ilmek ilmek parçalara ayrılıyorum. kırılmışlık bir sanat biçimi ise, harika bir örnek olmalıydım.🦋
Benden hoşlanıyor olamazdı.
Hiçbir sevgi fırsatını kaçırma.
Ondan hoşlanıyor olamazdım.
Hiçbir sevgi fırsatını kaçırma.
Dört duvarlı odanın içinde, dört dönüyordum. Farkındaydım ki artık düşüncelerimin arasında kaybolmak ve bir çıkış ışığı aramak çok klasikleşmişti son bir buçuk ayda. Aslında benim için bunların garip olduğunu sanmıyordum çünkü ben hayatım boyunca hep böyle bir insan olmuştum: her zaman üşürdüm, her zaman mutsuzdum, her zaman negatiftim, her zaman donuktum. İlk başta davranışlarım saçma gelmiyordu bana çünkü kendimi tanıyordum ve ben buydum, ancak şu zamanlar bunları yaparken aklımda sadece bir isim vardı ve bu artık inkar edilemeyecek kadar ciddileşmişti.
Onu düşünmekten kendimi alamıyordum. On sekiz yıllık hayatımda ilk defa gerçek acının ne olduğunu çok net anlıyordum: Bu ayak serçe parmağını masanın kenarına vurmak değildi. Acı, insanın peşinden gitmesi, belki uğurunda ölmesi gereken şeydi. Bedende en ufak bir enerji kırıntısı bile bırakmayan bir şeydi. Belki geceyi gündüz, gündüzü gece etmem gereken şeydi.
O olmadan nefes alamayacağımı biliyordum. Aramızın bozuk olduğu günde bile onu bir kızla öpüşürken gördüğümde, nasıl buruk hissettiğimi gayet iyi hatırlıyordum. Bu duyguların tek bir açıklaması olabilirdi ancak beynim kesinlikle hipotezi reddediyordu. Her ne kadar doğru bu olsa bile, reddetmek kaçış yoluymuş gibi gözükmüştü şimdiye kadar.
Ama artık elimden geldiğince şeffaftım kendime, yani en azından öyle bir his vardı içimde. Olayı olduğu gibi kabullenmiş, sonucu heyecanla bekliyordum. Benim için doğru olanın bu olduğunu anlamam cidden uzun sürmüştü, hislerimi reddedip karadeliğe atmaya çalışmak tamamen saçma geliyordu artık.
Ona aşık olmasam bile, ondan hoşlanıyordum ve artık bu inkar edilemeyecek kadar büyük bir hal almıştı. Ne kadar bunu istemesem ya da kabul etmemek için diretsemde içten içe bunu biliyordum. Sadece onca zaman üstünü nefretimle kapatmaya çalışmıştım.
Kar topu savaşı yapmak için elimde biraz kar vardı ancak ben bir buçuk ay öncesinde kar topu seçeneğini sevmemiş ve kardan adam yapmak için yuvarlayıp durmuştum o minik kar parçasını. Ancak bir zaman sonra kontrolden çıkmıştı ve bir uçurumdan düşüp parçalara ayrılmıştı.
Yatağımda bacaklarımı kendime çekmiş duvarı izlerken, daha klasik bir akşam olamaz diye geçiriyordum içimden. Yanımda henüz dokunmadığım meyve tabağım, kollarımın arasında ise yastığım vardı. Kendime karşı açık olacaktım, bu yastığın burda olmasının tek sebebi Jungkook ile uyuduğumuz gündü. Belki bir ihtimal...
Cidden kafayı yiyordum. Kaçan kovalanırdı, kaçmayı bırakırsa rolleri değiştirir miydi kovalananla? Kaçan kaçandı işte.
Derin bir nefes verip oflayarak kafamı yatak başlığıma yaslayana kadar, kapıda duran annemi görmemiştim bile.
"Anne?" Dedim kaşlarım çatık şaşırdığımı belli eden bir sesle. Bakışlarından şüphe fışkırıyordu, her ne kadar ilk bakışta bir şey anlamasamda sonradan çözmüştüm sanırım.
"Nasılsın?" Gözlerini kısmış, şüpheyle sorduğu soruyla yutkundum. O ise kapıyı kapatıp yatağımın ucuna oturmuştu çoktan.
![](https://img.wattpad.com/cover/246000724-288-k315088.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
a century of loneliness
Fanfictionpark chae young, bir gece ansızın rüyasında karşılaştığı adamın uzun zamandır aradığı mutluluğun yegane kaynağı olacağını bilmiyordu. [Jeon Jungkook x Rosé] ©2020 6 Aralık, 💔