Gözlerimi araladığımda bir kaç saniye nerede olduğunu düşünmem gerekti. Dün yaşananlar aklıma gelince sırıttım ve yanıma baktım fakat Chan yoktu. Kaşlarım ufak bir şekilde çatılsa da çok takmayıp ben de yataktan kalktım. Sakince odadan çıkarken içeriden sesler geliyordu.
"Ne demek haber vermeden göreve yolladım!?"
"Chan bir sakin ol! Mecburdum, zamanımız yoktu ve siz de kalkmıyordunuz."
Adımlarım hızlanırken topallaya topallaya içeriye girdim. Jisung kontrol masasının önünde kulaklığını takmış bir şekilde Chan'a hesap veriyordu. Chan'ın da sinirli olduğu her halinden belliydi. "Ne oluyor?"
Chan sinirle solurken bana cevap verdi. "Bize haber vermeden göreve çıkmışlar."
Jisung gözlerini devirirken bir an olsun gözlerini ekrandan ayırmadı. "Açıklamama izin vermiyorsun ki."
Yanlarına ilerleyip kendimi Jisung'un yanındaki sandalyeye atarken rahatlamış bir nefes verdim. Sabahları yaram çok zorluyordu beni. İkisinin de endişeli bakışlarına maruz kalmadan "Anlat bakalım Klorofil ne oluyor?" Diye sordum.
"Senin defterindeki bütün adamları yakın takibe aldım. Teker teker adımlarını takip ediyordum. Biri bugün apar topar yola çıkıyordu. İsmi Jeon Jungwoo. Neden bir anda gittiği hakkında bir bilgim yok ama giderse geri dönmeyecek ve nereye gideceğini de tespit edemiyorum. Genellikle adamlarıyla geziyor bu yüzden korunmadığı bir an yok. Fakat bugün erken saatlerde son kez annesinin yanına uğrayacağını öğrendim ve oraya giderken yanında koruma taşımıyor. Anlayacağınız savunmasız. Zamanımız kısıtlıydı. Sizi uyandırmaya çalıştım ama Chan ikide bir küfrediyordu bana. O yüzden kaldırmadım. Zaten sizi yollamayacaktık çünkü önceki görevde çok ilgi çektiniz. Bu yüzden Hyunjin, Changbin ve Felix gitti."
Chan biraz daha sakinleşip Jisung'un yanındaki yerini alırken Minho elindeki kahvelerle içeriye girdi. "Günaydın ikinize de." Deyip kahveleri bize uzattı. Teşekkür edip birini de ben aldım.
"Kadına zarar verecekler mi?" Diye sordu Chan.
Elindeki kupanın kulpuyla oynarken cevap verdi Jisung. "Bunu da düşündük ve kadını da araştırdım. Kendisi beyaz kadın ticaretinin ortaklarındanmış. Çok garip değil mi? Başka biri yönetime geçmesin diye babası annesine devretmiş. Sonra da oğluna devredecekmiş"
Kaşlarım çatılırken "Ortakları derken, başka ortaklar da mı var?" Diye sordum.
"Bir sürü var ama bu işin başını ortadan kaldırırsak büyük ihtimalle işimiz daha kolay olur. Adamda bir sürü belge var ortaklarıyla alakalı. Ne kadar bilgi o kadar başarı. Ama ondan kurtulmak için de bilgi gerekiyor. Yani anlayacağınız biraz daha güç gerekiyor bize." Ona hak vererek kafamı salladım.
Derin bir nefes verip konuşmasına devam etti. "Baban hepimizi aratmaya başlamış. Üstüne bir de para ödülü koymuş. Ayrıca adamlarına ulaşamadığı için ayrıyeten bir siniri varmış."
Gözlerimi devirdim. "Hangi devirdeyiz ya biz!"
"Haklısın. Kim Heechul'ün katilinin de biz olduğumuzu söylemiş ama hiçbir kanıtı olmadığı için bizden şüphelenen yok."
Chan çatılmış kalşlarıyla kupasıyla oynarken "O gereksiz de benim ellerim tarafından Dünya'dan yok edilecek." Dedi.
"Beni de ekle!"
Keskin bakışları beni bulurken "Babanı kendi ellerinle öldürmene izin vereceğimi sanıyorsan yanılıyorsun." Dedi.
Tam konuşacak iken monitörden ses gelmesiyle ekrana döndük. "Chan hyung sana domuz derken yanılmıyormuş, bu ne ağırlık!" Hyunjin'i kargocu kılığında görmemle kıkırdadım. Changbin de önünde sürüklediği koca kutunun içindeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mom°Jeongchan° ✓
FanfictionJeongin'in annesinin ona verdiği görevleri tamamlaması gerekiyordu.