•5•

911 71 19
                                    

Sevgiyle kalın.

|oy vermeyi unutmayın|

Azer'in koyu kahve gözleri parlıyordu. Bana yıldız efsanesi anlattığı gecedeki gökyüzü misali. Simsiyah iç karartan bir gece ve umut saçan yıldızlar. Aynen öyleydi. Bir göz nasıl öyle olur demeyin, bende yeni gördüm oluyormuş. Gerçi gördüğümüz şeylere anlamlar yükleyen bizizdir. Söylediği söz onun için normal bir şey olsada benim için özeldi. Herkes tarafından ikinci planda olan ve yeterseniz görülen ben, ilk defa biri tarafından anlaşılmıştım. Göz yaşlarıma rağmen gülümsedim.

Bu eve düşmanın evi olarak gelmiştim. Kötü, katil ve acımasız denmişti. Hastalandığım için çorba yapan Fadik teyze mi acımasızdı yoksa gitmem için uğraşıp amcamın sözleriyle bana evini yuva yapan Azer mi kötüydü?

"Canım çok acıdı." Dedim yutkunurken.

Kollarımdaki parmaklarını yukarı aşağı yapar sıvazladı. "Geçecek. Bugün değilse yarın, yarın değilse sonraki gün."

"Nerden biliyorsun?"

Alayla güldü. "Kendimden biliyorum. Acı, gidenin değil kalanın hikayesidir ve hikayeyi hep kalanlar bitirir."

Söyledikleri içime su serpmişti. "Amcamın yanında dediklerin için ayrıca teşekkür ederim." Dedim boğuk çıkan sesimle.

"Onlar öylesine söylenmiş sözler değildi Karaca. Amcandan öncekilerde. Bak biliyorum-"

Telefon sesi kulaklarıma ulaştığında ağzından küçük bir küfür savurup cebindeki telefonu çıkardı. Ekrana baktıktan sonra onaylayıp kulağına dayadı.

"Efendim Bilo?" Dediğinde ben bıraktığı gibi duruyordum. "Kız mı kaçırdın? Tamam Bilo tamam. İyi yapmışsın. Bende iyiyim kardeşim sağol. Yenge mi?" Gözleri bana kaydıktan sonra sırıttı. "Gönlüm var da birinde hayırlısı diyelim." Şokla gözlerim fal taşı gibi açılırken bakışlarımı manzaraya çevirdim. Utanmamıştım sadece şaşırmıştım. "Bir işimiz çıkmazsa geliriz kardeşim. Hadi Allah'a emanet." Telefonu kapattığında nihayet gözleri beni bulmuştu.

Telefonu cebine sokup bana doğru bir adım attı. "Sana hemen yanıt ver demiyorum. Sadece niyetimi bil istedim." Dediğinde dilim tutulmuş bedenimde olduğu yere kök salıyordu.

"Nereye?" Dedim konuyu değiştirmek için.

"Ne?" Afallayıp bir kaç saniye yüzüme baktıktan sonra anlamıştı sorumu. "Ha, Adana'ya gidiyoruz hep birlikte."

"Size iyi yolculuklar."

"Bilo benim çocukluk arkadaşım. Kız kaçırmış düğünü varmış. Çağırdı gitmezsek ayıp olur. Hem yengesini merak ediyormuş." Tok bir kahkaha atarak içeri girdiğine yüzüme bir tebessüm düşmüştü.

Beni ne halde bıraktığından biliyordu. Kafam karışıktı. Korkuyordum. Göz yaşlarımın akıttığı makyajımı telefonun kamerası yardımıyla son kez silip Azer'in peşinden mutfağa girdim.

Fadik teyze telaşla ayaklandı. "E şimdi mi haber verilir oğlum."

Bakışlar bana döndüğünce mahçupça tebessüm ettim. "Böldüysem çıkabilirim."

Azer tezgahtaki su dolu bardağı bir dikişte bitirdi. "Kızı kaçırmış, ondan bu acelesi."

"Kim kaçırmış?" Yılmaz'ın sesini duyduğumda dikilmeyi bırakıp sandalyeye oturdum.

"Bilo." Bakışları annesine döndü. "Gece çıkalım sabaha orda oluruz."

"Siz Yılmaz'la gidin. Karaca evde tek kalmasın." Fadik teyzenin sözleriyle Azere döndüm. Bakışları bendeyken kafamı onaylarcasına salladım.

"Karaca'nın burada kalacağını nerden çıkardın ana?" Fadik teyze afalladı. Konuşmak için dudaklarını araladığında Azer devam etti. "Hep birlikte gidiyoruz."

"Azer soranlara ne diyeceğiz?"

Fadik teyze haklıydı. Ayaklandım. "Bir kaç gün yalnız kalsam korkmam Fadik teyze. Sende git özlemişsindir hem memleketini." Dedim samimi bir gülümsemeyle.

"Gelinim dersin ana." Dedi Azer az önce söylediklerimi takmayarak. Bu çocuk genel olarak duymak istemediği sözlere sağır mu oluyordu?

SAUDADEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin