Park Chae YoungEski halini özlediğim o kadar çok şey vardı ki düşününce dudaklarımda buruk bir tebessüme neden oluyordu hatıralar. Çok iyi hatırlıyorum da, geçen yıl vefat eden büyük annem hiçbir sevgi fırsatını kaçırma demişti bir keresinde. Arkada çalan slow müzik bir pikapta kayıtlıydı ve ne zaman o müziği oynatsam, kaçırdığım fırsatlar aklımda dönme dolap misali dönüp duruyordu. Birisi iniyor, diğeri biniyordu. Haliyle ben de içimde oluşan kırgınlık hissini söküp atamıyordum.
Ancak şu an hissettiğim tek duygu korkuydu.
Sevgi fırsatlarını kaçırdığımdandır belki ama bundan daha çok eski yakıyordu kalbimi. Sonuçta eski eskiydi. Eski yasak elmaydı. Eskiye dokunamazdım. Eskiyi göremezdim. Sadece hatrında kalan birkaç boşluktu eski.
Jeon Jungkook'u eskiye gömüp, onu hatırlatan bir kitabın sayfalarını karıştırırken burnumun direklerini sızlatan şeyin sadece kitabın tozlu sayfalarının kokusu olmasını istiyordum. Onu kaybetmek -tam olarak kazandığım bile söylenemezdi aslında- ve hatıralarımda yarım kalan bir masal olarak kalmasını istemiyordum.
Hissettiğim şey kesinlikle alışılmış kırgınlığımdan daha kötüydü, hislerim her zamanki gibi saf değildi. Bu korkuyla harmanlanmış araya da birkaç tutam kıskançlık eklenmiş yeni nesil kırgınlıktı. Onları öyle gördüğümden beri, içimde hiçbir şey yolunda gitmiyormuş gibi hissediyordum ve öyleydi de zaten.
Yugyeom beni eve bıraktıktan sonra hiçbir şey yapmadan hemen üzerimi değiştirip yatağıma girmiştim. Tek amacım rahat bir uyku çekmekti ama kafamın içinde gezegenler misali hızla dönüp duran düşünceler buna izin vermemişti gece boyu. Hepsinin çevresinde döndüğü güneş Jungkook'tu ve o güneş artık beynimi yakıyordu. O istediğini yapabilirdi. Biz birlikte değildik. Biz artık arkadaş bile değildik ama onları öyle gördüğümden beri üzerimde hissettiğim kara bulutların damlaları, birisi dokunsa gözlerimden çıkacakmış gibi hissediyordum.
İçimin her köşesini düşüncelerle doldurmuşlardı ve ben de o karmaşanın içinde kaybolan duygularımı arıyordum. Bazen ulaşıyordum aradığım şeye ancak kabullenemiyorum sonucu, en sonunda da oltamın ucunda kıvranan balığa acıyıp o balığı düşünceler havuzuna yeniden atıyordum. Ve balık dönüp dolaşıp yine oltama takılıyordu. Aslında biliyordum ki içten içe acıdığım şey balık değildi, kendime acıyordum ben. Olgunlaşmamış duygularımı kabule değer görmüyordum.
Ondan hoşlanıyor olamazdım.
Kesinlikle bu olamazdı. Kendime verdiğim sözler, koyduğum kuralları bir erkek için yerle bir edemezdim. Bunu yapmazdım ben, daha önce de yapmamıştım sadece ben ona değer veriyordum ve bu değer kendimden eksiltecek kadar fazla değildi bu yüzden endişe listemde yer almıyordu. Zihnim bunu reddediyor, kalbim kucak açıyordu. Gece boyu düşündüğüm tek şey buydu.
Şimdi ise saat sabahın sekiziydi, okula olması gerekenden daha erken gelmiştim çünkü bugün sonunda Jisoo'nun Japonlarla ilgili olan kitabına kavuşacağı büyük gündü ve ona bir şaka yapmak istiyordum. Aslında tek amacım şaka değildi, bugün kafama esmişti ve erken gelmiştim ama gelmişken neden onu kitabı birisi almış gibi yapıp korkutmamam için bir sebep yoktu.
Adımlarım yeni açılan kütüphaneye doğru ilerlerken kapıyı ittirdim ve etrafı süzdüm, kütüphane görevlisi çoktan gelmişti. Bunu görmek beni sevindirmişti açıkçası çünkü bu kitabı bir başıma bulabileceğimi sanmıyordum.
"Günaydın efendim." İçimdeki burukluğun üzerini yalancı bir gülümseme ile kapattığımda gözlükleri burnunun ucuna gelen Bayan Kim dikkatini bana vermişti.
![](https://img.wattpad.com/cover/246000724-288-k315088.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
a century of loneliness
Fanfictionpark chae young, bir gece ansızın rüyasında karşılaştığı adamın uzun zamandır aradığı mutluluğun yegane kaynağı olacağını bilmiyordu. [Jeon Jungkook x Rosé] ©2020 6 Aralık, 💔