•11•

674 56 5
                                    

Sevgiyle kalın.

|oy vermeyi unutmayın|

Düğün yavaş yavaş sona yaklaşırken soğuyan havayla ürperdim. Fadik teyze yanıma geldiğinde ayaklandım. "Kızım Yılmaz beni bıraksın kafam daha fazla kaldırmıyor. Sizde çok geç kalmayın." Onu onaylayıp vedalaştım.

Koca masada tek başıma kalınca rahatsız olup ayaklandım. Çantamı alıp köşede dikilen Elif'in yanına gittim. "Kimi dikizliyorsun?" Dedim dikkatini çekmek için.

Gözleriyle ilerimizde konuşan Savaş abi, Bilal, Mustafa, Azer ve tanımadığım bir kaç çocuğu gösterdi. "Bunlar bir şeyler karıştırıyor."

"Yapamadıkları bekarlığa vedayı konuşuyorlardır." Dedim gülerken. Elif baş parmağının tırnak etini dişleriyle çekiştirirken elimi omzuma koydum. "Seviyorsan neden inat ediyorsun?"

Şaşkın bakışları bana döndüğünde omuz silkti. "Savaşı tanımıyorsun. Elde ettiğinden vazgeçer. Onun sadece öylesine takıldığı biri olmak istesem yollardır bunu yapabilirdim. Ama o bana ulaşamadıkça daha bir bağlandı bana. Buda benim işime geliyor."

"Bence yanılıyorsun. Eğer bir erkek elde edemediği için senin peşindeyse bu aşk değil hırstır. Ama savaş abi gözlerine bakarken sanki kırılmandan, incinmenden korkuyormuş gibi." Bunları ilk defa düşünüyormuş gibi bir hali vardı. Kendini hep kandırmıştı. Sinsice gülüp köşe masadaki kızı gösterdim elimle. "Şu güzel kız savaş abiyi kesiyor."

Elif bir süre kıza baktıktan sonra bana döndü. "Belkide senin Azeri kesiyordur. Belli olmuyor ki. Hangisi tutarsa diye olta atmış gibi. Hadi gidip öğrenelim." Beni peşinden sürüklerken onlara doğru yürüdü. Topuklusuna rağmen bu kadar hızla yürümesi ben hayret ettirmişti. "Fısır fısır ne konuşuyorsunuz?"

Tüm gözler bize dönerken çekinip Azerin yanına gittim. Kolluyla omzumu sardığında saç diplerime dudaklarını bastırdı. "Üşüdün mü?" Sorusuyla başımı usulca salladım. Hava soğumuştu. Ceketini omzuma bıraktığında direk giydim. Büyük gelse bile şekil olsun diye omuzlarımda bırakamazdım. "Eve döneriz birazdan."

<•••>

"Güzelim, geldik uyan hadi." Yanımda duyduğum sesle gözlerimi araladım. Azer yapacağı sürpriz için beni bir yere getirmişti. Ve ben uyuya kalmıştım. Onu dinleyerek yavaşça açtığı kapıdan çıktım. Üzerimde hala onun ceketi vardı. Parmaklarımı ellerine hapsettiğinde peşinden yürüdüm. Akan suyun hışırtısı geceye bir melodi gibi yayılıyordu.

"Burası neresi?" Dedim ona doğru.

"Taş köprü."

Etrafa biraz daha bakındım. Gece olduğu için pek fazla bir şeyi seçemiyordum. Koyulan lambaların ışığıda çok yaralı değildi. Biraz yürüdükten sonra durup direklerini korumalılar yasladı. Bende yanına gidip aynısını yaptım.

"Babam, annemi ilk burda görmüş." Dediğinde meraklı gözlerle ona döndüm. Bana ailesinin hikayesini anlatması beni mutlu ediyordu. "O zamanlar dedem annemi tanımadığı bir adamla nişanlamış. Annem istemese bile itiraz etmemiş. Sonra babamla karşılaşmış. Babam gibi ilk görüşte olmasa bile sonradan aşık olmuş. Öyle çok sevmiş ki dedemden korkmasına rağmen kaçıp evlenmiş."

Tekrar bana döndüğünde öylece yüzüne bakıyordum. "Sonra?" Dedim usulca.

"Dedem, annemi evlatlıktan red etmiş. Bizide hiçbir zaman kabul etmedi zaten. İstanbul'da yaşıyorlar. Arada bir anneannemi görmeye gittiğimde karşılaşıyorum. Ama konuşmuşluğumuz yok."

"Hiç konuşmak istemedin mi?"

Elini saçıma atıp önümdeki tutamakları kulağımın arkasına sıkıştırdı. "Ben sevginin fedakarlığından yanayım. Bir şeyleri göze almazsan o sevda olmaz." Beni kendinden ayırıp karşıma geçti. "Biz bu yolda yeniyiz. Önümüze çok engel çıkacak. Seçim yap demeye hakkım yok. Ama ömrüm boyunca yanımda dur."

Elimi kalbine götürüp bastırdım. "Burası çok huzur dolu. Buradan gitmeye pek niyetim yok."

Yaklaşıp anlıma dudağını bastırdı. "Ben senin yanındayken hep huzurluyum Karca'm." Histerik bir şekilde gülerken ellerimi beline sardım. Sarılmama karşılık verip kafamı göğüsüne bastırdığında gözlerimi kapadım. "Ben bu özel yeri daha da özelleştirmek istiyorum. Nesillerce süren bir gelenek olsun. Ben, Yılmaz sonra çocuklarımız."

"Nasıl olacak o?"

"Karaca ben diyorum ki neyi uzatıyoruz. Bence evlenelim."

Yüzüne bakarken cidden böyle bir teklif edip etmediğine baktım. Etmişti. "Azer," dedim anlaması için. Anlamayıp yüzüme bön bön baktığında devam ettim. "Sormayacak mısın?"

"Evlenelim dedim işte." Kaşlarım çatıldığında boğazını temizledi. "Benimle evlenir misin Karaca Koçavalı?"

"Seninle evlenirim Azer Kurtuluş."

SAUDADEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin