32

341 55 80
                                    

"Hanbin lütfen canımı acıtıyorsun." Gözlerim yaşlarla dolmaya başlamıştı ve yaşlardan birinin yanağımdan akıp gitmesi uzun sürmemişti.

Hanbin bileğimi sıkıca kavradı ve beni sahnenin merdivenlerinden aşağıya hızla çekerek hemen yanımızda bulunan odanın içerisine soktu. Beni iteklediği oda bir oturma odasıydı. Sırtını bana döndü ve kapıyı üzerimize kilitledi.


"Ben çoktan evliyim derken sen ne haltı kastediyordun?" Döndü ve bana öfke dolu bir ifadeyle baktı.

Cevap vermedim. Acıyı dindirebilmek adına elimle morarmış olan bileğimi ovuşturdum.

"Lanet olsun Y/n!"  Hanbin bağırdı ve ayakta durduğum yere doğru öfkeyle yürürken önündeki televizyonu büyük bir kızgınlıkla itti. Yere düşen televizyondan yüksek bir kırılma sesi gelmişti.

Küçük bir çığlık attım. Kapıdaki yumruklamalar daha da artmıştı.

"Bana ne halt ettiğini söyle." Hanbin beni soğuk, taştan yapılmış duvara itekleyerek karşıma dikildi.


"Kimi öldürmem gerekiyor?" Aslında fısıldayarak konuşuyordu ama ağır ve ürkek solumalarım haricinde tek bir ses bile çıkaramıyordum.


"Lanet!" Hanbin yüksek bir sesle çığlık atmasının ardından iki eliyle boynuma yapışınca, bu sert dokunuşu karşısında korkmuştum.

Beni daha fazla kendine çekerek, kulağıma doğru eğildi ve fısıldadı.

"Bana şimdi söylesen iyi edersin yoksa benim tamamen farklı bir tarafımı göreceksin Y/n." Ses tonu ürkütücü olmanın da ötesinde, tüylerimi diken diken etmişti.


Hala cevap vermiyordum. Yalnızca tek bir göz damlası yanağımdan kayıp gitmişti.

Boynumu serbest bıraktı ve bana tekrar sırtını döndü.

"Beni ne kadar çılgına çevirdiğini bilmiyorsun Y/n." Hanbin ellerini saçlarının arasından geçirdikten sonra tekrar dönüp bana baktı.


Tam da gözlerini kıstığını gördükten sonra iki eliyle birden ince olan boynumu sıkıca kavrayarak,  beni boğmaya başladı. Ciğerlerimdeki hava tükenmişti ve panik içindeydim. Kurtulmak için ellerimi onunkilerin üzerine koydum ama nafileydi çünkü çok güçlü bir şekilde tutuyordu.

Bir silahın patlama sesinin duyulmasının ardından kapı aniden açıldı ve hala elindeki tabancayı kapı koluna doğrultmuş olan Winwin ortaya çıktı. Göz ucuyla aşina olduğum o kırmızı saçlı malum kişiyi ve diğer üyeleri görebilmiştim.



"Ellerini karımın üzerinden çek. Bu bir uyarıdır." Bunun üzerine Hanbin beni hemen serbest bıraktı ve sesin sahibi olan kişiye yani Jungwoo'ya döndü.

Ellerim boğazımda, nefes almaya çalışarak yere yığıldım. Mina yanıma geldi ve sakinleşip, nefesimi düzene sokabilmem için sırtıma vurdu. Göz yaşlarım kontrolsüzce akıp giden bir sele dönüşmüştü.

"Karım?" Herkesin Jungwoo'ya büyük bir şokla baktığını görebiliyordum.

Taeyong, Jungwoo'nun söylediklerinden sonra hala inanamayarak, yumruklarını sıkmış bir şekilde Hanbin'e doğru ilerliyordu. Taeyong yürürken fark edilir bir biçimde gözlerini devirmişti. Yumruğu Hanbin'in yüzü ile buluştuğunda yüksek bir kırılma sesi duyuldu.


Hanbin geriye doğru sendeledikten sonra yere düşmüştü ama bu Taeyong'un durması için yeterli değildi. Taeyong yere diz çöktü ve sağ yumruğunu sıkılı bir vaziyette tutarken, diğer eliyle de Hanbin'i yakasından kavradı.


"Sakın. Ona. Bir. Daha. Dokunayım. Deme." dedi Taeyong, Hanbin'e attığı her bir yumruk arasında.


"Dur." Sesim boğuk çıkmıştı ve hala nefes almakta güçlük çekiyordum fakat yine de Taeyong, Hanbin'i yumruklamaya son vermemişti.

"Lütfen onu öldüreceksin." Taeyong birden yumruk atmayı kesti ve bilincini kaybetmiş olan Hanbin'i yerde bırakıp ayağa kalktı.

Taeyong büyük adımlarla bana doğru yürüdükten sonra önümde diz çöktü ve Mina da bizi baş başa bırakmak için yanımızdan uzaklaştı.

"Sen iyi misin?" Suratımı ve vücudumu ellerini kullanarak özenle inceledi. Parmak boğumları, morluklar ve Hanbin'in kanlarıyla kaplanmıştı. Elini yanağımın üzerine koydu.

"Lütfen ağlama." Baş parmağıyla göz yaşlarımı sildi ve alnıma minik bir öpücük kondurdu.

Bana karşı olan bu nazik tavrı karşısında hayrete düşmüştüm.

"Ona anlattım Y/n ama sadece ona, son sefer ne olduğunu anlattım. Bunu yapmak zorundaydım." Jungwoo masum bir şekilde bana tebessüm etti. Diğer üyeler ise halen bize ve Jungwoo'ya kafaları karışmış bir şekilde bakmaya devam ediyorlardı.

Taeyong bir kez daha gözlerini devirdi ve büyük  eliyle benim küçük elimi tutarak ayakta durmam için bana destek oldu.



"En yakın zamanda boşanıp, evlilikten geriye kalan her şeyden kurtulsan iyi edersin." Taeyong bizi binanın dışına doğru yönlendirirken,  kulağıma burnundan soluyarak konuşmuştu.

Patron | Lee Taeyong • mafya kurgu (Çeviri)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin