HAZAN ULUSOY
Bazen bir şeyler yaparsınız ve buna pişman olursunuz. Keşke, dersiniz. Keşke o zaman başka şeyler yapsaydım. Ben çoğu zaman öyle söyledim. Hayatımda pişman olduğum şeyler elbet çok, her insan gibi, belki onlarınkinden daha fazla. Ama şimdi sonradan pişman olacağım bir şey yapmak istemiyorum. Ona yapmak istemiyorum.
Herkese herşey yapayım, pişman olayım, kaybedeyim ama onu değil... Ne zamandan beri böyle düşünmeye başladım bilmiyorum ama Fırat Demirsoy'a kendimi çok fazla kaptırmıştım. Ve onu kaybetmek istemiyordum. Hem de hiç.
Kapının önünde beş dakikadır duruyordum. Ayaklarım beni dinlemiyor ve gitmiyorlardı. Geri dönmemem lazımdı, ona söylersem beni hayatından çıkarırdı. Öyle bir çıkarırdı ki, bir daha yüzüne bakamazdım. Bana bir şans daha verir miydi? Zaten vermişti, bundan fazla ne yapa bilirdi ki?
Ama o an karar verdim. Bundan sonra 'keşke'lerim olsun istemiyordum. Onu kaybedecek miydim? Kaybedeyim. En azından sonradan öğrenip benden daha fazla nefret etmesin.
Geri döndüm ve kapıyı çaldım. Kalbim deli gibi çarpıyordu. Vereceği tepkiden, yüzündeki ifadeden ve bana söyleyeceklerinden deli gibi korkuyordum. Ama bunu yapacaktım. Ona dürüst davranacaktım. Beni en azından hatasını kabullenen ve dürüst biri olarak tanısın istiyordum.
Kapı açıldı.
Fırat yüzüme şaşkınlıkla baktı. Gelmemi beklemiyordu.
"Gelebilir miyim? Bir şey konuşmak istiyorum seninle..."
"Gel... Neden az önce konuşmadın?" Yüzünde hâlâ şaşkınlık vardı.
"Cesarete ihtiyacım vardı..." dedim sessizce ama beni duyduğunu düşünmüyorum. Salona geçtim ve az önce oturduğum yere, kanepeye oturdum. Gelip yanıma oturdu ama fazla yakın değildi. Yüzünden başka her yere bakıyordum ve konuya nasıl başlayacağımı bilmiyordum. Bana merakla mı bakıyordu bilmiyordum ama beni izlediğini biliyordum.
"Ben... Nasıl başlayacağımı bilmiyorum..."
"Konuya direk gir o zaman," dedi. Sesi sakindi. Sanki hissediyordu bir şeyler itiraf edeceğimi ve beni sakinleştirmeye çalışıyordu.
"Özür dilerim..." diye mırıldandım. Gözümün dolmasına engel olamıyordum. "Ben sebep oldum o olaya. Fotoğraflar... O-onları ben gönderdim Özge'ye. İntikam almak istedim. Çok çocukca ama ben sana çok kızgındım, kırgındım. Sen de benim gibi kız istedim. Ama bunun Beyza öğretmeni de etkileyeceğini düşünmemiştim. O an gözüm dönmüştü. Ama yemin ederim sonrasında pişman oldum. Sildirmek istedim, mesajları geri çekmek istedim ama fark ettiğimde çoktan paylaşmıştı. Ben, ben çok özür dilerim," diye tek nefese konuştuğumda, aniden ellerini yüzümde hissetdim ve sustum.
Elleri. Yüzümde. Onun elleri.
Evet elleri gerçekten yüzümde, dokunuşunu hissediyorum. Gözyaşlarımı sildi ve bana tebessüm etdi. Bu tebessümde neler gizliydi, hiçbir fikrim yoktu. Ama ben ellerinin yüzümde olması şokuyla ona bakıyordum. Ellerini uzatdı, yüzüme dokundu, gözyaşlarımı sildi.
"Ne olursa olsun, ne yapmış olursan ol, ağlama. Hiçbir şey gözyaşlarına değmez..." diye mırıldandığında daha fazla şaşırdım. Benim gözyaşlarımı mı önemsemişti o?
"Neden bu kadar sakinsin?" dedim, şaşkınlıkla. Şu an sinirlenmesi, bağırması ve beni evinden kovması gerekmiyor muydu? Evet, bunun olmasını istemiyordum ama beklediğim tepki buydu. Elini yüzümden çekti. Yine dokunsun istedim.
"Biliyor musun, herşey gözlerinden okunuyor. Bazen anlamıyorum seni. Ama sonra gözlerine bakıyorum ve sen değil, gözlerin konuşuyor. Tüm sözlerin, hissetdiklerin ve herşey orada."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen Bende Gizlisin
Teen FictionAşk yaş tanımaz, zaman tanımaz, yer tanımaz, insan tanımaz... Aşk beklemediğimiz anda beklemediğimiz kişiye hissedilen bir duygudur. Peki Hazan hissetmemesi gereken duygular karşısında ne yapacak? Onu neler bekliyordu? Lise öğrencisinin öğretmenine...