•15•

619 57 3
                                    

Sevgiyle kalın.

|oy vermeyi unutmayın|

Elimdeki kitabı baştan sona okmadan önce altı çizilen cümlelere bakındım. Bir tanesini gözüme kestirince telefonumu çıkartıp mesajlarıma girdim. Azeri'n numarasını bulup klavyeyi açtım.

Karaca: Benim yüreğim sensin şimdi, seni vurur durur.

Mesajı yollayıp bana seslenen kadın döndüm. Cevap bekler gibi yüzüme bakıyordu fakat ben neye cevap vereceğimi bilmiyordum. "Efendim?"

"Karar verdiniz mi?"

"Neye?"

"Çiçeklere." Eliyle masadaki vazolara konulmuş renk renk çiçekleri gösterdi. Hepsi canlıydı. "Arkadaki beyaz olanın masa seçimlerinize yakışacağını düşündük."

Aklıma hastalandığım gün odamda bulduğum kırmızı güller geldi. "Kırmızı gül istiyorum. Her masada iki tane."

"Ama-" kadına durması için elimle işaret yaptım.

"Bakın günlerdir bana bir şeyler seçtiriyorsunuz. Sonra eşleşmedi diye tekrar seçtiriyorsunuz. Gerçekten mutlu geçirmem zamanları mutsuz ve yorgun geçiriyorum. Kırmızı gül istiyorum dedim. Ama herhangi bir çiçekçiden değil size gülleri düğünden önce ben göndereceğim. Kalan her şeyi Fadik teyzele halledin. İçeride bir sürü kişi var. Gidin onlara sorun. Bana bir soru daha soracak olursanız düğünü iptal edicem. Bu ne ya!" Orta sehpadaki telefonumu alıp odama çıktım. Kitabı başucuma koyup dolaptan aldığım kıyafetleri giydim.

Fadik teyzeye görünmemeye dikkat ederek kendimi dışarı atıp caddeye yürüdüm. Bulduğum ilk taksiye atladım. Adresi verip geriye yaslandım. Vazgeçmeme ramak kalmıştı. Azer en büyük erkek çocuk olduğu için fazla özeniyorlardı. Akrabalarda yardıma gelince iyice bunalmıştım. Telefonum titreyince cebimden çıkardım.

Azer: Ve yine damla damla çoğalıyorsun içimde.

Gülümseyip telefonu geri cebime koydum. Ezberlemişti demekki. Araba yolun kenarında durunca parayı uzatıp indim.

Tanıdık sokaklar bana güven veriyordu. Yavaş yavaş yürüdüm. Tanıdık bir kaç yüz selam verirken bende karşılık veriyordum. İnsan mutlu olduğu yerleri unuturdu da sevilmediğini yeri unutmazdı. Kendimi bildim bileli ait olduğum yer; demiştim ya insan bir kere buraya girdi mi bir daha çıkamaz. Üstüne yapışır kalır. Kaçmak için an kolladığın o çukuru özlersin. Çünkü çukur demek sen demektir.

Adımlarımı yavaşlatıp kaldırıma çöktüm. Ara sıra yanıp sönen sokak ışığı aydınlatıyordu sokağı. Çatıda bir kaç çocuk ve köşenin başındada bir kaç çocuk vardı.

"Gelmişsin." Yanımdan gelen adım seslerine baktığımda tanıdık yüzü gördüm. Yanıma oturduğunda bakışlarımı yere çevirdim. "Seni özledim Karaca."

"O yüzden mi bir kere bile aramadın? Nasıl ne halde olduğumu sormadın? Aç mıyım, açıkta mıyım hiç mi merak etmedin? Ya da mutlu muyum hiç düşündün mü? Geldim mi bir kere bile aklına?" Alayla gülüp başımı kaldırdım. "Cevap beklemiyorum. Ben zaten cevabı biliyorum. Seninle başka bir şey için görüşmek istedim."

"Gitmeyi sen seçmedin mi kızım? Gitme diye önüne siper ben oldum, ben! Sen ne yaptın? Beni çiğnedin geçtin." Bana döndüğünde bende ona döndüm. "Aklın fikrin nerede senin?"

"Benim fikrim yok ki aklım hep onda zaten. Uzatmanın da lafı dolandırmanında anlamı yok. Ben evleniyorum. Gelmek istersen-"

"Dalga mı geçiyorsun! Dedemin katiliyle evleniyorsun bir de utanmadan beni çağıyorsun. Hala akıllanmamışsın. Pişman olduğunda çok geç olacak." Dişlerinin arasından tısladığında bakışlarımı kaçırmadım. Eğer bu bakışları görmezsem hala içimde onlara karşı merhamet kalacaktı.

"İzin ver bitiriyim. O evde aylardır bir başımdayım ben. O telefon hiç çalmadı. Oysa sadece senin zil sesin farklı. Belki ararsın dedim. Belki dedim ya belki." dedim benim bile zor duyduğum sesimle. "Kimse aramadı koymadı ama keşke sen arasaydın. Keşke bir kere herkesi benim için karşına alıp beni yanına alsaydın. Ama biliyor musun artık hiçbir önemi kalmadı. Çünkü senin yapamadığını Azer yaptı. Aile oldu bana. Arkamda durdu, destek oldu. En önemlisi de beni dinledi ve anladı. Biri benim için çabaladı ya."

"Yeter Karaca."

"Anlamıyorsun Akın. Çünkü beni hiç dinlemedin sen. Tek seni çağıyorum, çünkü-"Ayağa kalktım. "Ben üzgünden hep yanıma bakıyorum orda mısın diye. Hiç orda olmuyorsun. Orada hiç bir zaman kimse olmadı oysaki. Ama ben senin olmanı istedim ve bu beni çok üzdü. Annem hep senin yanındaydı. Babam desen, biliyorsun. Küçüklen Akşını çok kıskanırdım. Çünkü her düştüğünde onu kaldıracak bir kardeşi vardı. Ama sen benim kimsem yoktu. Zaten sen yanımda olsan düştüğümde neden düştün diye döverdin. Beni hiç sevmedin sen Akın. Hiç bana sarılmadın, hiç beni öpmedin. Sen hep soğuktun bana. Ben yine de seni istedim. Şimdide öyle. Sonumu bile bile yine Yanımda seni istiyorum abi. Senden son isteğim olsun. Beni bir başıma bırakma."

Konuşmam biterken defalarca titreyen telefonumu aldım elime. Azerden ve Fadik teyzeden gelen arama ve mesajlara göz gezdirdim. Yine onlar fark etmişti yokuluğumu. Tekrar telefon çalınca açtım. "Efendim?"

"Karaca neredesin? Aklım çıktı kızım! İnsan bir haber verir! Nerdesin? İyi misin?"

"İyiyim Azer. Biraz hava almak istedim. Telefonum sessizde kalmış. Beni sahilden alabilir misin?"

"Geliyorum."

Telefon kapanırken mırıldandım. "Biliyorum, hep geldin."

Telefonu cebime koyup Akına son bir kez bakıp mahallenin çıkına yürüdüm. Bu sefer etrafa bakmadan hızlı adımlarla terk ettim çukuru. Bir daha dönmeyecektim. Sahile vardığımda kendimi denize bakan banka bıraktım. Ağlamaya başladım sonra. Her damla beraberinde içimdeki öfkeyi götürsün diye daha çok ağladım.

"Karaca," omzuma dokunan el ve yanıma oturan bedenle içimdeki tüm kaygı yok olmuştu. "Noldu güzelim."

Bir şey demeden kollarımı Azerin boynun sardım. Huzur da oydu, aşkda, ailede. Her şey Azerdi. Ellerimi boynundan yüzüne kaydırdım. Endişeli gözlerle bana bakarken burnunun ucuna dudağımı bastırdım. "Düğün için çok heyecanlandım ben. Biraz stres atıyım diye yürüdüm. Şimdide senin gibi müthiş bir eşe sahip olacağım için yerimde olamayan kızlar için ağlıyorum."

Gülümseyip ellerini belime sardı. "Burnun uzamadığına göre inanmış gibi yapacağım. Ama Pinokyo eğer anlatmak isterse hep dinleyeceğimi bilsin." Başımı omzuna koyup denize döndüm. Aklıma sevdiğim bir film repliği gelince tebessüm ettim.

Fikirleri uyuşmuyordu. Hatta hemfikir oldukları konular pek azdı. Sürekli didişirlerdi, sürekli birbirlerine meydan okuyorlardı. Ama farklılıklarına karşın önemli bir ortak noktaları vardı. Ama birbirlerine deli oluyorlardı.

SAUDADEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin