Kıyafetlerim terden bedenime yapışmıştı bundan rahatsız olmam gerekirdi ama umursamadan dans etmeye devam ettim. Düşünemiyordum, nefes alamıyordum, mantığım beni terk etmişti. Tek istediğim o minik haplar ve biraz danstı. Nefes nefese kalınca sahnenin ortasında durup elimin tersiyle alnımda biriken teri sildim. Birinin kolumdan tuttuğunu hissettiğimde başımı arkaya atıp beni tutan kişiye baktım.
"Biraz daha ister misin?" diye sordu Ali. Olduğum kişiden memnunmuş gibi bana gülümsedi. Yarattığı eserden mutlu olmuştu, ben onun eseriydim.
"Versene." Kelimeler ağızımdan nasıl çıkıyordu bilmiyordum. Benim yerime başkası konuşuyor gibi hissettim. Ben orada yoktum, ruhum kenara çekilmiş beni izliyordu.
İstediğimi aldığımda sanki şarj edilmiş gibi hissedip tekrar dans etmeye başladım. Ali hala ensemdeydi. Gözünü kırpmadan birine bakıyordu. "Şu adamı görüyor musun?" diye sordu bana. Önümü bile göremiyordum ki kalabalığa öylesine göz gezdirdim. Gözlerim aradığı kişiyi bulduğunda başımı salladım. "Savaş Demir," diye fısıldadı. "Sen benim değil, onun eserisin."
Tanya Kılıç, Savaş Demir'in eseriydi.
🪐
Öfkemi kontrol altında tutmak için ona onun gibi alayla cevap verdim: "Senin elindeki ağrı kesici herhalde."
Dediğim şeye bayık gözlerle baktı. Yeni uyuşturucu aldığı her halinden belliydi. İç çekip, Yiğit'e baktım. "Sen gidebilirsin," dediğimde Yiğit'in kaşları çatıldı. Yandan Savaş'a baktı. "Bunun hali iyi durmuyor, beraber gidelim."
Gitmeyeceğimi belli eden bakış attığım da Yiğit üstelemedi. "Beni ara."
Yiğit yanımızdan uzaklaştığında, Savaş birkaç adımda yanıma geldi. "Çok sevgili nişanlın," dedi sesli harfleri uzatarak. "Uyuşturucu bağımlısı olduğunu biliyor mu?"
Alayla güldüm. Ayakta bile duramıyordu. "Çok sevgili patronun," dedim patronuna baskı yaparak. "Uyuşturucu bağımlısı olduğunu biliyor mu?"
Sırıtıp cıkladı. Normal de fazla mimik kullanmayan birinin şu an durmadan sırıtmasını yadırgadım. Uyuşturucu aldığımda ben de bir müddet kendimde olmuyordum ama Savaş daha farklı duruyordu. Bana doğru bir adım atacağı sıra dengesi sarsıldı ve koluna yapıştım. "Aptal," dedim kızgınlıkla. Ona neden kızdığımı bilmiyordum. "Yürü, eve götüreyim seni."
Savaş'ı zor bela eve getirdiğimde bir elimle Savaş'ı tutuyor, diğer taraftan da kapıyı açmaya çalışıyordum. Kapıyı sonunda açtığımda seslice nefes verdim. Savaş beni yormuştu.
"Yürü bebek adam," dedim alayla. Gözlerini kapatıp, yutkundu. "Dedi, bebek kadın."
Sesi o kadar kısık çıkmıştı ki dibinde olmasam onu duymazdım bile. Onu bu hale getiren şeyi merak ettim. Kesinlikle uyuşturucudan daha farklı bir şeydi, yıllardır kullanan biriydim ve ilk kez Savaş'ı böyle görüyordum. Savaş'la düşe kalka yukarı kata çıktığımız da onu adete yata itercesine attım. "Çok ağırsın."
Yatakta yan dönüp, alttan alttan bana baktı. "Alt tarafı bir seksen sekiz boyunda, seksen beş kilo bir adamım." Sonra kötü kötü bana baktı. "Her bokumu biliyorsun bunu da bilsene."
Sırıtmam büyüdü. "İki katımsın."
Gözlerini kapatıp benimle tartışmasına son verdi. "Ben gideyim artık," dedim boş boş ayakta dikilmekten başka bir şey yapmıyorsun. Savaş tek gözünü açıp birden elimi tuttu. "Yanımda uyusan olmuyor mu?" diye sorunca şaşkınlıktan hareket edemedim. "Ne saçmalıyorum ben," dedi kendi kendine. Elimi bıraktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Morganit
RomanceO kadar uzun süre konuşmadı ki bir an konuyu kapattığımı sandım. Elindeki taşı yavaşça baş parmağı ile okşadı. "Morganit" Gözlerini taştan ayırmadan konuşmaya devam etti. "Sana benziyor," yüzünde soğuk bir gülümseme belirdi. "Bu taş, aynı sana...