Bölüm 26-Kheiron

219 23 12
                                    

 Kheiron iç geçirdi. Ne yapacağını bilmiyordu ve bu onu daha da delirtmekten başka işe yaramıyordu.

 Percy nereye kaybolmuştu? Kheiron onu aylar önce görmüştü. O zamandan beri haber yoktu. Ne yapacaklardı?

 Elbette herkes kahramanı arıyordu ama başarılı biri çıkmamıştı. Annabeth’i aramaya gitmiş olması mümkündü ama ona dair de bir iz yoktu. Kheiron, ikisinin ve çocuklarının iyi olduğunu umdu.

 Elbette hala küçük Bartholomew ve Katarina’dan tanrılara bahsetmesinin çok önemli olduğunu düşünüyordu ama Percy özellikle söylememesini istemişti. Yine de bu his hala içini kemiriyordu.

 Kapı çalındı. “Girin.”

 Pipre McLean içeri girdi. “Merhaba kızım. Senin için ne yapabilirim?”

 “Sana da merhaba Kheiron. Butch ve Jason hava araştırmasından döndüler. Hiçbir iz bulamamışlar. Tanrılar aşkına, önce Annabeth şimdi de Percy...”

 Hıçkırdı, Kheiron da önünde durduğu pencereden çekilip kıza sarıldı. Piper başını gövdesine yasladı.

 “Neden kayboldular sence Kheiron?”

 İç çekti. “Ne yazık ki bu çok belirsiz. Annabeth’in senelerdir bir aile kurmak, bütün tanrılardan uzakta sessiz bir hayat sürmek istediğini biliyordum, Percy de aynı şekilde. Bunu gerçekleştirmek istemiş olabilirler.”

 “Bizi o tanrıya karşı yalnız bırakarak mı? Tamam, Annabeth bilmiyordu ama Percy savaş hazırlıklarına başladığımızın farkındaydı.”

 Kheiron hafifçe nefesini verdi. O da bilmiyordu ama Percy’nin, Annabeth ve çocuklarını korumak için gitmiş olması mantıklıydı. Her ne kadar Percy’nin onları yalnızca kendisinin çözebileceği bir sorunla baş başa bırakacağına pek inanmasa da daha önce genç adamın iki bebeğini koruma gibi bir isteği yoktu elbette. Kheiron, eğer çocuklarını koruyabilmek için onları bıraktıysa Percy Jackson’u suçlayamazdı.

 Tam Piper’a melezleri toplamasını söyleyecekti ki bir borazan sesi duyuldu. Satirlerden bir çalmış olsa gerekti.

 Ama ses ikinci kere de duyuldu. Üçüncü kere de. Kherion ve öğrencisi şok içerisinde birbirlerine baktılar.

 “Saldırı var!” diye bağırdı Afrodit’in kızı kapıya koşarken hançeri Katoptris’i kınından çıkararak. Kheiron yayını ve sadağını alarak elinden geldiğince hızlı bir şekilde peşinden gitti. Styks’in aşkına, neden kapılar bu kadar alçak olmak zorundaydı ki?

 Dışarıda melezler bağırarak koşturuyordu. Herkes silahlarını toplama derdindeydi. “Melezler!” diye bağırarak herkesin dikkatini çekti Kheiron. Thalia’nın Ağacı’nı işaret etti.

 Kampın büyülü sınırlarının hemen dışında bir canavar ordusu bekliyordu. Bariyere saldırıyor ve yıkmaya çalışıyorlardı. İlginç, diye düşündü Kheiron. Daha önce bunu yapmayı denememişlerdi.

 Altın Post’u korumakla görevli olan ejderha Peleus, kükrüyor, kuyruğuyla küçük canavarları savurup diğerlerinin üzerine fırlatıyor, ısırıp parçalara ayırıyordu ama bu canavar ordusunu uzun süre meşgul etmiyor gibiydi. Toza dönüşüyorlardı ama bu da pek etkili değil gibiydi.

 Yine de, her ne sebepten olursa olsun canavarlar bir şeyler fırlatıyor, bariyere vuruyorlardı. Sentor bariyeri yıkmayı başarıp başaramayacaklarını bilmiyordu ama onları geri püskürtmeleri gerektiği kesindi.

 “Kampçılar! Sıraya geçin. Okçular ağaçlara çıksın. Kıvırcık!” genç Yaban Efendisi koşarak yanına geldi. “Satirleri ve nimfaları topla. Dryadlar kalkan oluştursunlar. Dere perilerini de canavarları boğmakla görevlendir. Herkes savaş pozisyonu alsın!”

Percy Jackson- Tartarus'un YükselişiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin