XXXTENTACION - Triumph
11. Bölüm: "Kalbin Üzerine Binen Damar"
Birini sevmek, tükenmeyi göze almak demekti.
Birini sevmemiştim ama çok tükenmiştim.
Ben sadece Atik'i sevmiştim, bir de grafitiyi. Ben hiç, bir insan sevmemiştim; kendimi bile. Bir insanı sevmek bir hayvanı sevmekle aynı şey değildi. Sevmediğim gibi sevilmemiş ve zaten sevilmeyi de istememiştim. Beni sevdiğini sanan insanlar aslında kim olduğumu bilseler yüzümü görmek istemezlerdi. Bir iblisin tohumunu kim severdi?
Şimdi şeytan olduğunu iddia eden biri karşıma geçmiş bana âşık olma, diyordu. Sorun şuydu ki, o şeytan değildi. Onun adı Araf'tı. Ben şeytana bile âşık olur ama cennetle cehennem arasındaki o boşlukta sallanmayı yine de göze almazdım.
Yaklaşık bir buçuk dakikadır birbiri üzerinde donan gözlerimiz, benim histerik kahkahamla teması kesti. Kısa kahkaham gerisinde her zamanki somurtuk ifademi bırakarak kaybolduğunda kaşlarını çatmış bana bakıyordu.
"Sana âşık olmak mı?" Aort damarımdan yükselen ağrının kaynağı belliydi. "Dur, yanlış sordum. Birine âşık olmak mı?" Histerik kahkaham bu sefer ağrımı maskelemek için doğdu dudaklarımda.
"Ne gülüyorsun?" diye tısladı dişlerinin arasından.
Sorusunu es geçtim. "Sen kafayı yemişsin."
Başını salladı. "Evet, yedim."
Gözlerimi devirdim. "Yine madde mi aldın sen? Saçma sikik konuşuyorsun."
Dişlerini sıktı, bunu duymak hoşuna gitmiyordu. "Kabullenemiyorsun değil mi? Ben de kabullenememiştim."
Bilmezlikten gelmeye çalıştım. "Neyi?"
Sinirli bir gülümsemeyle yüzünü bana yaklaştırdı. "Seni çok uzun zamandır tanıyorum ben, Lil. Sen en sevdiğin işi bir insanı resmetmek için kullanmazsın."
Yutkundum. Bu doğruydu ve bunun doğru olması damarımın kalbimin üstüne biner gibi kalbimi ağrıtmasına yetiyordu. Ben bir adamın portresini grafitiyle resmetmiştim; hem de onun cennetle cehennem arasındaki bir bilinmezlik olduğunu bile bile.
"Niye sustun?"
Dişlerimi sıktım. "Hâlâ saçmalıyorsun, o sikik şeyden çekmişsin."
Konuyu onun hoşuna gitmeyen bir yere götürmeliydim çünkü haklı şekilde çıkamayacağımı fark etmiştim.
Kafasını hafifçe sağ tarafa eğip gözlerime daha dikkatli baktı ve aramızdaki sessizliği yağmurun şakırtıları doldurdu. Ben ona âşık değildim, davranışlarımdaki değişikliğin kalbimde bir karşılığı yoktu.
"Pekâlâ," diye fısıldadı. "Tanımadığın insanlara bakarken bile gözlerinde taşıdığın o nefret, bana bakarken neden yok Lil?"
"Görmek istemiyorsundur,"
"Hayır, tam aksine o kadar görmek istiyorum ki... Ama yok, neden benden nefret etmiyorsun?" Durdu ve dişlerini sıkıp gözlerini yumdu. "En çok benden nefret etmelisin, neden etmiyorsun?.."
"Çünkü seni merak ediyorum," dedim pat diye. Kaşları çatılıp gözlerinin açılması saliselerle yarışmıştı. "Benim hakkımda bu kadar şey bilmen, beni bu kadar tanıman seni merak etmem için yeterli. Merakım nefretimin önüne geçiyor, anlamaya çalışıyorum."
Gözleri boynuma yayılan kızıl saçlarıma indi ve söylediklerimi zihninin terazisinde tartmaya başladı, söylediklerim beklentisiyle eşdeğer olmalıydı yoksa terazi dengede kalamayacaktı. Uzun süre düşündü ve dengeyi kuramadığını anlayınca öfkeyle çatıldı kaşlarım. "Neyi düşünüyorsun aptal herif? Sana âşık falan değilim ben. Ben bir adama bağlanabilecek biri değilim zaten, madem beni bu kadar çok tanıyorsun bunu da bilmeliydin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PENT⛧GRAM
Mystery / ThrillerŞeytan tohumu. Bir Havva kızının rahmine bir iblis tohumu olarak düştüğüm günden beri lanetliyim. Bir iblis tohumuyken şimdi o tohumları rahminde büyüten benim. Günde yüz şeytan tohumunu yeryüzüne bırakıp masum bebeklerin canını alan dişi iblis. Lil...