın kardeşim?" "Ben iyiyim Jason. Ama Annabeth..." sözcükler boğazında düğümlendi. Jason nazikçe elini omzuna koydu. "Zamana ihtiyacın var. Annabeth'i düşünmemeye çalış, acısı azalacak. Gerçekten." Jason geçen yıl Piper'in isteği üzerine ondan ayrılmıştı. Percy onun bu konuda bir şeyler biliyor olduğunu tahmin etti. Gerçi daha sonra Piper kendisini, kim olduğunu iyice anlayınca tekrar Jason'la bir araya gelmişlerdi. Percy bunların hepsini çoktan bittikten sonra öğrenmişti. "Jason," dedi. "Sence Annabeth neden beni terk etti?" "Son zamanlarda onu üzecek veya korkutacak bir şey yaptın mı dostum?" "Şeyy..." Percy sonunda pes etti ve her şeyi anlattı. Jason başını salladı. "Bilemiyorum kardeşim, her şey çok karışık. Hiç anlamış değilim. Sen onu düşünmemeye çalış. Acısı hafifleyecek, güven bana." Percy başını salladı ve revir yatağından kalkıp beraberce dışarıya yürüdüler.

Percy Jackson- Tartarus'un YükselişiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin