4.Bölüm

45 4 0
                                    

Okuldan nefret ediyorum! Okuldan nefret ediyorum! Okuldan nefret ediyorum!

Ben okuldan gerçekten nefret ediyorum!

Şu an okulun kocaman spor salonundaydım ve elimde kova vardı. Ama asıl kötü yanı neydi biliyor musunuz? Yanımda Fırat Demirsoy denen, ilk günden bana takmış bir hoca da var. Nasıl mı oldu bunca şey? En başa saralım...
.
.
.
.

24 saat önce:
Okula gittiğimde hava soğuktu, bahçede bana takan Fırat denilen hocayı görmem, havayı daha bi' soğuklaştırdı. Selam bile vermeden yanından geçtim.

"Artık öğretmenlerine selam da vermiyor musun?" dediğinde yerimde durdum. Gözlerimi devirdim ve geri döndüm. "Bana selam vermedin diye kızan öğretmen de ilk defa görüyorum." Kıkırdadı. "Kızmak mı? Çok yanlış anlamışsın beni."

"Bence siz de beni yanlış anlıyorsunuz. Ben okumam, derslerde sakince arkada otururum. Bunu değiştirmeye çalışmayın çünki, yapamazsınız. Diğer öğretmenler gibi 'okumazsan okuma' deyin ve geçin, bu kadar basit."

Bana bir adım yaklaştığında yerimden kıpırdamadım. Korkuyormuş gibi görünürdüm o zaman. "Basit şeyleri hiç sevmem." dedi ve yanımdan geçip gitti. Ben de arkasından baka kaldım öylece. 
Sinirle soludum ve sınıfıma gitdim. İlk ders edebiyatdı. Aslı hoca sınıfa geldiğinde geri yaslandım ve çantamı açtım. Kulaklığı bulamadığımda ofuldayarak başımı sıraya koydum. Nasıl ya?! Nasıl unutdum getirmeyi? Sıkılacaktım ama yine de dersi dinlemeye karar verdim. Aslı hoca 30 yaşlarında genç ve güzel bir kadındı. Diğer öğretmenler gibi değildi ama yine de dersini sevmiyordum. Mecbur bu ders dinleyecektim.

"Çocuklar, 20-ci sayfayı açın. Orada bir şiir olacak. Okumak isteyeniniz var mı? Bu hafta okulumuzda şiir yarışması olacak, biliyorsunuz. Konferans salonumuz malesef yok, o yüzden spor salonunda gerçekleşecek. Şiir okumak isteyeniniz olursa dersden sonra yanıma gelsin." dedi gülümseyerek. Şiir mi? Hiç işim olmaz. O yüzden umursamadım bile. Öyle ortamlarda sıkılsam da dersten kaytarmak için bile şiire yazılırdım ama onu öğrenmekle vaktimi boşa harcamak istemiyordum.

Aslı hoca sınıfa göz gezdirdi ve gözleri benim üzerimde durdu. Birkaç saniye şaşırdı çünki, dersini normalde hiç dinlemem ama sonrasında gülümsedi ve, "Hazan, şiir sever misin?" dediğinde bana bu soruyu sorduğu için aptal olduğunu düşündüm. Gerçekten mi? Cevap çok basit oysa ki.

"Bilmem, hiç düşünmedim. Kesin sevmiyorumdur." dedim, umursamaz bir şekilde. 

"Peki denemeye ne dersin?" Bu öğretmenler sırayla mı geliyordu? Neden beni okutmak hevesine düşdüler bu kadar?

"Gerek yok ya."

"Benim hatrım için yapsan?" dedi, gülümseyerek. Zaten müdürle kavgalıydım, bir kavgayı daha çekemezdim. O yüzden uzatmadan ayağa kalktım ve Aslı hocanın yanına gitdim. Kitabı bana uzatdı ve "Şimdi sana bir tavsiye vereyim. Şiir ezberlenmeyi, okunmayı sevmez. Şiir hissedilmeyi sever. Bir şiiri okumadan, ezberlemeden önce onu hissetmen gerek. Şimdi bu şiiri okumanı ve hissetmeye çalışmanı istiyorum. Sadece bir kere okuduğun şeyi önemse, umursa."

Tamam, biraz kalbime dokundu bu sözler. Dokunmasını istemezdim tabi ki ama ikna olmuştum. Sadece bir kerelik deneyecektim. Kitabı açtım ve şiire okudum sesizce. Önce kendim hissetmeliydim ki, karşımdakine hissetdirebileyim.

Bu bir aşk şiiriydi. En son okuması gereken insan okuyacaktı şu an ama yapacak bir şey yoktu. Sadece bir kerelik denemek istiyordum. Orhan Veli Kanık'ın anlatamıyorum şiiriydi. Bunu birkaç yerde duymuştum ama dikkat etmemiştim. Tam ağzımı açıp okuyacakken Asla hoca, "Sarılırken neden gözümüzü kapatırız, biliyor musunuz? Çünki bazı şeyler gözle görülmez, kalple hissedilir. Şiiri hissetmek de böyledir. Hadi hep birlikte gözümüzü kapatalım ve Hazan'ın bize o mısraları hissetdirmesine yardımcı olalım."

Sen Bende GizlisinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin