Bölüme girmeden önce sizlere toplu olarak sormak istediğim birkaç soru var, üşenmeyip hepsini cevaplarsanız çok sevinirim.
1-) Öncelikle kurgu hoşunuza gidiyor mu? Yazım tarzım, olay örgüsü vs.
2-) Chae Young'a vermek istediğin tavsiyeler var mı? Bu karmaşık düşüncelerinin içerisinden çıkmasına yardımcı olabilecek türden.
3-) Jungkook karakterinin çok derinlerine girmedik henüz, fakat aynı soru onun içinde geçerli. Ona vermek istediğin kişisel bir tavsiye var mı?
Masadaki kupayı kulbundan tutup odama doğru gidecekken salonda oturan kadının bakışlarını es geçmek çok zordu. Sabahtan beri bana attığı irite edici bakışlar cidden bir zaman sonra usandırmıştı. Bana herhangi bir konudan dolayı kızabilirdi, bu konunun ne olduğunu bilmiyordum fakat içimden bir his büyük ihtimalle Jungkook'un boş boğazlığından dolayı doğan sorunla ilgili olduğunu söyleyip duruyordu.
Kapı kolunu kavrayıp içeriye girdiğimde, ilk iş elimin daha fazla yanmaması için bardağı yatağımın yanındaki komodine koyup kendime okumak için bir kitap bakmaya gitmekti. Kupayı istediğim yere bırakıp mini kütüphaneme gittiğimde aklımın başka yerlerde dolaştığını biliyordum, peki böyle bir durumda nasıl kitaba verecektim kendimi? Bakışlarım daha geçen gün düzenlediğim kitaplığımdaki kitap dolu raflara gittiğinde gözlerimle kitaplığı taramama rağmen okuma hevesimi körükleyecek bir kitap bulamamıştım henüz.
Jane Eyre.
Gözüme takılan kitabı elime aldığımda özetini okumuştum ama aklım kesinlikle Jane'in yaşadığı şeyleri anlatacak birkaç satırlık özette değildi. Jeon Jungkook ile ilgili olan anılarım onunla tanışalı çok olmamasına rağmen bir hayli fazla olduğunu farkettiğimde omuzlarım düşmüştü içimde verdiğim savaştan aldığım yenilgiyle, basit bir kitap bile bana nasıl onu hatırlatabilirdi?
Bazen cidden her ikimizde sınırı aşıyorduk. O bana böyle davranmamalıydı, bende onun bana böyle davranmasına müsaade etmemeliydim.
"Chae Young, girebilir miyim?" Adımı duymamla adeta sıçradığımda korkuyla kapıdan bakan annemi görmemle bir nebze olsun rahatlamıştım.
"Korkuttun." diye homurdandım nefes alışverişlerimi düzene sokma çabasına girişirken. Annem ise yatağıma oturup yanındaki boşluğa eliyle vurup oturmamı istemişti.
Bu, öğüt zamanı demekti.
Derince soluyup göğüs kafesimi şişirdiğimde yanına gidip yumuşak yatağıma oturmuştum. "Okulun nasıl gidiyor? Bir sorun yok değil mi?"
"Hayır," dedim olan her şeyi basite çekerek. "Hiçbir sorun yok."
"Sevindim. Lise zamanlarımı hatırlıyorum da," Kafasını iki yana salladı. "Babanla o zaman tanışmıştık, tıpkı filmlerdeki gibiydi."
"Nasıl yani?" Dedim şaşkın bir şekilde. Onların tanışma hikayesini hiç dinlememiştim ben, merak etmiyordum öyle şeyleri ama şimdi annem lisede tanıştıklarını söylediği için kalan hikayeyi merak etmiştim ister istemez. "Sürekli benimle uğraşıp dururdu, benimde hoşuma giderdi tabii."
"Böyle böyle her gün bana şakalar yapıp sürekli güldürmeye çalışırdı beni, o zamanlar çok sinir bozucu olduğunu düşünüyordum fakat bir süre sonra hoşuma gitmeye başlamıştı. Ona alışmıştım sanırım, okula gelmediği zamanlarda gözlerim hep onu arardı."
"Sonra da evlendiniz?" Diyip bakışlarımı camdan dışarıya çıkarttığımda nasıl bir tepki verdiğini görememiştim ama sesini duyabiliyordum. "Üniversiteden sonra
evlendik."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
a century of loneliness
Fanfictionpark chae young, bir gece ansızın rüyasında karşılaştığı adamın uzun zamandır aradığı mutluluğun yegane kaynağı olacağını bilmiyordu. [Jeon Jungkook x Rosé] ©2020 6 Aralık, 💔