Bölüm 18-Hekate

289 21 4
                                    

 Hekate Sis’in ötesinden kızına baktı. Sally her zamanki gibi mutfağında yemekler yapıyor, kurabiyeler pişiriyordu. Açıkçası babasının ölümünden sonra da onu pek de sık kontrol etmemişti ama bir oğlu olacağını öğrendiğinde meraklanmıştı. Melezler nadiren çocuk sahibi olurdu. Belki de Hekate’nin torunu onu tanıyabilirdi bile.

 Hekate eski sevgilisinin ölümünden sonra kızı Sally’i büyüyünceye dek takip etmişti. Amcası öldüğünde kızı bir tanrıyla, açık konuşması gerekirse deniz tanrısı Poseidon’la tanışmış ve epeyce de yakınlaşmıştı. Hekate buna oldukça şaşırmıştı. Elbette Sally’nin bir yarı tanrı olduğundan haberi yoktu ama yine de bir tanrıyla melezin birlikteliği çok nadir görülürdü. Asıl garipsediği nokta ise deniz tanrısının Sally’nin aurasını fark edememiş oluşuydu. Hekate onu gizlemek için elinden geleni yapmıştı tabii ama bir tanrının, üstelik Üç Büyüklerden birinin bunu görememiş olması oldukça iyi bir iş çıkardığının kanıtıydı.

 Sally hamile kaldığında endişelenmişti. Üç Büyükler’den birinin çocuğu için kehanet vardı ve her ne kadar doğacak bebek onun torunu olacaksa da, bu babasının Poseidon olduğu gerçeğini değiştirmiyordu elbette. Ayrıca Kader Tanrıçalarının bebeğe daha önce sadece ufak Roma tanrılarından ikisinin torunu olan bir üçlü melez gibi bakmayacağını çünkü annesinin halihazırda bir melez olduğunu bilmediklerini de kendisine hatırlatmıştı.

 Poseidon, kızına çocukları doğduğunda ortaya çıkabilecek tehlikelerden bahsetmiş, denize yakın  olmasını, böylelikle onları koruyabileceğini söylemişti. Bebek doğduğunda Sally ona Yunan efsanelerinde mutlu bir sona ulaşan tek kahramanın adını vermişti, Perseus. Bu adın oğluna talih getireceğini ummuştu.

 Hekate kızını ve torununu takip etmişti. Poseidon verdiği sözü tutmuş, birkaç zararsız istisna haricinde hiçbir canavar küçük melezin kokusunu alamamıştı. Sonra kızı minik oğlunun kokusunu gizlemek için iğrenç bir adamla evlenmişti ve torununun kokusu iyice örtülmüştü, bunda Sis’in de payı vardı elbette. Ama asıl dikkatini çeken nokta Percy Jackson’un deniz tanrısının ve büyü tanrıçasının kanını ve haliyle gücünü taşımasıydı. Denizde büyü kullanan başlıca ve en güçlü yaratıklar sirenlerdi, yani oğlanın da bir siren olması mümkündü. Ayrıca Hekate torunu Tartarus’a düştüğünde annesinin bir büyücü olmasından dolayı seçtiği öğrencisi Pluton’un kızı Hazel Levesque’in endişelerini gidermek için durumuna göz atıp yardım etmiş ve takip ettikleri hizmetkarları empousaların bir süre onları fark etmemelerini sağlamıştı. Percy Jackson Çukur’dan kurtulmayı başarınca açıkçası etkilenmişti. İki melezin bu performansı oldukça şaşırtıcıydı.

 Şimdi de, torunu bir siren olduğunu ve köklerini anlamıştı. Denizin dibinde yatıyordu ve birinin ona yol göstermesini diliyordu. Belki de şimdi tanışmak için uygun bir zamandı.

 Hekate Sis’in içinden çıkarak denizin dibine baktı. Melez uyuyakalmıştı ve bu iyi bir şey gibi görünüyordu. Böylelikle biraz odaklandı ve melezin rüyasına girdi.

 Tanrıça torununun karşısında beliriverdi. Melez nereden çıktığını anlayamamış gibi ona baktı.

 “Sen de kimsin?” dedi gözlerini kısarak. Hekate’nin görüntüsü üçe ayrılıyor, öğrencisi Hazel ile ilk görüşmesinde olduğu gibi kavşaklar yaratıyordu.

 Melez, “Hekate...” diyerek kendi sorusunu cevapladı. “Büyükanne.” Bu sözcüğü sanki ne anlama geldiğine karar verememiş gibi söylemişti ve tahminine göre muhtemelen öyleydi.

 “Merhaba Perseus Jackson,” dedi Hekate. “Sanırım beni gördüğüne pek memnun olmadın.” “Demek istediğim bu değildi,” dedi torunu düz bir sesle. “Sadece hakkında ne düşüneceğimi bilmiyorum.”

 “Peki ne hissediyorsun?” 

 “Seni daha önce hiç görmedim, büyükannem olduğunu bile yeni öğrendim. Yani, beni umursamadın bile.”

 “Bu yanlış. Seni bebekliğinden beri takip ediyorum. Bazı tehlikeleri sen farkına bile varmadan uzaklaştırdım,” dedi Hekate. “İtiraf edeyim, Poseidon’un annene yaptığım korumanın ardını görememesine şaşırdım. Bir melezin bir tanrıyla olan ilişkisine ise daha çok şaşırdım. Beni görmemiş olabilirsin ama seni terk ettiğimi düşünme, sevgili torunum.”

 Melez onu süzdü. “Peki neden rüyama girdin?”

 “Gayet basit. Artık kim olduğumu öğrendiğine göre, senden gizlenmeme gerek kalmadı. Eğer ne olduğunu ve nedenini daha önceden öğrenseydin, Kaderler senin varlığına pek de hoşlanmayacağın tepkiler verebilirlerdi-“

 “Bir dakika, Kaderler bunu bilmiyorlar mıydı?” sirenin surat ifadesi gerçekten bu habere afalladığını gösteriyordu.

 “Hayır. Annen doğduğunda Thoon’dan yardım istemiştim. Çocuklarımın büyük tanrıların ve Kaderlerin gözünden uzak olması en iyisiydi. Zaten o dönemde pek fazla çocuğum da yoktu.”

 “Thoon. Kader tanrıçalarının karşıtı,” dedi Perseus. “Nasıl yani, o Kaderler’den gizli çalışabilir mi?”

 “Evet. Onu kandırdım, bu sayede...”

“Evet, evet.” Percy Jackson’un gözleri açıldı. “Senin büyükbabamla konuştuğuna dair bir rüya gördüm. Bunun gibi şeylerden bahsediyordun, annem de bir beşikteydi.”

 “Demek bir rüya gördün. Sözümü kesme, melez. Kaderler senin gerçekte kim olduğunu bilmiyorlardı çünkü annenden habersizlerdi. Ama bu güçlerini engellemezdi, üstelik Çukur seni daha da zorladı ve gücünü kullanmaya mecbur etti.”

 “Yani artık biliyorlar, öyle mi? Peki ne yapacaklar?” diye sordu melez. Korkusunu öyle ustaca gizliyordu ki bir tanrıça olarak Hekate korkusunu hissetmiyor olsaydı onun ifadesiz suratına aldanabilirdi.

 “Bilmiyorum. Ama şurası kesin, sen onlara lazımsın. Yaklaşan savaş sen olmadan kazanılamaz. Düşmanımızın istediği de bu, seni saf dışı bırakmak ya da kendi tarafına çekmek istiyor. Elbette ikincisini tercih eder, ama bu konudaki fikrini yavaş yavaş değiştirmeye başladın. Ona dikkat et, Percy Jackson. Şahsen, Lethe’de hafızanı silerek seni tanrılara karşı doldurmayı planladığından şüpheleniyorum. Belki de böyle bir planı yoktur, ama şundan emin ol; o seni tarafına çekmeyi her şeyden çok istiyor. Peşini bırakmayacak, daima seni yıldırmaya çalışacak. Seni kullanamayacağından emin olduğu anda, yok edecek.”

 “Eh,” dedi torunu, “Harika bir büyükanne-torun buluşmasıydı. Teşekkürler.” Hekate başını (ya da başlarını) yana eğdi.

 “Seni uyarmaya geldim, melez. Ne olduğundaki meseleye gelince,” bir an duraksadı. “Bir siren olarak gücünü nasıl kullanacağını anlamış olmalısın. Şarkı söylememen akıllıca olur, normal konuşurken ise kimse bunu anlamaz.”

 “Büyükonuş gibi değil yani,” dedi siren. “Arkadaşım Piper, şarkısıyla yılan adamları büyüleyebiliyor ve konuşarak istediğini elde edebiliyordu.”

 “Öyle,” dedi tanrıça. “Şimdi uyanma vaktin geldi Perseus Jackson. Şunu unutma, düşmanlarının daima istediği şey, senin umutsuzluğa düşmen olur. Kendinde kal.”

 Bu sözlerin ardından Hekate rüyayı sonlandırdı. İyi gitmişti, gerçekten iyi. Ayrıca sirenin sırlarını koruyacağından da emindi. Perseus Jackson şapşal görünümlü olabilirdi ama gerçekte oldukça zekiydi. Zorda kaldığında kullanmasını da bilirdi. 

 Eh, şimdilik kendini kollamak onun göreviydi. Belki ileride tekrar buluşabilirlerdi, ama şimdilik uzaktan izlemesi ikisi için de daha iyi olurdu.

Percy Jackson- Tartarus'un YükselişiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin