Chapter 10. Like Father Like Son

330 43 45
                                    

Gözlerimi açtığımda yanımda kimse yoktu. Yorganı iyice üstüme çekip oturur pozisyona geldim. Odama kısa bir bakış attığımda yastığın üzerindeki notu gördüm 'Bugün görev için çağırıldım öğlen görüşürüz-Pietro x.o' yazıyordu. Yüzümdeki gülümsemeyle yerimden kalkıp giyindim. Dolaptan beyaz üzerinde mavi çiçekler olan omuzi açıkta kalan kısa elbiseyi alıp giyindim. Beyaz ayakkıbları giyindikten sonra aynanın karşısına geçtim. Dalgalı saçlarımı taradım önde birkaç tutam bırakıp gerisini arkada topladım. Hafif makyaj yaptıktan sonra odamdan çıktım. Zihnimde hissettiğim şeyle durdum. Sanki birisi beni görmek istiyormuş gibime geldi. Kendi kendime omuz silikip yoluma devam ettim. ''Vay Hera çok hoş olmuşsun'' dedi Natasha ''teşekkürler Nat'' dedim ona gülümserken ''randevuya mı gidiyorsun?'' diye sordu ''ah hayır sadece biraz hava alacağım. Diğerleri nerede?'' diye sordum ''Barton, Maximoff, Barnes ve Wilson görevdeler. Rogers ve Carter birlikte. Banner labratuarda. Stark evine gitti ama akşam Stark ailesi buraya gelecekmiş'' dedi ''tamam o zaman ben biraz dolaşacağım öğlene kadar dönerim birşey olursa haber verin'' dedim çıkarken ''iyi eğlenceler'' dedi el sallarken

Şehir merkezine gelmiştim. İlk bahar olduğundan hava çok güzeldi. Hoş görünen kafelerin birine girdim. Geçip pencere kenarında iki kişilik yerlerin birinde oturdum. Siparişimi verdikten sonra beklemeye başladım ''müsade eder misin?'' diye sordu birisi ''Erik?'' diye sordum başımı pencereden ona dönerken ''uzun zaman oldu değil mi?'' diye sordu otururken ''demek sendin ha'' dedim ''az da olsa telepatik yeteneklerim var'' dedi gülümserken ''seni buralara getiren nedir?'' diye sordum. Garson gelince 2-ci kahveyi de getirmesini istedim ''çocuklarımı merak ettim. Onları en iyi sen bilirsin nerede olduklarını'' dedi ''doğru düşünmüşsün. İkizler bizimle beraber. Lorna Xavier'la. Büyük baba olduğunu söylemiş miydim?'' diye sordum kahvemden yudum alırken ''Lorna ile iletişim kuruyordum. İkizlerden haber alamıyordum'' dedi ''ikizler bizimle'' dedim ''bayan Collins'' dedi tanıdık bir ses. Sesin sahibini görünce ne kadar sinirbozucu bir ses olduğunu da hatırladım ''Kai bu ne süpriz'' dedim çakma şekilde gülümserken ''burası babamın mülklerinden birisi'' dedi ''üzgünüm ama sohbetimizi bölüyorsun'' dedi Erik ''Erik'' dedim ona dönerken ''Maximoff'la birliktesin sanıyordum'' dedi alayla. Erik'in gözleri kocaman açılınca bana döndü ''hala öyleyim. Erik arkadaşım-'' '' ve Maximoff dediğin adamın babası'' dedi Erik ona sinirle. Erik zaten insanlardan hoşlanmıyor. Karşısındaki sinirbozucu bir insan olunca onu fazla sakin tutamayacaktım ''baba-oğul olduğunuz çok belli'' dedi alayla. Erik masadaki kaşıkları havalandırmadan hemen önce ''Kai bize biraz izin verir misin?'' diye sordum yapmacık şekilde gülümserken ''görüşürüz bayan Collins'' dedi elimden öptükden sonra. Gittiğinden tam emin olduktan sonra peçeteyle elimi sildim ''bunu bana ne zaman anlatmayı düşünüyordun?'' diye sordu ''daha dün akşam şey oldu kimse bilmiyor'' dedim ''dur biraz. Oğlumla mı yattın?!'' diye sordu. Sorusuna karşılık hoş şekilde gülümsedim ''ne o? Onay vermiyor musun yoksa?'' dedim ona gülerken ''ah tanrım'' dedi elini alnına götürürken ''onu beni Genosha'ya getirdiğinde düşünecektin(🔸️)'' dedim gülerken ''peki ya Wanda?'' diye sordu. Metali kontrol eden birisine kızının bir robotla çıktığını söylemeli miydim? İkinci bir şoku atlatacağından emin değildim. Bence bunu kendisinden duysa daha iyi olurdu. ''O da iyi bizimle beraber'' dedim yutkunarak ''belki birgün aile yemeği yeriz ha'' dedim gülerken ''Hera sen 3000 yaşındasın oğlumsa daha 26 yaşında. Bu ilişkinin doğru olmadığını biliyorsun değil mi?'' diye sordu. Yüzümdeki gülümseme aniden solmuştu ''biliyorum. Kendisine de söylemiştim zaten'' dedim pencereden dışarı bakarak ''o ne dedi peki?'' diye sordu ''umrunda olmadığını söyledi'' dedim ''aşk güzel birşey ama büyük zayıflık. Pietro'yu çok iyi tanırım. Günün sonunda kalbini kıracak. Genosha'da bir çok mutanta yaptığı gibi. Ve kalp kırıklığı peşinden yıkım getirir. Senin gibi birisinin kalbi kırılırsa iyi şeyler olmayacağını biliyorum'' dedi ''merak etme daha önce de kırıldı ve herşey yolundaydı en azından aklımı kaybetmedim'' dedim kalkarken ''ve birde aşkın ne olduğunu gerçekten bilseydin her kadından bir çocuğun olması yerine tek kadından 3 çocuğun olurdu'' dedim ve hesabı bırakıp kafeden çıktım. Çıktığım gibi de birisi koşarak bana çarptı ''çekil yolumdan'' dedi ''yardım edin hırsız!'' diye bağırıyordu bir kız. Adamın fazla uzaklaşmasına izin vermeden elimi oraya doğrulttum. Ne klişe ama! Adam koşmayı bırakmış debeleniyordu. Kız yanıma gelince adamı kızın ayakları altına serdim. Ayağımı adamın göğüsüne bastırdım ''Silver Warrior!'' dedi adam korkuyla. Çantayı ondan alıp kıza verdim. Polisler gelince ayağımı çekmiştim ''efendim çok teşekkür ederiz. Bu ülke için dünya için yaptıklarınız için'' dedi memur ''siz sağolun'' dedim gülümserken.

Üssün bahçesine girmiştim. Bu zaman quinjet iniş yapıyordu. Elbisem dalgalanırken oraya gittim. Görevden gelenler iniyordu ''Hera bu gün çok güzel görünüyorsun bunu neye borçluyuz?'' diye sordu Sam ''o her gün güzel zaten'' dedi Clint ''baylar beni utandırmayı kesin lütfen'' dedim arkada birleştirdiğim ellerimi önde birleştirirken ''hoş Hera güzel tamam ama orijinel Hera bir başka hepimiz biliyoruz'' dedi Bucky. Söylediğine hepimiz gülmüştük. Diğerleri gittikten sonra Pietro yanıma geldi ''pekala böyle güzel görünmenden hoşlanmadığımı söylemeliyim'' dedi ''hadi ama yakışıyor sen de biliyorsun'' dedim ''bence ellerim üzerine daha çok yakışıyor'' dedi yaklaşırken. Zihnini okuduğumda ''edepsiz'' dedim arkamı ona dönerken ''dün akşam öyle demiyordun ama'' dedi arkadan kulağıma. Gözlerimi kısarak ona döndüm ''bu dediğin için ağzını burnunu kıra bilirim ama neyse ki tatlı suratına vurmaya kıyamıyorum'' dedim gülümserken ''tabii ki de kıyamazsın'' dedi ve dudağıma küçük bir öpücük kondurdu.

Birlikte içeri gelmiştik. Pietro normal kiyafetler giyinmek için odasına çıktı ben de ana salona geçtim. Pepper ve Tony de buradaydı ''Hera tatlım çok güzel görünüyorsun'' dedi Pepper ''evli olmasaydım sana yürürdüm gümüş fırtına'' dedi Tony ''sen 50 yaşındasın Tony'' dedim ''ve sen de 3000 hoş değil mi'' dedi. Söylediğine hepimiz gülmüştük ''küçük Stark nerede?'' diye sordum ''okulda Peter buraya gelince onu da alacak'' dedi Pepper

Akşamüstü herkes toplanmıştı. Öyle sohbet ediyorduk falan. Ben de Vision'la sohbet ediyordum. Alnındaki taşı nasıl oluşturduğumla ilgili ''Vision'la Hera'nın bir sürü ortak noktası olduğunu fark ettim az önce'' dedi Sam ''nedir onlar bay Wilson?'' diye sordu Vision ''ikiniz de güçlüsünüz ikiniz de zekisiniz iki-'' diyordu ki ''ikiniz de Maximoff'lara takıntılısınız'' dedi Steve alayla. ''Dur biraz siz ikiniz çıkıyor musunuz?'' diye sordu Tony ''açık değil mi?'' diye sordu Peggy anynı sevgilisi gibi. Ne toxic ikili ama! ''biliyordum!'' dedi Daisy mutlulukla ''evet çıkıyoruz'' dedi Pietro ''bize ne zaman söyleyecektiniz peki?'' diye sordu Nat ''daha yeni ilişkimiz biraz geçtikten sonra söyleyecektik. Rogers spoiler vermeseydi ama'' dedim sinir-alay karışımı gülümsemeyle ona dönrtken. Zihnine 'Bunu seninle sonra konuşacağız' demeyi de ihmal etmedim ''baba çıkmak nedir?'' diye sordu Morgan ''hadi Stark anlat ona nedir?'' diye sordu Clint gülerken ''çıkmak yani annen ve ben bir birimizi seviyoruz ve birlikteyiz onlar da öyle'' dedi Tony zar zor açıklamaya çalışarak. Bucky Sam Daisy gülmemek için kendilerini zar zor tutmuşlardı ''sizin de mi çocuğunuz var! Tanışa bilir miyim onunla?'' diye sordu Morgan şirin şekilde ''ah hayır bizim çocuğumuz yok'' dedim. Hayatımda ilk kez bu kadar utanmış olmalıydım ''henüz yok'' dedi Pietro eklerken. Dirseğimi karnına geçirmemle beraber susmuştu ''onunla çok iyi arkadaş olacağım!'' dedi Morgan. Ben de gülümsemeye çalıştım söylediğiyle beraber. ''Çocuklar haberleri gördünüz mü?'' diye sordu Bruce tabletten başını kaldırırken ''az önce büyük bir haber aldık zaten'' dedi Clint bana göz kırparken ''hayır onu demiyorum. Bakın'' dedi ve televizyonu açtı. ''Bir dakika bunlar da kim?'' diye sordu Pietro ''yeni bir süper kahraman takımı mı?'' diye sordum gülerek ''Avengers olan bir dünyada mı? Ne gerek vardı şimdi?'' diye sordu Peter ''ne güzel emekli oluruz işte'' dedi Bucky geriye yaslanarak ''kendilerine ne diyorlar?'' diye sordu Nat ''Squadron Supreme'' dedi tv ''bu ne biçim isim böyle'' dedi Sam ''Avengers'ın yerini mi alacaksınız?'' diye sordu mühabir ''Avengers bu dünya için yapacağını yaptı. Sıra yeni kahramanlarda. Avengers birkaç  kişiyi çıkarsak bir avuç eğitimli ajanlardan başka birşey değil. Dünyanın ajanlara değil gerçek kahramanlara ihtiyacı var'' dedi sarı pelerinli ''bu bir tür şaka falan mı?'' diye sordu Daisy ayağa kalkarak ''bırak ta eğlensinler biraz. Kahramanlığı banka soygununu durdurmak sanıyorlar'' dedim kıkırdarken ''belki de biraz insanlara kaynama zamanı gelmiştir. Gizli saklı çalışmaktan unutulmaya başladık'' dedi Clint ''bunu bir SHİELD ajanı mı söyledi?'' diye sordu Wanda gülerek ''beni bilirsin gösteriş severim'' dedi ''belki de yeni kahramanlarla tanışma zamanı gelmiştir'' dedi Tony.

***İşte aksiyonsuz bir bölüm! Umarım beğenmişsinizdir ^-^

Squadron Supreme marvel çizgi romanlarında bir tür 'süperkahraman' takımı. Bundan sonraki bölümde fancast olarak neye benzediklerini paylaşacağım.

Umarım bölümü beğenmişsinizdir. Yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın💖

🔸️İlk kitabın ''Mutant War''  bölümünde Erik Hera'yı Genosha'ya getirmişti. Hera ve Pietro ilk kez orada tanışmıştı. O bölüme gönderme yaptım ahsudifnehdkv

𝑨𝒏 𝑨𝒗𝒆𝒏𝒈𝒆𝒓 | 𝑀𝑢𝑙𝑡𝑖𝑣𝑒𝑟𝑠𝑒 𝐸𝑟𝑎Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin