1: one love, two heart

5.5K 297 367
                                    


a century of loneliness

affection>love

19.10.2020

"Korktuğun her şeyin er ya da geç seni bulacağını biliyordun." sesi kulaklarımı delip geçerken elini yanağıma koyup aramızdaki bir nebze olsun mesafeyi azaltmıştı. Ellerine yapışan soğuk ilk temasımızda irkilmeme neden olurken öyle bir an yaşıyordum ki, yaşadığım şeylerin hayal mi yoksa gerçek mi olduğunu ayırt edemediğimi hissediyordum.  Nefesinin yüzüme vurması bana canlılık kazandırıp beni deli ediyorken bakışlarının her yerde olduğunu bilmek kendime lanet okumama sebebiyet veriyordu. "Ve buldum seni, Chae Young." Ne demek istediğine anlam veremiyorken bunu o anda bunu düşünmek bile istemiyordum. Ayakta duracak mecalim kalmamıştı, bir anda tüm dizlerimin bağı çözülmüş gibiydi, ayaktaydım hala ama en ufak bir darbede yerle bir olacakmışım gibi hissediyordum bu yüzden iki elimi omzuna koyup ondan destek alma gereği hissetmiştim aniden. Bu amansız temas ve bedeninin dolgunluğu bana gerçeklik aşılarken hafif kokusunun burnuma doluşmasıyla tüylerimin havalandığını bizzat hissettim.

"Korkma." Tapılası ses tınısı aklımı bir kez daha başımdan alırken saatlerce çığlık atarak ağlamak istemiştim o an. Nedenini bilmiyordum, sadece kalbim ortadan ikiye bölünmüş, göğüs kafesimde hissettiğim can alıcı boşluk tüm vücudumu titretmişti. Uzun saçları alnına dökülüyordu ve ortadan ikiye itinayla ayrılmış modeli sayesinde alnının bir kısmını görebiliyordum. O, o kadar hoştu ki gözümde tanrının varlığının kanıtıydı. Çünkü biliyordum ki böyle kutsal bir şeyin yaratılışı tesadüf eseri olamazdı.

Tek yapabildiğim şey bakışlarımı yüzünde gezdirmekti. Herhangi bir şey söylemeden öylesine bir detayının bile gözümden kaçmasın istemiyordum, yeni bir eve taşınırken bulunduğunuz ev boşalırdı ve siz yeni duvarlar, yeni köşeler fark ederdiniz ama bunu zihninize yazmak için çok geç kalmışsınızdır. Bunu yaşamak istemiyordum. Layıkıyla bakmak istiyordum ona. Her ne kadar onu tanımasam bile, her zerresini zihnimin her bir köşesine taşımak isteği çok yoğundu. Bir süre sadece onu izledim, normalde birisiyle gereğinden fazla göz teması kurmak beni utandırırdı fakat bu çok farklıydı. O kadar aciz hissediyordum ki kendimi, göğüs kafesimde hissettiğim ağrı vücudumu yakıyordu. Bacaklarım titriyor, dişlerim birbirine vuruyordu ve ben, vücudumun verdiği bu tepkileri kontrol edemiyordum.

Bu gece sessizliğimiz içime işliyor, kulaklarımın çınlamasına sebep oluyordu. Konuşmasını istiyordum. İçimde yanan cehennem ateşini bir nefesi bile söndürmeye yeterken onun susması, bu idamdan başka bir şey değildi benim için. "Neden bana öyle bakıyorsun?" En sonunda aramızdaki kulak çınlatan sessizliğe dayanamayıp konuştuğumda, sesimin titremesine engel olamamıştım,  ben bunları söylerken pürüzlü çıkan sesim onu güldürmüştü. Emindim ki üzerimde yarattığı etkiye bayılıyordu onunla konuşurken titreyen sesim, ona sarıldığımda hızlanan kalbim, beraber olduğumuzda terleyen elleri... Bunlar onun o kadar hoşuna gidiyordu ki bunu ifade etmese bile hissedebiliyordum.

Sadece gülümsedi, kayda değer bir şey söylemedi, elini kaldırıp önüme düşen ve kırıkları batan perçemimi kulağımın arkasına iliştirdi, o bunu yaparken elinin soğuk kesimi yanağıma temas etmişti.

Eli buz gibiydi ama bugün, sayamadığım kez yakmıştı bedenimi.

"Ürkek bir kadının gözlerindeki bu ifadenin insana ne denli bir zevk verebileceğini düşünüyordum sadece."

a century of lonelinessHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin