Bazı anlar vardır. Neler hissettiğinizi bilmediğiniz anlar. Ya da şöyle diyemim, duygu yoğunluğundan ne hissetdiğinizi bilemezsiniz. Aynı anda üzüntü, pişmanlık, şaşkınlık, suçluluk ve diğer tüm kötü duyguları hissederseniz, ne kalbiniz ne de beyniniz bu durumu kaldıramaz. Durur. Ne hissetdiğinizi anlayamazsınız.
Ben o durumu yaşıyorum şu an.
Fırat'ın gözlerine değil de arabanın içinden denize doğru bakıyordum. Biliyordum, onun gözlerine bakarsam daha kötü hissederdim. Ona bakamıyordum. Ne düşündüğünü, ne hissetdiğini belki yüzüne bakarken anıardım ama bakamıyordum. Tüm duygular bedenimi sarmıştı. Öylece durmuştum. Kendimi berbat hissediyordum. Bu belki öyle büyük bir olay değildi. Ama Fırat için büyüktü. Özel hayatına saygısızlıktı. Öfkeliydi. İstediğim de bu değil miydi zaten? İntikam. Bunu istemiştim. Ama şimdi istemiyordum. Bir anlık öfkeme yenik düşerek o fotoğrafları göndermiştim. Daha sonra pişmanlıktan gebereceğimi düşünmemiştim o an. Şu anki öfkesinin sebebi bendim, o bilmiyordu ama bendim. Ve bunun suçluluğunu yaşıyordum.
"Ne?" dedi, yaklaşık iki dakika sonra. Telefona bakmıştım iki dakika boyunca. Fotoğrafa ve açıklamaya. Nasıl tepki vereceğini bilemiyor gibiydi. Ama kızdığı kesindi. Ona dönmedim. Dönersem bana bakardı. Bakarsa gözlerimden anlardı. Ve ben şimdi açıklama verecek halde değildim.
Telefonu sertce bıraktı ve geri yaslandı. Ona bakmadığım için şüpheleneceğinden korktum ve yavaşca ona döndüm. Geri yaslanmış ve gözlerini kapatmıştı. Düşünüyordu. Bu işin içinden nasıl çıkacağını düşünüyordu. Sonra gözlerini açtı ve direk olarak bana baktı. "Haberin var mıydı?" dedi, aniden. Panikleyerek gözümü kaçırmak istedim ama yalan söylediğimi anlardı. Bu yüzden başımı sertce iki yana salladım ve "Hayır, hayır bilmiyordum." dedim. "Yapacağı haberleri önceden kimse bilmez. Aniden paylaşır ve herkes o zaman bilir."
"Tüm okul takip ediyor, değil mi?"
"Evet..." diye mırıldandım sessizce. Derin bir nefes alıp verdi ve arabayı çalıştırdı. O sakince arabayı sürerken ona bakıyordum dikkatle. Ne düşündüğünü yine ve yeniden anlayamıyordum. Zaten ne zaman anlamıştım ki. O beni herkesten iyi anlıyordu. O bana sadece bakmıyordu, beni görüyordu. İçimi, ruhumu görüyordu. Gözlerimden herşeyi okuyordu. Ama ben ona baktığımda çok zor anlıyordum ne hissetdiğini, ne düşündüğünü. Çoğu zaman anlayamıyordum. Ama onu çok merak ediyordum. Ve bu yaptığımı öğrendiğinde ne gibi bir tepki vereceğini bilememek beni çok korkutuyordu.
İlk defa birini kaybetmekten deli gibi korkuyordum. Oysa ki daha hayatımda bile değildi. Aramızda doğru dürüst bir şey yoktu. Tamam, normal bir öğretmen öğrenci değildik. Kimse öğrencisiyle böyle değildi. Bunu ikimiz de fark ediyorduk ama ikimiz de görmezden geliyorduk. Ama yine de hayatında bir yere sahip değildim. Ama ben onu kaybetmekten deli gibi korkuyordum...
"Neden bu kadar sakinsin? Ne düşünüyorsun? Ne yapacaksın?"
"Bu durumda ne yapa bilirim ki?" dedi bana bakmadan, "Herkes şimdiden görmüştür."
"Peki gerçek mi yalan mı söylemiyecek misin?" Bunu sorarken gözlerimi kaçırmıştım. Bir yandan deli gibi merak ediyordum. Aralarında gerçekten bir şey var mıydı çok merak ediyordum ama öğrenmekten de korkuyordum. Belki vardı?
"Hayır, Hazan. O benim sadece öğretmen arkadaşım. Onunla aramızda bir şey olması söz konusu değil. Ha eğer olsaydı, bundan asla utanmazdım. Ama ortada bir şey yokken böyle bir şey paylaşılması sinirlerimi bozdu. Sana neden açıklama veriyorum bilmiyorum ama bunu düşünmek istemiyordum. Sadece bil..."
Başımı olumlu anlamda salladım ve ben de önüme döndüm. Dakikalar sonra apartmanın önüne gelmiştik. Ama ikimiz de arabada duruyorduk. Aramızda huzursuz bir sessizlik vardı. En sonunda sessizliğe dayanamadım ve ona döndüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen Bende Gizlisin
Teen FictionAşk yaş tanımaz, zaman tanımaz, yer tanımaz, insan tanımaz... Aşk beklemediğimiz anda beklemediğimiz kişiye hissedilen bir duygudur. Peki Hazan hissetmemesi gereken duygular karşısında ne yapacak? Onu neler bekliyordu? Lise öğrencisinin öğretmenine...