Derse başladığında başımı masaya yasladım ve uyumaya çalıştım. O sırada ismimi duydum. Ve ismimi söyleyen sese kulak verdim.
"Hazan Ulusoy, tahtaya!"
Neden ismim onun ağzından duyulduğunda bu kadar güzel gelmişti bana?
*
İlk saniyelerde anlamadım. Bana mı seslenmişti o? Neden ki? Uzun zamandır öğretmenler beni pek umursamadığı ve dersde görmemezlikden geldiği için adımı duymayalı epey olmuştu ama şimdi beni tahtaya çağırıyordu. Kafamı masadan kaldırdım ve direkt ona baktım, kaşlarımı çatarak. Benimle mi uğraşmak istiyordu bu adam? Uğraşmak neymiş ona gösterirdim de bir öğretmenle daha düşman olmak istemiyordum."Pardon?"
"Tahtaya, dedim." dedi, düz bir sesle.
"Neden diğerleri değil de ben?"
"Sorgulama... Bu ders senin çıkmanı istiyorum. Uyumaktansa tahtaya çıkıp iki üç bir şey öğrensen senin için daha iyi."
"Bırakın da benim için neyin iyi ve ya kötü olduğuna ben karar vereyim." Çocukların bize garip garip baktığını anlaya biliyordum. Her öğretmenle kavgaya girerdim ama kısa keserdim. Şu an bilerekten uzatıyorduk ikimiz de. Gerçekten. Ne istiyor bu adam benden? İlk günden uğraşmak için gözüne beni mi kestirmişti?
Alayla güldü o sırada. "Tahtaya mı, müdürün odasına mı?"
Ayağa kalktım. Tahtaya çıktığımı düşünüp bana zafer bakışı attı. Ama ben ters köşe yapıp yanından geçerek sınıf kapısına doğru yürüdüm. Arkamdan şaşkın bakışlarını hiss edebiliyorum. Sınıftan çıktım ve umursamaz adımlarla bahçeye çıktım. Müdürün odasına gidecek değildim okulun ilk haftasından. O da şansını fazla zorlamasaydı, bana ne?! Ders çalışmak hiç bana göre değildi. Annem ve babam başkalarından kopya çekip karnemde ortalama bir şey buldukları için dersimin üzerinde pek durmuyorlardı. Zaten ayda yılda bir kere günümün nasıl geçtiğini sorar, derslerimle ilgilenirlerdi. İlgilenmedikleri iyiydi. En azından bir de onlarla uğraşmıyordum.
Banklardan birine oturdum ve telefonumu çıkartıp kulaklığı taktım. Yabancı şarkılardan birini dinleyerek, ayaklarımla ritim yapmaya başladım. Bu ders anca böyle geçerdi çünki. Gözlerimi kapatıp kendimi şarkıya kaptırdım ve mırıldanmaya başladım. Ne de olsa ders saatinde bahçede kimse yoktu.
O sırada aniden kulaklığım çıkarıldı ve boş durduğum için telefonum da hızla elimden alındı. Gözlerimi hızla açtım ve karşımda görmeyi beklemediğim adamı gördüm. Fırat Demirsoy...
Yüzünde bir mimik bile yoktu. İlk defa bana karşı bu kadar sakin kalan bir öğretmen görüyordum. Doğrusu benimle uğraşma zahmetine bile girmek istemezlerdi ama neyse.
"Müdürün odasının burada olduğunu hiç sanmıyorum."
"Müdürün odasına gitmek isteyen kim?" dedim, düz bir sesle. Kızgınlığımı göstermek istemiyordum.
"Sen gerçekten böyle umursamaz biri misin yoksa öyle görünmeye mi çalışıyorsun, merak ediyorum?"
"Düz bir insanımdır. Şimdi telefonumu verir misiniz?"
"Gelip müdürden alırsın." dedi, sert bir sesle ve arkasını dönüp yürümeye başladı. Yanına gitmek istedim ama kendisini benden üstün görmesini istemiyordum. Buraya kadar. Benimle uğraşmanın bedelini ödeyeceksin, hoca! Sabrımın sonuydu bu.
.
.
.
.
.
.***
Bu kızı anlamak gerçekten zor. Geldiğim ilk günden derslerimde bana saygısızlık yapıyordu. Beni dinlemiyor, derslerde not almıyor ve uyuyordu. Nerede görsem telefonuyla şarkı dinliyordu. Bana kafa tutuyordu. Ondan üstün olduğumu söylemiyordum ama istesem onu disipline göndere bilirdim. Bunu bilerek bana dikleniyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen Bende Gizlisin
Teen FictionAşk yaş tanımaz, zaman tanımaz, yer tanımaz, insan tanımaz... Aşk beklemediğimiz anda beklemediğimiz kişiye hissedilen bir duygudur. Peki Hazan hissetmemesi gereken duygular karşısında ne yapacak? Onu neler bekliyordu? Lise öğrencisinin öğretmenine...