Yıllar gibi geçen zaman canımı sıkmaya başlamıştı. Bacağıma turnike yapıp öyle beklemeye başlamıştım. Ayağa kalkıp yürümeyi denesem de bıçağı çok derin sapladığı için olduğum yere geri oturmuştum ve gücüm tükeniyordu. Biraz olsun sürünerek o gizli odadan çıkmayı başarmıştım. Daha fazla insan leşi kaldırabileceğimi de zannetmiyordum zaten.
Sonunda adım sesleri duyduğumda kapıya baktım. Kapının kilitli olduğunu fark ettiğimde gözlerimi devirdim. "Ben küfür edeyim diye bilerek yapıyorlar sanki."
Kapıya bir kaç vurma sesinden sonra sesin kesilmesiyle kaşlarımı çattım. Sonra kapı normal bir şekilde açıldığında kaşlarım havalanmıştı. Chan maskeli kafasını içeri uzatıp "Selam." Dedi neşeli bir şekilde.
"Bu benim yaptığım maskelerden değil mi?" Diye sordum anında.
Omuzlarını silkti. "Lazım olur diye yanıma almıştım. Gerçekten lazım olacağını hiç düşünmemiştim ama." Dedi ve yanıma gelerek benim maskemi de yüzüme taktı. "Elimizi kolumuzu sallayarak çıkamayız çünkü aşağısı çok karıştı."
"Ne oldu ki?" Diye sordum merakla. Bacağimdaki sızı bir anda yok olmuş gibiydi.
Bacağıma kısa bir bakış attıktan sonra yüzüme geri baktı. "O kadın sen gittikten sonra arkandan konuşmaya başladı. Herkese senin oruspu olduğunu söyleyince dayanamadım, pardon dayanamadık ve atışmayı başlattık. O atışma büyüdü ve kavgaya döndü. Kadının bir sürü koruması varmış. Bizi öldürmesini söylemiş falan... Kısacası aranıyoruz."
"Peki Minho nerede?"
Kana bulanmış bacağıma bakarken "Dışarıda bizi bekliyor. Senin bacağına ne oldu?" Diye sordu.
"Bıçak sıyırdı." Dedim geçiştirircesine. "Nasıl gideceğiz?"
Ben ne olduğunu anlayamadan beni kucağına aldı ve pencerenin önüne geldi. "İşte böyle." Dedikten sonra beni pencereden aşağı bırakması bir oldu. Çığlık atmamak için kendimi zor tutarken yumuşak bir zemine inmemle derin bir nefes verdim. Fakat yumuşak zemin bacağımın acımsına engel olamamıştı.
Yüzümü buruştururken Minho'yu yeni fark etmiştim. "Jeongin, iyi misin? Jisung bu şeyin çok yumuşak olduğunu 15. Kattan bile atlasan bir şey olmayacağını söylemişti."
"İyiyim. Bacağım yaralanmıştı da." Elimi uzatıp beni kaldırması için ona baktım. Elimi tutup beni kendine çekti ve dengemi kurmama yardımcı oldu.
Bu sırada Chan de atlayarak indi ve hava yastığını yerden topladı. Saklana saklana ilerleyerek arabaya bindik. Ben direkt arka koltuklara yerleşirken Chan ve Minho öne oturmayı seçmişti.
Minho kolunu incelerken sinirle söylendi. "Bir daha Chan ile tek başıma göreve çıkmayacağım."
Sürücü koltuğunda olan Changbin "Neden?" Diye sordu.
"Susmak bilmiyor bir türlü. Ortalığı ayağa kaldırdı zaten. Şu koluma bakar mısın?" Deyip kolunu gösterdiğinde inceleye bildiğim kadarıyla hep tırnak izleriyle doluydu.
Changbin yolda olan gözlerini Minho'ya çevirerek "Chan mi susmak bilmiyor? Hayatımdaki en sessiz insan Chan diye biliyorum ben ama..." Dedi ve sonra önüne geri döndü.
"Bu mu sessiz? Bütün gün başımın etini yedi jeon-" Minho konuşmaya devam ederken Chan anında elleriyle ağzını kapamış ve gözlerini büyütmüştü. "Sus istersen."
"Ne oluyor? Neyin tartışması bu?" Diye sordum gözlerim ikilide gezerken.
"Hiç. Saçmalıyor işte." Deyip omuz silkti Chan. Minho kötü bakışlar yollasa da daha konuşan olmamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mom°Jeongchan° ✓
FanfictionJeongin'in annesinin ona verdiği görevleri tamamlaması gerekiyordu.