Eve geldiğimiz andan beri herkes ayrı bir kafadaydı. Jisung kendine bilgisayar köşesi oluşturmuştu, Hyunjin ise ikide bir ona sırnaşmaya çalışıyordu. Changbin, Felix'e silah kullanmayı öğretiyordu ama ben bunu doğru bulmuyordum. Kızılcığımın elinde silah oyuncakmış gibi duruyordu.
Chan ve ben mi? Biz hala atışmaya devam ediyorduk. O benim her işime karışıyor, ben de onun her işine karışıyordum. Bu yüzden atışmamız normaldi.
"Tuzu az oldu onun." Diyerek elime biraz tuz aldım. Anında elime vurup tuzu kavanoza geri döktü. "Gayet yeterli. Saçmalamayı kes ve işime karışma."
Gözlerimi kısarak ona baktım. "Yardım etmek de suç olmuş."
Elini beline koyarak ev hanımı edasıyla "Gerçekten yardım etmek istiyorsan kahvaltılıkları çıkartabilirsin." Dedi. Gözlerimi devirip kahvaltılıkları çıkarttım. O da bu arada patates kızartma işini bitirmişti.
Her gün ikili olarak dönüşümlü eşleşip yemek yapmaya karar vermiştik. İlk günümüzde Chan ve bana denk gelmişti. Ne kadar atışsak da eğlendiğim için bir şey dememiştim.
"Biz geldik!" Hyunjin gülümseyen yüzüyle mutfağa girdiğinde Chan'nın sessizce "İki yüzlü..." diye mırıldandığını duyup kıkırdadım.
Yanında Jisung ve yeni ev arkadaşımız Seungmin gelmişti. "Herkese merhaba." Dedi sakince.
Changbin ve Felix de gelince hepimiz kendimizi tanıttık. Sonra da yemek faslına girmiştik. "Sence Minho ikna olur mu?"
"Hayır." Dedi kayıtsız bir şekilde. Şaşkınca birbirimize baktığımızda devam etti. "Bu işin içine beni de kattığınız için kabul etmeyecektir ama merak etmeyin, ben halledeceğim."
Seungmin bize sağlık açısından yardımcı olacaktı. Kendisi bir doktordu ve eminim çok ihtiyacımız olacaktı ona. Ayrıca Minho'nun uysallaşmasını da sağlayabilirdi.
~~~
"Selam millet! Bizi özlemiş olmalısınız." Diyerek içeri giriş yaptı Chan. Ben de arkasından havalı havalı yürüyordum.
"Nasılsınız bakalım?" Diyerek bir sandalyeye oturdu. Kimse cevap vermeyince "Alınıyorum ama." Diyerek yüzüne üzgün bir ifade yerleştirdi. Arkasından kafasına sert olmayacak bir şekilde vurduğumda bana ters ters baktı.
"Görevinizi yerine getirdiniz mi bakalım?"
Yine kimseden ses çıkmadı. "Vay canına, bir tahmininiz bile yok mu?" Diye sordum.
Minho sinirli bir şekilde konuşmaya başladı. "Tanrı aşkına zaten kim olduğunu biliyorsunuz. Bize işkence etmek için yer mi arıyorsunuz?"
"Hayır. Bir test yapıyoruz diyelim." Dedim ve omuz silktim.
Birisi arkadan "Kendinize adam seçiyorsanız boşuna uğraşıyorsunuz. Buradan çıktığımız anda babanın adamları bizi öldürecek zaten." Dedi.
"Biz de bunun için varız zaten. Sadece yanlış kişileri korumak istemiyoruz." Dedi Chan ve sonra ekledi. "Eğer bir tahmininiz yoksa işkenceye başlayabiliriz o zaman."
Herkes korkuyla birbirine bakarken Minho nefretle bize bakıyordu. Bir adamın eli kesme tahtasına sabitlendikten sonra Chan elinde bıçak ile oraya ilerledi. Umarım ne yaptığını biliyordur.
"Hala tahmin yok mu?" Diye sordu ortaya. Yine hiçbir ses çıkmamıştı. "Pekala..." Diye mırıldandıktan sonra sabitlenmiş eli tutarak bıçağı bir parmağa yasladı.
"Bir, iki ve..."
"Dur! Kim olduklarını biliyorum." Beklenen atağı Minho'dan aldığımızda rahatlamış bir şekilde gülümsedim. Tek tek isimlerini söylerken çok özgüvenli duruyordu.
Chan "Pekala Minho. Sorumuza bir cevap alabildiğimize göre artık herkes serbest." Dediğinde depoda sevinç çığlıkları yükseldi. "Merak etmeyin güvenliğinizi biz sağlayacağız."
Herkesin teker teker ipi çözülürken üç hain başka bir odaya götürüldü. Chan de peşlerinden oraya girince ne olacağını tahmin edebiliyordum. Minho'ya yaklaştım ve onun iplerini ben çözdüm. "Seungmin, o iyi mi?"
Gülümseyerek "Merak etme, gayet iyi. Jisung'a yemek yapmayı öğretiyordu." Dedim.
"Ne?" Diye sordu ilk önce. Sonra yüzünde bir dehşet ifadesi oluştu. "Seungmin yemek yapamaz ki!"
Şokla gözlerimi büyüttüm. "Ne? Ne diyorsun? Tanrım! İyiki yanlarında Felix de var."
Dışarı çıktığımızda herkes aileleriyle birlikte gülüşüyordu. "Peki neden Seungmin burada değil?"
"Bunu oraya gidince açıklayacağım. Şimdi sadece Chan'ı beklememiz gerekiyor."
Bir kaç dakikanın sonunda Chan geldiğinde eline ve beyaz gömleğine kan bulaşmıştı. "Pardon yanımda yedek kıyafet yoktu."
Minho omuz silktiğinde arabaya doğru ilerlemeye başladık. Yanaklarımda parmaklar hissetiğimde Chan'a döndüm. "Artık yüzü kanlı bir seri katil oldun." Dedi ve sırıttı.
"Şizofrensin." Dedim yüzümdeki kana dokunurken. İstemsizce yüzümü buruşturmuştum. Daha önce bir çok kez böyle durumlara düşmüştüm ama her seferinde tiksinmeden edemiyordum.
Arabaya ulaşıp eve vardığımızda Minho direkt Seungmin'e sarıldı. "Özledim seni portakal kafa."
"İnanır mısın bilemem ama ben de seni özledim." Dedi Minho şevkatle. Bu her zaman tanık olabileceğimiz bir manzara değildi sanırım.
Hep birlikte koltuklara kurulduğumuzda Minho yine ciddiyetine büründü. "Ee anlatın bakalım ne isteyeceksiniz benden?"
Kafamı sallayıp defterimi ortaya çıkarttım. Defteri ona uzattığımda içini açıp incelemeye başladı. "Ne bu ölüm defteri falan mı?"
"Sayılır. Orada hep masumlara zarar veren suçlu kişilerin isimleri bulunuyor. Annem ile birlikte bu adamların yarısını yok ettik."
Tek kaşını kaldırarak "Yani bana diyorsun ki bu adamları öldür. Öyle mi?" Diye sordu.
"Sekiz kişilik bir takım oluşturarak herkesi ortadan kaldıracağız." Dedim kararlı bir şekilde.
Şöyle bir etrafını kolaçan ettikten sonra "Bu sekiz kişiye Seungmin de dahilse hayatta olmaz." Dedi.
"Minho!" Dedi Seungmin dişlerini sıkarak.
"Ne var?"
Seungmin'in sırıtan yüzü oluştuğunda şaşkınlıkla Minho'ya baktım. "Sana inanmıyorum. Çok üçkağıtçısın..."
~~~
Kısa oldu ama olsun
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mom°Jeongchan° ✓
FanficJeongin'in annesinin ona verdiği görevleri tamamlaması gerekiyordu.