Doğurma sanatı

14 1 0
                                    

Bir haftadır Demirle karşılaşmamak için odamdan bile çıkmıyordum. Doğru düzgün bir lokma yemek bile yememiştim. Artık bir şeyler yemem gerektiğine karar verdim, midem bulanıyordu ve her an kusucak gibiydim. Odamdan çıkacakken kapımın yanında duran boy aynama gözüm takıldı. Ten rengim olduğundan çok daha soluk görünüyordu. İstemsizce tişörtümü kaldırıp karnıma baktım  ve elimi üzerinde gezdirdim. Henüz belli olan bir şey yoktu, umarım da olmaz. Son hatırladığım merdivenleri temkinli bir şekilde inerken yere yığıldığımdı.
Gözlerimi araladığımda karşımda beyaz önlüklü bir adam vardı. Bana bir şeyler anlatıyor diye düşündüm ilk başta ama ayılınca karnımı ellediğini farkettim. Önce bi irkildim fakat adamın doktor olduğunu anlamam uzun sürmedi. "Kan değerleriniz iyi" gibi bir şeyler söylüyordu. Sarfettiği kelimelerden çok azına kulak verebiliyordum. Neden karnımı elliyor, ne alaka diye düşünürken doktorun ağzından "Siz de bebeğiniz de iyisiniz" lafını işittim. Yanlış duyduğuma kendimi inandırmaya çalışıyordum. Birden odaya elinde kahveyle Demir girdi göz göze geldiğimizde rahatlamış görünüyordu. "Ne işin var senin burda?" dedim yüzüne bakmayarak. Mahçup göründüğü çok ortadaydı. Baş ucuma geldi. Elimi sıcak avuçarının içine aldı. "Nasılsın" dedi. "Bana ne oldu?" dedim. "Serkan abi ve annem Maldivler'e gitti, balayına..." diyip sustu, gözleri kan çanağı gibiydi. Benim için çok endişelendiği belli oluyordu. "Merdivenden düştün, kafanı çarptın diye çok korktum." dedi hüzünle gözlerime bakarak. Onu ilk kez bu kadar içten görüyordum. "İyiyim merak etme, korkmana gerek yok." dedim soğuk bir sesle. Ellerimi hızlıca avcundan çektim ve gözlerimi kaçırdım. Derin bir nefes verdi ve ayağa kalktı. Beni suçlayamıyordu soğuk tavrımdan dolayı. Şefkatli bir sesle "Ben sana yemek alıp geliyim." dedi ve hastane odasından çıktı. O gelene kadar gözlerimi dinlendirdim ve hâla olayın şokunu atlatmaya çalışıyordum. Kendime bile itiraf edemediğim bu gerçeği Demir'e nasıl söyleyecektim? Belki de söylemeden bu bebekten kurtulmalıydım. Bu önemli bi karardı. Ne yapacağımı bilmiyodum. Demir elinde iki sandviçle odaya girince doğruldum. Dudaklarımı minimum kıpırdatarak teşekkür ettim. Belki günlerdir açtım, bu benim için de bebek için de çok tehlikeliydi. Farkında olmadan bir bencillik daha yapmıştım çoktan. O sandviçi hayatımda yediğim en lezzetli şeymiş gibi yerken karnımdaki bebekten özür diliyordum. Belki yaşama hakkı bile olmayacak olan o bebekten. Tek suçu benim bebeğim olmak olan bebekten özür diliyordum. Herkese, her şeye zararım vardı. Bencildim, işe yaramazdım, kötüydüm, çok kötüydüm. Sandviçe yumulmuş bir şekilde kendimi daha fazla tutamayıp hıçkırarak ağlamaya başladım. Demir hiçbir şey anlamayarak bana bakıyordu. Sanki bana bir yardım eli uzatmak istiyor, anlamlandıramadığı acıma ortak olmak istiyor gibiydi. O sırada göz göze geldik. Çok güzel gözleri vardı, belki bebeğimizin de böyle gözleri olurdu. Beraber büyütür, ona iyi birer anne baba olurduk. Yavaşça doğrulup ona sarıldım. İhtiyacım olan şey buydu sanırım. Başımı omzuna gömdüm ve ağlamaya devam ettim. Kelimelerin dudağımdan dökülmesine izin verdim. Fısıldayarak belki de duymamasını umarak konuştum "Ben hamileyim."

Düşüncesiz AşkımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin