20. bölüm

37 1 0
                                    

FIRAT

Evde oturamıyordum. Duvarlar üstüme üstüme geliyordu sanki. Dün akşam da böyle hissetmiştim. Ona gitmemek için zorla dayanmıştım. Sabırlı olmam gerektiğini hatırlatmıştım kendime, defalarca. Ama sadece bir gün dayana bilmiştim.

Neyi bekliyordum ki?

Artık aramak istediğim cevaplar da yoktu. Onun gözlerini gördüğüm andan beri cevap aramıyordum. Bana olan bakışlarını gördüm, beni kıskanışını gördüm, beni hâlâ seviyor oluşunu gördüm...

Gözler asla yalan söylemezdi. Onun gözleriyse yalan söyleme çabasında bile değildi. Hayatında biri yoktu, hiç olmamıştı benden sonra da benden önce de. Bu gururumu okşuyordu. Onun ilk'i olmak bana tarifi olmaz hissler yaratıyordu.

Ondan daha fazla ayrı kalmayacaktım.

Kapıma yöneldim hızlıca. Evden çıktım ve hızlıca yukarı çıktım. Elim kapıya uzandığında durdum. Ne yapacaktım, ne diyecektim? Öylesine geldim, gecenin bir saati seni göresim geldi mi diyecektim? Bilemiyorum...

Hayır, cesaretimi kaybetmeyecektim. Kapıyı çaldım. Birkaç saniye sonra içeriden gelen ayak seslerini duydum. Sonra kapı açıldı ve bir çift şaşkın gözlerle karşılaştım. Gelmemi beklemediği belliydi. Kaşlarını hafifce çattı ama sonra toparladı kendini.

"İyi akşamlar," dedim, ondan önce davranarak. Gülümsüyordum. Zaten onun iri gözlerine baktığımda gülümsemeden duramıyordum.

"İyi akşamlar?" dedi, anlamayarak.

"İçeri almayacak mısın?" diye sordum. Hızlıca kenara çekildi.

"Tabi... Gel hadi,"

İçeri geçtim. İlk defa evine giriyordum. Kendi evine. Kendisinin dekor ettiği evine. Tam da tahmin ettiğim gibi etraf açık renkli eşyalarla doluydu. Duvarda tablo ve saatten başka bir şey yoktu. Kapı direkt salona açılıyordu. Sol tarafta bir kapı vardı ve içerisinin onun odası olduğunu düşündüm. Odasını görmek istediğimi söylesem ne derdi acaba?

Sağ tarafa döndüğünde bana bir bakış atarak, "Sen balkona geç, ben sana da kahve hazırlayıp geliyorum." dedi. Yüzündeki ifadeden heyecanlı olduğu anlaşılıyordu. Mutfağa girdiğinde yüzümdeki kocaman gülümsemeyle balkona geçtim. Üzerindeki etkim öncekinden de fazlaydı. Artık saklayamıyordu bile. Bu iyiye işaretdi. Demek ki, deli gibi çarpan tek kalp benimki değildi.

Balkona fazla büyük değildi ama iki kişi rahatca hareket edebilirdi. Küçük, beyaz, üstü siyah çiçek desenli sehbası ve onun gibi siyah çiçek desenli olan iki tane sandalye vardı. Birine oturdum.

Aylardır onu burada otururken görüyordum. Sokağın altında arabamın içinden bakardım ona. Salonun ışıkları balkona düşer ve yüzünü aydınlatırdı. Saatlerce orada oturur ve düşünürdü. Ne düşündüğünü sormak isterdim ama soramayacağımı bilirdim. Ama deli gibi merak ederdim. O düşüncelerin arasında bir yerde var mıyım diye merak ederdim...

"Al bakalım," diyerek önüme kahve bıraktığında başımı ona çevirdim. Kapının önünde de fark etmiş olduğum pijamalarına kaydı gözüm. Onu ilk defa bunu giyerken görüyordum ama belki de balkona çıkmadığı günlerde giymişti. Gülümsedim. "Yakışmış," dedim, başımla pijamayı işaret ederek. Oturup şalına sarıldığında gülerek gözlerini kaçırdı.

"Uzun zamandır giymiyordum. Zamanlaman harika."

"Sırf merakımdan soruyorum; diğer pembe panter eşyaları hâlâ sende mi? Yani... Sana aldıklarım,"

Sen Bende GizlisinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin