Sabah kalktığımda çok huzurlu bir sekilde uyanmıştım çünkü yatak çok rahattı ya da daha önce yatak dediğim yataklar taştı.
Yataktan kalkıp boy aynasında kendime baktım. Saçlarım dağılmış, yüzüm uyuku mahmuruydu. Üstelik altımdaki şort kaymıştı. Bu halime gülerek şortumu düzelttim ve saçlarımı daha çok dağıttım.
Kapı bir anda açılınca "Ya hayvan! İnsan bir kapıyı çalar. Ya üstümü değiştiriyor olsaydım." Diye bağırdım. Chan'ın yüzündeki şok ifadesi keyfimi yerine getiriyordu.
Kendine gelip önümde eğiliyormuş gibi yaptı. "Pardon Yang Jeongin hazretleri. Sizin üstünüzü değiştiriyor olebileceğinizi düşünemedik."
"Böyle devam et köle! Zamanla düzeleceksin." Dedim ve saçlarını okşadım.
Elimi sertçe ittirdi ve "Kahvaltıya!" Diye bağırarak aşağı indi. Gözlerimi devirdim. Öküz işte ne olacak?
Aşağı indiğimde benim dışımda birinin daha olduğunu fark ettim. Baştan aşağı simsiyahtı. "Ten rengin de rahatsız ediyor mu seni?"
Karşımdaki çocuk kaşlarını çatarak "Ne?" Diye sordu.
"Dedim ki ten rengin rahatsız etmiyor mu seni? Malum her yerin simsiyah."
Beni uzunca süzdükten sonra konuşmaya başladı. "Seninki de seni rahatsız ediyor olmalı. Malum her yerin masmavi."
Üstüme baktığımda gerçekten masmaviydim. Saçlarımdan çoraplarıma kadar hemde. "Sanırım haklısın."
Bir sandalye çekip oturdum. Karşımda siyahlı çocuk onun yanında da Chan oturuyordu. "Ben Changbin. SpearB derler." Dedi ve elini uzattı siyahlı çocuk.
Ben de elini tuttuktan sonra "Jeongin. I.N derler." Dedim ve gülümsedim.
"Sen dünkü çocuksun. Hyunjin denilen çocuğa senin dediklerini söyledim ve şey dedi 'Bir hafta içinde ondan bir haber alamazsam geri geleceğim." İmalı bir şekilde bakışlarımı Chan'a çevirdiğimde gözlerini devirdi.
"Birine zarar geldi mi?" Diye sordu Chan. Umursuyormuş gibi durmuyordu ama yine de sormuştu.
"Ölen yok. Üç kişi yaralanmış ama binada çok hasar var. Çocuğun kasıtlı olarak birine saldırmamaya çalıştığını fark ettim. Zaten gizlice içeri sızmış. Biri fark edince de çatışma başlamış." Gururla sırıttım. Kimin arkadaşı be!
"Ee?" Dedim Chan'a bakarak.
"Ne?"
"Bu konuşmadan sonra onlarla iletişime geçmem için izin vermen gerekiyor. Sonuçta neler yapabileceklerini gördün." Dedim ve omuz silktim.
"Bakarız." Dediğinde sinir tepeme çıktı. "Bakarız ne ya? Net bir cevap ver bana!"
Sert bakışlarını bana çevirdi. Biz bu çocukla nasıl anlaşacaktık tanrı aşkına! "Biliyor musun? Ne yaparsa yapsınlar umrumda değil. Sana kimseyle görüşmeyeceksin dedim ve sözümün arkasındayım."
Elimdeki çatalı sıkarak "Neden peki zeki insan. Sen sadist misin? Çalışanlarının işkence çekmesi hoşuna mı gidiyor?" Dedim.
"Baban sizin iletişim hatlarınızı kontrol ediyor çünkü! Oldu mu!" Dedi ve çatalını sertçe bırakarak merdivenlere ilerledi.
İtiraf ediyorum; bunu beklemiyordum. Jisung her şeyi kontrol ediyordu ve bunu gözden kaçırması imkansızdı. Yani başka bir şey vardı.
Ben de elimdeki çatalı bırakıp Chnagbin'e doğru "Sana afiyet olsun." Dedim ve yukarı ilerledim. Tereddütle kapı koluna elimi koydum. Sonunda ne olacaksa olsun diyerek kapı kolunu indirdim fakat açılmadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mom°Jeongchan° ✓
FanfictionJeongin'in annesinin ona verdiği görevleri tamamlaması gerekiyordu.